İstanbul,sen bu değilsin olamazsın dedim de yaşardı gözlerim.İlahi dedi içimdeki ses sen İstanbul''un neyini nasıl tanıdın bildin ki şimdi gördüğün hal üzer seni...Sahi öyle ya otuz yıl olmuştu bu şehri görmeyeli Can dostum gardaşım Mozanın da dediği gibi otuz yıl görmediğin şehirde otuz saat geçirmeden anlayı verdin bu şehrin o şehir olmadığını...

Evet, bir eylül ikibin on günü isteksiz de olsam bu şehrin kapıları açılmıştı bana...İstanbul kaç şairin hülyası ben gibi...Bir kez suyunu içen havasını teneffüs eden kişi aşık olurmuş bu güzelliğe.Oldum ben de ki onlarca şiirle aşkımı dillendirdim taki bir eylül sabahı soğuk bir bahar güzü vesile olan karakızımla kapısını çaldım,soğuktu yüzü henüz uyanamamıştı belki.Belki de tanımaya çalışıyordu bu aşıkını...

Yolda hayli sıkıntı çekmiştim böbreğim adeta kan ağlatmış otobüsün içinde kıvranmış durmuştum da zaman zaman bu yolculuğa vesile olan hayalleriyle İstanbulu seven kızıma darılmış,kızmıştım...Daha yakın yerler yazamaz mıydın üniversiteyi illaki İstanbulda okuyacak haspam...

Ankaraya avdetimizle ağrılarım sızılarım dinmiş yolculuğun henüz tadına varabilmiştim.Ancak burdan ötesi karanlık gece yolculuğu olduğu için Boluyu, Sakaryayı,İzmiti pas geçmek zorundayım.Ne zaman ki güneş kendini göstermeye başladı işte o zaman İstanbulun biz olan köşesi Anadolu yakasındayız.Kızımın tutturduğu okul bereket Anadolu yakasında.Tuzla''da inmemiz gerekiyor henüz hava aydınlanmış değil.Alacakaranlıkta yol kenarında İstanbula merhaba diyoruz.Bizim gibi inmiş bekleyen birkaç yolcu var hemen Tuzla piyade okulunun yanındaki E-5 kenarında.Saat altı gibi...
Dostumu arıyorum indik diye...Mozan çok önceden geleceğimizden haberli ,dahası adamcağıza bugün uyku da uyutmadım yol boyunca arayıp durdum.Önce biraz karaşıklık yaşasak da biraz gecikmeli olsa da nihayet gardaşım göründü beyaz arabasının içinde...Alacakaranlıkta yol alıyoruz şimdi onun arabasında.Tuzlanın hakim tepelerinden birinde güzel bir sitede ikamet ediyormuş dostum .Evinde ağırlıyor bizi...O uykusuz biz uykusuz ama bir damla uyku yok gözümüzde...Sabahın sekizine kadar sohbet ediyoruz bir de getirdiğim yayla nanesinden çay yaparak...Mozanın telefonu çalıyor birkaç kez''''Çiğdem''''diyor arayan ...Geleceğimizi biliyormuş ,onunla da sohbet ediyoruz kısaca sabahın bu ilk vakitlerinde...Sonra ,sonrası birkaç saat uyuyoruz ya da gözlerimizi dinlendiriyoruz...Malum sabah kızımın okul ve yurt kayıtlarını yaptırıp geri dönmem gerek...Gerçi bu geri dönme faslını hemen açmıyorum,biliyorum ki Mozan kızacak...Otuz sene sonra gelip bir gece kalmadan gitmem belki de yıllarca hayalini kurduğumuz Galata keyfini bile baltalayacak...Bakalım neler oldu neler yaşandı bu kısa İstanbul macerasında gelecek bölümlerde görüşmek üzere...
( Kısacık Bir İstanbul Hatırası başlıklı yazı Lütuf VELİ tarafından 3.09.2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.