Oldum olası günlerden hiç haberim olmaz. Zaten değer verilen nimetlere günler yetmez. Anneler günü olarak belirtilen tek bir güne de karşıyım. İster darılın ister darılmayın. Ben anamın kıymetini bir günde anlatamam ki. Ya da yavrularımın annesini öyle bir günün içine sıkıştırıp hatırını soramam ki.

Biz atalarımızdan böyle öğrenmedik. Anaların dayanağını da yesek ana anadır. Ağzını açıp da öf bile diyemezsin. Adı üstünde anan ve baban olmasaydı sen olmazdın. Hayatta anaların yürekleri üzülmez. Dünyamızda ve yurdumuzda analara karşı yapılan haksız olayları gördükçe insan olduğumuzdan utanıyorum. Bu tür mahlukları insan yerine koymuyorum bile.

Herkesin annesi kendine göre en güzel anne olmalı. Benim anamda dünyanın en iyi insanı. Dile kolay o zahmetli yılları hatırlıyorum da. Hele anamın beni doğurduğu vakitleri. Garibim ne çileler çekmiş. Şubat ayının ortaları. Dışarıda soğuk var. Fındık bahçeliğin içine iki kadın kendi başlarına fındık ocaklarının diplerini kazıyorlar. Diğer kadın rahmetli en büyük ağabeyimin hanımı yengem. Oda ilk oğluna hamile. Yeğenim ile aramızda kırk gün var.

Memlekette herkesin evi fındık bahçesinin içinde olur. Evde erkek olarak kimse kalmamış. Herkes bir tarafa gitmiş. Evde yaşlı büyük anamda var. En yakın komşuların evi karşı ki yaka da. Seslensen duyuramazsın. Annem sancılandığında yengem yardım için eve doğru gitmeye başlamış. O da hamile olduğu için hızlı gidemiyor. Eve sesleniyor bir türlü büyük anam duymuyor. Garibim o da ne yapsın. İşi bilmiyor. Anamın yanında kalsa yardım ederdi belki.

Annem tek başına fındık bahçesinde doğurur beni. Yengemin bıraktığı yün hırkasına sarar. Ortalık buz gibi olduğundan şalvarını da çıkarır sırtına bağlar. Bayır yukarı emekleyerek çıkmaya başlar. Yengem büyük anamı getirecek de yardım edecek. Yarı yolda yüz üstü baygın bir vaziyette bulurlar annemi. İki kadın zor zahmet eve kadar getirirler. 

Sobanın üstünde sıcak su devamlı hazır bulunur. Büyük annem ne olur ne olmaz diye yengeme sıkıca tembih eder. Karşı ki komşuya gidip söyleyecek. Onlar da dedemin sülalesinden. Evde bulunan erkeklerden birisi Çarka Lütfiye köyüne inecek. Babama haber verecek. Aslında büyük anamın evi bu köyde. Her iki kadın da hamile olduğu için fındık bahçesinde ki eve anamla yengemi bakmak için gelmiş. 

Bizimkilerin de yaptığı işe bak. Gidin fındık ocaklarının altını temizlemeye. Doğar doğmaz soğuktan öleceğiz. Şansımız varmış. Elli yıldır yaşıyoruz. Bunları anlatırken büyüklerimiz bir onların yaşantılarını göz önüne getiriyorum bir de şimdi ki zamanı. Şimdi ki çocuklar çok şanslı. O anları göz önüne getirmek bile tüylerim diken diken oluyor. Ne çileler çekmişler gariplerim. Sen gel de bunlara laf söyle. Olacak iş değil. Ne insan af eder ne de yaradan.

Eşim dördüncüye hamile. Daha önce üç kızım oldu. Bir kızım ben dağlarda görev yaparken. Hanım memlekette doğuma iki gün kala sancılanıyor. Hastaneye kaldırmışlar. Yavrum ölü doğmuş. Bana da hemen söylemediler. En küçük kardeşim haber verdi izin aldım geldim. Hanım beni görür görmez başladı ağlamaya. Yağmur seli gibi boşanıyor gözlerinden yaşlar. O an bile teselli vermeye çalışıyorum. Ne yapalım her şey Allahın takdiri. Senin canın sağ olsun. Allah ömür verirse yine olur çocuğumuz. Sağ olsaydı ikinci numara olacaktı.

Derken üçüncü kızım da oldu. En son kızıma da hamile. Bandırma devlet hastahanesinde yatıyor. Eşimin aklında hep bir erkek çocuk doğurmak. Bütün sülalenin dilinden kurtulacak. Sancı başlamadan önce yattığı odaya giderek halini görmek istedim. Eşimin yüzü bembeyaz olmuş. İstiyordu ki ellerimi hiç bırakmasın. Gözlerinin içi bana yalvarıyordu. Eşimi doğum odasına aldılar. Ben de hastahanenin dışında volta atıyorum. Daha önceleri hiç bu kadar yüreğime korku sarmamıştı. Tek isteğim eşim de doğacak yavrum da sağlıklı olsun.

Dördüncü kızım doğduktan sonra hemşirenin biri soruyor eşime. Hesapta müjde verecek bana. Eşim bu bizim dördüncü kızımız deyince yavrumu annesinin yanına yatırmış ve bana haber vermeye korkmuş. Odaya girdiğimde eşimin başında o hemşire ve eşimin kız kardeşleri bekleşiyorlar. Onları sağlam görünce sevincimden elim ayağım kesildi. Yatağın baş ucuna yere diz çöktüm. Eşimin ellerini tuttum.

--Canım nasılsın
--İyiyim al sana bir kız daha
--Olsun canım sağ olun da gerisi önemli değil

Hemşireye seslenerek

--Yavrumu kucağıma alabilirmiyim
--Alabilirsin abi

Baktım hemşire de ağlıyor. 

--Hayırdır hemşire hanım siz niye ağlıyorsunuz
--Nasıl ağlamam abi ilk defa dördüncü kızı olup ta sevinen insan görüyorum
--Ağlama ne olursun, Allah ne verirse razı olmamız lazım, olur mu öyle şey

Bu defa ağlamak seslen olmaya başladı. Dayanamadı kızcağız yanımızdan ayrılmak zorunda kaldı. Kendi kendime kim bilir ne derdi vardı. Hemşirenin bu kadar şaşırması bana tuhaf geliyor. Benim davranışlarım ise bizimkilere tuhaf geliyor. Bu durum karşısında içeride ağlamayan insan kalmadı. Millet sırayla gelip bana sarılıyor. Bir türlü bana inanamıyorlar. Ben zaten eşimi gördüğümde hali öncekilerde ki hallerinden çok değişik geldiğinden içime bir korku düşmüştü. Eşime kötü bir şey olur da kızlarıma nasıl babalık yaparım sancısı vardı. 

Ortam biraz durulduktan sonra tekrar eşimin baş ucuna bir sandalyeye oturdum. Terden buram buram olmuştu. Baldıza seslenerek havluyu istedim. Eşimin başında ki çemberi çıkardım. Yüzünü iyice sildim. Ellerimle saçlarını okşadım. Gözlerinin içine bakarak

--Allahım seni bana bağışladı ya şükürler olsun

Der demez bu defa eşim bana sımsıkı sarıldı ve seslen ağlamaya başladı. Yahu ne oluyordu bu millete. Demek ki bizim haberimiz yokken eşimin üstüne çok gelindiği anlaşılıyordu. Bir türlü benim bu hareketlerime inanamadılar. 

Allahını severseniz söyleyin. Gözünüzün önüne getirin. Aradan yıllar geçmiş. Kızlarım hepsi büyüdüler. Bir araya geldik mi üç kız kardeş annelerini sevmek için üstüne çullandılar mı değme gitsin seyire. İşi fazla uzattılar mı mahsucuktan araya girerim

--Hoop durun bakalım birazcıkta bana bırakın

Bu defa bana dönerler. Babacık diyerek yağ yakmaları yok mu. Eritiyor yüreğimi. Bana bu günleri yaşattığı için nasıl eşimin hakkını öderim. Her defasında

--Canım ben senin hakkını ödeyemem 

Dediğimde eşimin gözümün içine bakmasında ki o hali anlatmak mümkün değil. Taa içerden benim için ne dualar ettiğini bilmek sizce nasıl bir duygu. Kendine güvenen çıksın da anlatsın. Kusura bakmayın ama ben anlatamam. Ancak o anı yaşayabilirsiniz.
 
Övünmek için veya bu iki anayı övmek için anlatıyorsam namert olayım. Bizim analarımız kızlarına şunları tembih ederler. (Kocadan önce kalkan karıdan vatana millete hayır gelmez kızım, sakın ola kocanı üzme, karnını tok, yatağını sıcak tut) Bu anlayışla yetişen anaların yaptıklarını anlatmak ve övmek yetmez. Yirmialtı yıllık evliyiz. Her sabah namazı kalkar. Namazını kılar. Eğer işe gideceksem soframı hazırlar. Ondan sonra baş ucuma gelir.
 
--Adam hadi kalk sofra hazır 
 
Bende gözlerimi açar açmaz
 
--Allah senden razı olsun canım
 
Demekten hiç üşenmem. Çünkü bunu milyon kez hak ediyor.  Var mı yavrularımın anası gibi. Var mı anam gibi. Bu iki anaya can kurban...

08.05.2011       


          

         
( 448- Anam Ve Yavrularımın Anası başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 8.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.