Daha önceleri atma türkü olarak bir yazı yazmıştım. Bu yazımda da o yazıya ilaveten ancak konusu biraz daha farklı. Atma türkü de karşılıklı söz söyleyen kişiler vardır. Burada ise tek kişi tarafından söylenen, bulunduğu ortama göre ne görmüş ise gözleri onları dile getirmeye çalışan mahalli sanatçı tabir edilen kişiler vardır. 

Bu tür ortamlar genellikle meci ile iş yapılan yerde veya akrabaların bir araya toplanıp hoşbeş ettikleri zamanlarda olur. Düğün cemiyetlerinde ise geceleri bir araya gelen, düğün merasiminden hariç bir dere kenarında veya fındık bahçesi içinde kafayı çekenler sabaha kadar hasretliklerini gidermek için yapılan muhabbetler.

Genellikle bulunduğu ortama methiye saymak, orada bulunan kişileri övmek, yapılan işlerden memnun kalındığını belirtmek için rastgele söylenen türküler. Ben de buna istinaden Balıkesir ilinde kurmuş olduğumuz dernek ortamına hitaben bir şeyler karaladım. Bu fikir aslında dernekte ki ozanımız Nimet Avcı tarafından beni harekete geçirmeye teşvik etti. 

Toplantı çıkışı üç arkadaş birlikte evlere gideceğiz. Yine dernek üyemiz olan sağlık memuru olarak görev yapan Musa Bilal kardeşimiz "ben sizleri eve bırakırım" demesiyle yolda koyu bir muhabbete daldık. Benim karadeniz asıllı olduğumu öğrenen Nimet Avcı ozanımız benden bir daha ki ortamda karadeniz türküleri söylememi istedi. Ben de türkülere başlarsak sabaha kadar bitmez, milletin canını sıkmayalım diye düşündüm. Nimet hocamın bu ısrarı üzerine aklıma bu fikir geldi.

Aldım elime kalemi başladım yazmaya. Bir taraftan yazıyorum bir taraftan da makamını çıkarıyorum. Kendi kendime öğle dalmışım ki hanım sesimi mutfaktan duymuş yanıma geldi. Evde çocuklar olmasa sesini çıkarmazdı. Ben söylerim o dinlerdi. Küçük kızımın evde olduğunu ve odasında ders çalıştığını unuttum. Omuzuma bir el dokundu. Sessizce "Gökçe ders çalışıyor, biraz alçak sesle mırıldan" der demez orada bıraktım.

Şimdi gelelim bizim bu yarım kalan türküye...

Sıra bağa mı geldu
Herkes beni dinlesun
İşi gücü olanlar
İşleruni biraksun

Hele bakun dostlarum
Neler neler söylerum
Bu kadar güzelluğu
Ben nerede bulurum

Kulak verun birazcuk
Habu dertli ozana
Kızar isem azacuk
Düzenleri bozana

Madem gelduk buraya
Karşınızda durmaya
Edemedum yalağuz
Haturuni sormaya

Başumuza taç ettuk
Mustafa hocamuzu
Göreceğuz hepimuz
Açacak yolumuzu

Durmasın haburada
Buna inanmayanlar
Sağı solu buraya
Hepimuzu kucaklar

Ben burada tanidum
İnsanın güzeluni
Bir daha da bırakmam
Bilsem öleceğumi...

Bu böyle devam edip gidecek. Bunun en güzel ortamı mısır soyma zamanıdır. Bir taraftan mısır soyulur bir taraftan türkü söylenir. Türkü söyleyen arkadaş arada sırada orada bulunan kişilere hitaben milletin keyfi yerine gelsin diye türkü ile sataşır. Bu sataşma başladı mı karşılık gelirse türkü ile o zaman atma türkü dediğimiz olay geçiyor devreye. O ortamları yaşayanlar anlar ancak bu yazdıklarımı. Yaşamayanları anlamamazlık ile suçlamıyorum. Bu bizim yüreğimizde kalmış bir hasretlik. Arar dururum yıllardır. 

Mahalli sanatçı olarak tabir edilen ancak benim yüreğimde esas sanatçı olarak onları görüyorum. Sahnelerde boy gösteren kaç tane sanatçı kalksın da kafasına göre anında sözünü bulup ta söyleyebilen. Benim anlatmak istediğim bu anlatılmayacak kadar güzel bir ortam. Hep hayalimde ben de onlar gibi rastgele sıyırsam da söz söyleyebilsem diye hayal kurarım. Bizimkisi yalnızca oturup düşünerek bir şeyler karalamak.

Bu yarım kalan türkü hem sitemize, hem de derneğimize armağan olsun...Makamı beynimin içinde dinlemek isteyenler bir gün inşallah dinlerler. Yalnız bir de karşımda memleketten yeğenlerin birisi olacak elinde kemençeyle. Sormayın gitsin keyfimize..Şansıma hep onlardan uzaktayım. 

Halen İzmir ilinde yaşayan bizim Yaylacı Halil Karagöz'e bir sözüm var. Bir gün buluşursak eğer karşılıklı atışacağız sabaha kadar. Bir de yanımızda Ağasarlı Zehra oldu mu vurun horonun gözüne... 

Bu türlere atma türküye yakın yöresel türküler diye söylenir. Yukarıda belirttiğim gibi bulunduğu ortamı övmeye çalışmak amacıyla yapılan eylenceler. Bunları oturup kaleme almaz aslında söyleyenler. Milletin bilmediği, duymadığı ne sözler böyle söylenmiş ve orada kalmıştır. Eli kalem tutanlar da bir kaçını yakalayabilmiş, bir kenara not etmişlerdir belki.

Benim hatıralarımda bu tür bir sürü türkü var. Memlekette olsam ya da bizim sülalenin içinde olsam zaten duramayız. Herkes bir şeyler söylüyor. Hele bir de takılmak, kızdırmak için söylenen sözler vardır ki yerlere yatarsın gülmekten. Bazen gülmemek için öyle bir sıkarsın ki dayanamaz atarsın kendini dışarıya. Azavın çıktığı kadar bağırırsın derelerden aşağıya...

Türkü de ki yazılış yöresel şive ile yazılıştır. Bundan dolayı da ebiyatçılardan özür dilerim. Ne yapalım biz böyleyiz işte..  

İnsanın yazdıkça yazası geliyor. Tam keyfimiz yerindeyken burada ara verelim. Yoksa canınızı sıkmaya başlarım. Her şey tadında kalsın. Hoşçakalın...

09.05.2011
     
     
( 449- Yarım Kalan Türkü başlıklı yazı Necmi Yaprak tarafından 9.05.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.