Başbakan
duruyor, duruyor, sonrada bir gündem yaratıp gazetesinden, sokaktaki insanına
kadar konuşturup duruyor… Dün, üç çocuktu, kürtajdı, ayrandı, içkiydi, diziydi
derken bugün de “Kredi Kartı” konusunu atıverdi ortalığa…
Biz bunu zaten yıllardır yazıyorduk… Toplumu zaman zaman
uyarıyor, hatta bu konuyu yeni çıkan “Vallahi Öptürmem/Aldatıyoruz Aldanıyoruz”
adlı kitabımda da genişçe bahsetmiştim…
Borçla büyüyen ekonomimizin kredi kartı lastiği patladı…
Halka zamanında leblebi gibi dağıtılan kredi kartlarıyla toplum artık çıkmaza
girdi… Evet, şimdi de kredi kartını konuşurken Doğu ve Güneyimizde önemli
gelişmeler yaşanmakta. Suriye’nin kuzeyi Irak gibi bölünme yolunda… Esat, Kürt
kozunu oynadı ve PKK’nın Suriye uzantısı PYD’nin bayrağı güney sınırımızda
dalgalanmaya başladı. Sınırımızda yaşayan vatandaşlarımız diken üstünde, kör
kurşun can almaya başladı! Cizre’de ise PKK’nin genç kanadı, polis yapılanması adı
altında cirit atıyor! Tehlike sınırımızda nabız yokluyor.
Aslında
konuşmamız gereken en önemli konular bunlar!
Bunları dikkatlice takip ediyoruz ancak gelin isterseniz
şu kredi kartı dalgasına bir göz atalım… Bu da toplumu içten içe yaralayan
önemli bir konu…
Önce Kredi kartı konusunda Başbakan Türkiye’yi sarsan
Gezi Parkı Olaylarının günah keçisi ilan edilen Faiz Lobisi için: “… Faiz dışı
gelirlerle halkım sömürülüyor. Her önüne gelen kredi kartı almasın. Ayağınızı
yorganınıza göre uzatın. Ondan sonra icra memuru kapınıza geldiğinde kusura
bakmasın” de(MİŞ)!
Günaydın!
10 yıldır neredeydiniz? Bankalar leblebi gibi halka kredi
kartı dağıttığında ne gibi kanuni önlemler aldınız? Ücretlinin küçücük
maaşlarının yüzde 70’i tüketici kredi ödemeleriyle ipotek altına alındı.
Üstelik bir de kredi kartlarının ödemeleri maaş diye bir şey bırakmadı
vatandaşın cebinde.
Asgari ücretli başta olmak üzere çalışanlara birkaç kredi
kartı verirken ve üstüne üstlük limitleri maaşının bilmem kaçı yapıldığında
neredeydiniz? Zorda kalan tüketici kredisi alırken bankalarca dayatılan kartların
verilmesi neden önlenemedi ve zora koşuldu?
Açık söyleyim, kimse zevkinden kredi kartı almadı.
Başbakanımızı bile medyada üç kredi kartı ile gördük. İade etti mi
bilinmez! Başbakanımıza göre maaşlar
kıyak! Toplumun büyük bir kesimi yılda verilen buçuklu zamlarla dar boğazda.
Kredi kartları ile yaşamını idame ettirirken, borcu borçla kapatmanın faiz
lobiciliğini yapmakta!
Faiz lobisi vatandaşı yarasa gibi sömürürken ve bankalar
yıllık karlarını tavan yaparken, vatandaş inin inim inliyordu. Vatandaş sokağa
çıkıp ücretlerin azlığından yakındığında da, polis ise biber gazı ile ver yansın ediyordu gözüne
gözüne!
Sendikalar ücret artışlarının azlığını masa başında
haykırırken, yandaş sendika danışıklı dönüşlü boyun eğiyordu. Ve yine masa başında
hükümetin Avrupa’da bazı ülkelerdeki çalışanları çıkarmaları ve ücret
indirimleriyle tehdit edilen örneklerini dinliyor ve boynunu bükerek
kabullenmek zorunda kalıp üyelerini açlığa ve yokluğa mahkûm ediyordu.
Ve sıkışan ücretlinin umudu ve tek adresi yine bankalardı…
Borçlar yine yeni borçlarla ödeniyordu… Bankaların onlarca kalem masrafları ve
yine faizler çalışanların ücretlerinden alıp götürüyordu kısır döngü ile…
Tuzu kurular bu durumu bilemezdi…
Tabi ki kullanmayın kredi kartını diyeceklerdi!
Kredi
kartı nasıl mı yok olur ücretlinin cebinden?
Önce adaletli bir vergi sistemi koyacaksınız. Zenginden
çok, çalışandan orantılı alacaksınız vergiyi.
Öyle dolaysız vergileri zırt-pırt malların üstüne
yüklemeyeceksiniz. Dünya’nın en pahalı benzinini kullanmayı bu millet hak
ediyor mu?
Bu cezadan başka bir şey değil!
Merkez Bankamızda 150 milyar Doların olduğunu Başbakan
övünerek söylüyor. Bu güzel bir şey ama millet ödediği vergilerden kaz gibi
yolunduğunu hissetmeye başladı. Yakında deli gibi oynayan olursa şaşırmayalım!
İkincisi, madem Merkez Bankamızda dolar stoklarımız iyi,
dış borçları da azaltmışız! Başbakan’a göre IMF’ye borçlar ödendi… Başka borç
var mı? Sanırım yok!
O zaman ücretleri artıracaksınız. Asgari ücretliye
orantılı yüksek maaş vereceksiniz. Yüksek maaş alanların maaşını da başta
Cumhurbaşkanı olmak üzere Genel Müdüre kadar donduracaksınız…
Masrafları kısacaksınız! Siz bunları yaparken halk da sizi örnek alıp
ayağını yorganına göre uzatacak…
Rakamların
dili…
Yukarıda kredi kartı
ve borç üzerine konuştuk ancak bunları rakama dökmeden olmaz!
Artık icra dosyalarının mahkemelerin arşivlerine
sığmadığı söyleniyor! Adalet Sarayları
ne kadar büyüyorsa, o ülkede adalet sisteminden de şüphe duymak gerekir!
13 Ocak 2013 tarihi itibariyle Türkiye genelinde İcra
Dairelerinde açılmış olan icra takip davaları sayısı 13 milyon 855 bin 735
adet. Bunların yüzde doksanı Bankalardan alınan tüketici, otomobil, konut
kredileri ile kredi kart borçları, diğer kalanları ise cep telefonu, esnaf ve
kefalete ödenmeyen borçlar vs.
Küçük bir hesap yapalım:
13.855.735 x Ortalama 4 kişilik bir aile düşünürsek=
55.422.940 kişi icradan mustarip bir durumda!
2002-2010 arasında tüketici kredisi borçlu sayısı yedi
kart artarak 1.6 milyondan 11.3 milyona yükselmiş. Tüketici kredi borcu da
yüksek bir artış ile 2.8 milyar TL’den 122,2 milyar TL’ye yükselmiş!
Dünya’nın
en borçlu 5 nci ülkesiyiz!
Türkiye 114 ülke arasında borç büyüklüğü açısından sadece
kamu borcunda 146 milyar dolar ile (özel sektör borcu hariç) 5 nci sıraya
yerleş(MİŞ)! Borcun milli gelire oranı sıralamasında ise 4 ncü sırada.
Tatlı tatlı yemenin acı acı çıkarması olacağı belliydi
zaten!
Bakınız krizle boğuşan Yunanistan’ın iktidar partisi
PASOK’un üyesi Anna Karamanou neler diyor: “Türkiye’de bugün insanların banka
kredileriyle yaşadıklarını biliyorum. Yunanistan krize böyle sürüklendi.
Dilerim, Türkiye’nin akıbeti de Yunanistan’ınki gibi olmaz”
Bize bir şey olmaz, biz 5 cent’e muhtaçken Merkez
Bankasının stoklarını 150 milyar dolara getirmiş ülkenin ve “Borç yiğidin
kamçısıdır” diyen ataların torunlarıyız!
Gelelim
Tencere – Tava’ya…
Başbakan iftar,
açılış ve meydanlarda Gezi Olayını unutmamış olacak ki, Tencere-Tava’ya takmış
durumda! Tencere-Tava ile protesto
ederek gürültü kirliliği yapanları adalete şikâyet edin de(MİŞ)!
Yani komşunuzu gammazlayın diyor! Bizde birisini, hele hele komşusunu
gammazlayanı delikanlı olarak bakmazlar! Yeşî bihi ” olayı hem dinimizce hem de
kültürümüzce aykırı bir durum.
Hadi şikâyet ettik diyelim, yarın o komşunun yüzüne nasıl
bakacağız? Ben komşumla kötü olacağıma, o sesi dinlemeye razıyım! Hem biliyor
musunuz, artık komşular birbirini tanımıyor. Şikâyet ettiniz, komşunuzun ismini
nereden öğreneceksiniz? Sorsanız ayıp olmaz mı? (!) Bir komşularımız kalmıştı
ayrıştırılmayan, o da hayaldi gerçek oldu! Bir de hadi olur ya, bütün apartman
hatta bütün sokak tencere-tava orkestrası kurdu diyelim, o zaman kimi kime şikâyet
edeceğiz?
Atatürk’ün
kulağına bir şeyler söylediğinde Atatürk…
Trenin kompartımanında ülke sorunlarını konuşurlarken bir
milletvekili içeri girip Atatürk’ün kulağına bir şeyler söyler. Atatürk’ün
kaşları çatılır. Fevzi Paşa’ya dönerek: “Paşam, lütfen beni takip ediniz,
arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim” der. Hep birlikte diğer vagona
geçtiklerinde yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görürler.
Atatürk, mareşale dönerek şöyle der: “Paşam, bu adamın (gammazcıyı işaret
ediyor) biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam
muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı.
Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor. Durumu size göstermek için
buraya kadar zahmet ettim” Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden
indirir ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini de engeller.
Bırakın
kredi kartını da Doğuya ve Güneye bakın!
Borçlar ödenir ama ülke parçalanmaya sürüklendiğinde telafisi
çok zor olur aman buna dikkat! Birlik ve beraberliğe çok ihtiyacımız var şu
günlerde. Sakın ola ki, birbirinizi gammazlamaya kalkmayın!.. Allah korusun
olası bir savaşta ülkemizi düşmana karşı korurken cephede yine omuz omuza birlikte olacağız!
Kalın sağlıcakla!
Ertuğrul Erdoğan
Temmuz 2013/Bursa