1 469- Bir Olmanın Mutluluğu
Akşama derneğimizin haftalık toplantısını yapacaktık. Evden biraz erken çıkmıştım. Biraz evin yanında ki Kamçılılar kahvesine takılır, biraz gazete okur biraz da arkadaş varsa muhabbet ederim diye düşünüyordum. Kahvenin içinde dört kişi okey oynuyor. Yanlarında iki tane de seyirci. Seyircisiz oyunun tadı olmaz zaten. Selam verdim yanlarına oturdum. Bizim kahveye gelen insanların huyudur mutlaka birileri birilerini kızdıracak. Ölücü olarak tabir edilen arkadaş

--Memur geldi ya Zinnur mutlaka oyunu yer
--Daha dur dua etmeye başlamadım
--Memur ayağını bağlamadan otur
--Zinnur aga ortalığı germe daha bir şey yapmadım

Zinnur aganın karşısında ki oyuncu olan Kamçılılı Recep abi ıstakayı açarak bittiğini söyleyince, Zinnur aganın elinde altmış yedi sayı çıktı. 

--Anacını satayım ne len bu geldiğin belli oldu memur
--Bu karede oyun almazsın kurtarırsın
--Nasıl kurtarırım dünya sayı yedim
--Kurtarırsın senden başka keriz yok mu 
--Ya biz keriz olursak
--Sen merak etme şimdi sana üfülerim 

Sırtını sıvazlamaya başladım. Zinnur aga aptallaşmıştı. Diğer oyuncuların ellerinde hiç sayı çıkmıyordu. Bizim ölücü de Recep abinin elini seyrettiği için olacakları kestirdiğinden bana mahsustan laf attığı belli oldu. Amaç Zinnur agayı kızdırmak.

--Anacını sattı mı sen geldi mi oluyor bunlar
--Bu kadar da takma kafana, ulen rüzgarım esse seni etkileyecek, saçma saçma konuşma
--Yok yok memur sende bir şey var
--Benim canımı sıkmayın alt tarafı Zinnur aganın bir çayını içeceğim
--Doğru söylüyor memur, Zinnur aga memurun çay parasını kimseye verdirmez
--Zinnur aga üzülme sana şimdi bir üfülerim dedim ya

Kahvenin içinde altı yedi kişi var ama yüz kişinin gürültüsüne bedel. Kahve boş olduğu için mi çok çıkıyor sesimiz anlamadım. Dışarıda postacı Nazım abi ile oto elektrikçisi Esat bir masaya oturacaklar. İkisi de emekli, camiden çıkıp kahveye gelirler. Nazım abinin gür sesi duyuldu.

--Ne oluyor lan orda
--Adam kesiyorlar
--Kahveci sen konuşma, ellerini sabunla iyi yıka bize iki çay ver, Zinnur'un hesabına ekle
--Köylü gel yanıma, bunlar sıkıştırıyor beni

Her zaman olduğu gibi gırgır şamata devam edip gidiyor. Bir iki üç parti oyun oynandı. Ben saatime baktım halen erken. Oyun masası da dağıldı. Birisi üç, Zinnur aga iki diğer iki kişi de birer tane oyun aldı.

--Kahveci hesabı çıkar
--Toplam on üç buçuk
--Uh sanki sanayide motor indirdik
--Yenilen içilen bu Zinnur abi
--Konuşma len Yediye böl
--Zinnur aga nasıl yediye bölünecek dörde bölünsün gitsin
--Olmaz kardeşim getir hesap makinesini, bana düşen ne ise onu veririm yoksa para mara vermem, ölücünün çay parasını da kes

Amaç kahveciyi yormak. Halbuki hepimiz arkadaşız. Yenir içilir ortada ne varsa dörde bölünür. Seyirci de bu arada geçinir. Oyun bitmiş biraz da kritik yapmamız lazım.

--Yahu Zinnur aga ben gelince niye senin elin ayağın tutmuyor
--Konuşma seni az mı bağırttırdım
--Ne zaman, ben hiç farkında değilim
--İşine geldi mi farkında olursun
--Memur hakketten sen gelince Zinnur'un eli ayağı dolanıyor
--Sana ne oluyor len ölücü, çok biliyorsan oynarsın, bir kaç kuruş çay parası verirsin, kenardan löp löp çek bakalım çayları
--Nüfüs kağıdını ver de üstüne geçirsin 

Saat.19.00'a yaklaşıyordu. Aklıma Mustafa Keser hocam geldi. Telefonla arayayım da birlikte derneğe gideriz diye düşünüyordum. Telefon meşgulde ancak bekle diyordu. Hemen ardından Mustafa hocamın sesini aldım. Sesinde bir tuhaflık vardı.

--Hocam neredesin şu an
--Devlet Hastanesi acilindeyim
--Hayırdır
--Yok bir şey biraz rahatsızlandım
--Hemen geliyorum
--Gerek yok sen rahatsız olma
--Benim canımı sıkma hemen geliyorum

Şehitliğin önünden geçen ana caddeye indim. Tesadüf bizim asayişin emniyet aracı geçiyor. El ettim

--Arkadaşlar güzergah neresi
--Abi gel nereye istersen bırakırız seni
--Yok yolunuzun üstü diye el ettim hastahanede ineceğim
--Hayırdır abi gece gündüz hastanedemisin
--Yok ya bir arkadaşımız rahatsızlanmış onun yanına gidiyorum
--Sen de bir başkasın be abi görüyorum hiç boş durmayı sevmiyorsun
--Boş duranı Allah da sevmez

Bir anda hastahane önüne geldik. Araçtan indim ve teşekkür ettim.Acilin önüne doğru yürürken Mustafa Kuvancı hocamı cep telefonuyla konuşurken gördüm. Hemen Mustafa Keser hocamı sordum.

--Bir şeyi yok merak etme, sen geç, ben geliyorum

Acil kısmının müşahade bölümü var. İçeriye daldım, ayakta İsmail Sarıçay hocam dikiliyordu. Mustafa Keser hocam yatakta uzanmış vaziyette duruyordu. Kolunda serum için takılı malzemeler. Beni görür görmez hemen ayağa kalkmaya çalıştı.

--Necmi abim hoşgeldin
--Hoş bulduk sen hiç rahatsız olma, güzelce uzan bakalım
--Hocam siz nasılsınız
--Ben de iyiyim
--Hangi doktor baktı sana
--Özlem hanım galiba

Biz Mustafa hocanın durumunu merak ederken, Mustafa hocam halen espirilerine devam ediyor. İşi biraz da gırgıra vuruyordu. Gözlerinin içinde hem hüzün hem de sevinç vardı. Bize ise hep neşeli tarafını vermeye çalışıyordu. Ne kadar üzüldüğünü saklasa da ben farkındaydım. Biraz dokunsak dayanamaz mutlaka ağlardı. 

--Hocam ben Özlem hocayı bulayım

Müşahade odasından çıktım. Raporların başında duran hemşire hanıma

--Mustafa Keser hocama bakan doktor Özlem nerede bulabilirim
--Abi zaten çıkıyor hastamız, hiç bir şeyi gözükmüyor, ancak kalp damar uzmanına gözükse iyi olacak
--Anladım, teşekkür ederim

Hemen geriye döndüm. Peşimden hemşire hanım da geldi. Muatafa Kuvancı hocamda gelmişti. Biz üç arkadaş Mustafa Keser hocamın başına dikildik. Mustafa Keser hocamın dili açıldı. Artık susar mı. İçi kaynıyor. Aklına bizim siteye yazmış olduğu Bayşad güzellemesi yazısı geldi ve onunla ilgili konuşmalar yapıyordu. Hoşuma giden yanı derneğimizde her düşünceden insanların olması, yani şu an mecliste bulunan üç partiden de insanların bir araya geldiği bir dernekten bahsediyordu. O an içimden bir anda geçiverdi. Demek ki biz bu işi tabanda başardık.

İşte böyle olmalıydı. Birimizin başına bir iş geldi mi koşacağız. Birbirimize sarılacağız. Bize ne partilerin kavgasından. Herkes ayrı düşünebilir. Önemli olan hepimizin insan olduğunu idrak edebilmek. Bir araya gelebilmek. Bir olabilmek. Biz bunu başardık. Artık gözüm arkada kalmayacak.

Mustafa Keser hocamı hastahaneden çıkardık. Birlikte evine bıraktık. Tek başına kaldığı o kimsesizler yurduna bizi davet ederek.

--Gelin içeriye de size birer kahve yapayım
--Hocam sana bundan sonra kahve, sigara yasak
--Başkanım, İsmail arkadaşım, Necmi abi 
--Ya hocam bırak şöyle otur soluklan, biz bir şey istemiyoruz

Hocam ne yapsın mutluluktan ne yapacağını bilemiyordu. Bize de akşama dernekte olamayacağından arkadaşlardan özür dilememizi istiyordu. Bir de Mustafa Aydemir isimli bir arkadaştan bahsetti. Akşama toplantıya çağırmış. Biz den de mutlaka onunla ilgilenmemizi istiyordu. Hatta cep telefonundan aradı ve yanımızda o arkadaşla konuştu.

Günü anlatmaya devam etsem bitiremem. Benim burada anlatmak istediğim esas meselenin insanların tabanda bir araya gelmenin, birlikte neler yapılabileceğinin, mutlulukların ve acıların paylaşıldığında insanların ne kadar mutlu olabileceğinin altını çizmek istedim. Ben bunları yaşıyorum ve görüyorum. Bana bu anları yaşatanlara binlerce kez teşekkür ediyorum...   

07.06.2011
   
  


      

 
   
( 469- Bir Olmanın Mutluluğu başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 7.06.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.