Bir varmış bir yokmuş.
Günümüzden yıllar önce… Hayır hayır, ne önce ne de sonra, tam da bugün yaşanan
bir hikaye anlatmak istediğim…
Ülkenin ismi ‘’Yalnızlar
Ülkesi’’ imiş. Bu ülkede naif, asil bir prenses yaşarmış: Uzun sırma saçlı, sevgi dolu ve mutlu, asla insanlarını hor
görmeyen bir kızcağızmış kendisi. Ülkenin yönetimi onun elindeymiş. Mutlu,
mesut bir halk yaşarmış bu güzelim ülkenin topraklarında. Zenginiyle,
fakiriyle, çoluğuyla çocuğuyla geçinip gidermiş herkes.
Fakat ülkenin idaresini
elinde bulunduran prenses çok kederliymiş. Tüm ailesini seneler önce,
kötülükler ülkesiyle yaptıkları kanlı bir savaşta yitirdiği için çok üzgün ve
yalnızmış. Kanlı bir savaştan geçen ülkesini kötülere kaptırmamak için büyük
bir mücadele vermiş ve de başarılı olmuş. Halkı için seferber olan, akıllı,
bilgili, babasının yolunda giden dirayetli bir kızmış kendisi. Ona miras kalan
tek servet, ona öğretilenler ve de çok sevdiği halkıymış.
Fakat gel zaman git
zaman, komşu ülkeler fırsat kollayıp, prensesin ülkesine göz dikmişler. Bu
güzelim ülkenin topraklarını ele geçirmek tek amaçlarıymış. Türlü entrikalarla,
yalan dolan ve hilelerle, prensesi alt edip idareyi ellerine geçirmek istiyorlarmış.
Sonunda, prenses
dayanamamış ve halktan bir kurul oluşturmaya karar vermiş. Ülkenin ileri
gelenlerinden tutun en alt tabakasına kadar kapı kapı dolaşmış ve akıllı,
bilgili kişilerden oluşan bir heyet oluşturmuş. Ve gün gelmiş, toplanmışlar,
istişare yapmak üzere bir araya gelmişler. Evet, bu ülkenin insanları çok
mutluymuş ama bir o kadar da gerçekleri göremeyecek kadar saf ve iyi
niyetliymiş. Neyse, dedik ya, kurul toplanmış ve demişler ki prensese: ‘’Efendimiz,
gücümüzü onlarınkiyle birleştirelim, siz de tahtı onlara devredin.’’
Ne var ki, bu, hiç
hoşuna gitmemiş kederli prensesin. Babasının yıllarca uğraşıp didinerek
yarattığı krallığı onlara vermek istemiyormuş. Biçare, kala kalmış… Sonunda
düşünmüş, taşınmış ve demiş ki: ‘’ Bu taht, bana babamdan miras. Beni yetiştiren,
büyüten, erdemli bir insan olmama vesile olan babamdır. Ben ondan dürüstlüğü,
namuslu ve erdemli yaşamayı ve savaşmayı öğrendim. Asla, işin kolayına
kaçmayacağım ve kanımın son damlasına kadar çalışıp, didinip ülkemi
düşmanlarıma teslim etmeyeceğim.’’
Bunu duyan kurul
üyeleri şaşa kalmışlar. Sonuçta, prensesin yalnız olduğu kadar güçsüz olduğuna
da kanaat getirdikleri için dediklerine inanamamışlar: ‘’Namus ne ki, herkes
namuslu; dürüstlük ne ki, hepimiz dürüstüz; çalışkan olmak ne ki, biz zaten
işimizi yapıyoruz,’’ deyip, burun kıvırmışlar ve gerisin geri evlerine
dönmüşler.
Prensesin bu dirayetli davranışını
duymayan kalmamış. Kimi destek olmuş, çoğu da kınamış.’’ Kız başına, bu yükün
altından kalkamaz,’’ diye de oldukça eleştirmişler. Ama prenses kararlıymış ve
düşüncelerini uygulamaya başlamış.
Dört bir yana haber
salmış; elindeki tüm imkânları kullanıp ülke dışından akıllı, bilgili
öğretmenler, idareciler ve işinin ehli uzmanlar getirtmiş. Oturup bir plan
yapmışlar. Gerekli gereksiz tüm masrafları kısıp, tüm mali önlemleri alıp, ülke
insanlarının harcamalarına kısıtlama getirmişler… Krallığın da harcamaları en
alt seviyeye indirilmiş. Halkın her türlü eğlencesine sınırlama getirilmiş.
Ülke halkı bu durumdan hiç hoşnut olmamış; bilge kesim ise destek olmuş
prensese: ‘’Elbet bir bildiği vardır,’’ diye sonuna kadar destek çıkmışlar.
Sıra ülke güvenliğine gelmiş: Sınırlara gözü pek nişancılar konuşlandırılmış,
prenses bilfiil onların başında durup, gerektiğinde tek tek denetlemiş olanı biteni.
Sınırlara tel örgüler çekilmiş, mayınlar döşenmiş.
Velhasıl, kısa sürede
ülke toparlanmış. Halk görmüş ki, olan biten işe yarıyor; prensese hak
vermişler ve sonuna kadar onun saffında yer almaya karar vermişler.
Prenses o kadar
mutluymuş ki; artık kendinden emin halkının karşısına çıkmış ve onlara şöyle
seslenmiş: ‘’Ey güzel halkım, bu zor günleri artık geride bıraktık, ülkemizi,
topraklarımızı düşmanların eline bırakmadık, öyle ki bu topraklar bana babamdan
mirastır. Canım pahasına da olsa bu kutsal emaneti koruyacağıma dair ona söz
vermiştim ki öyle de oldu. Ben bana öğretilenler sayesinde buradayım,
başınızdayım. Zor günler aşılmak içindir. Keza bu ülkeye yeni bir düzen gerekiyordu,
yapılması gerekenleri el ele vererek, sevgiyle, inançla başardık. Kısaca zoru
başardık. Bu topraklar bizim canımızdır, kanımızdır, şerefimizdir. Kolay
değildi ama olması gerekendi. Artık kolay kolay da sırtımız yere gelmez.’’
Ve herkes çılgınca
alkışlamış prensesi, konuşmasını bitirince: ‘’ Prensesimiz var ol! Biz kocaman
bir aileyiz ve hep yanındayız.’’
Artık eski mesut günler yenide
n başlamış. Prenses da halkı da çok mutluymuş. O gece babasını görmüş
rüyasında prenses. Aynen şöyle demiş babası ona: ‘’ Seni seviyorum ve seninle
gurur duyuyorum. Yapılması gerekeni yaptın, sana yakışan da buydu. Azmin, iraden,
dürüstlüğün ve tabii ki halkına duyduğun sevgi sayesinde başardın.’’
Prenses belli belirsiz
gülümsemiş uykusunda ve şöyle mırıldanmış: ‘’ Seni seviyorum baba, ben senin
kızınım, benimle hep gurur duyacaksın.’’