Bazen inanasım gelmiyor
zaman kavramının ilerleyişine. İnsanoğlu nelere hükmetti de günümüze kadar,
zamanı durdurmayı başaramadı.
Bilim alanındaki
gelişmeler teknolojik devrimler, içinde bulunduğumuz milenyum çağı; kısaca
gelinen son nokta… Mars’a kadar uzandı da bilimdeki ilerleme, bir zamana sahip çıkamadı
insan, bir de nefsine. Kat edilen bu yolda, azim, inanç ile neler başarılmadı
ki. Yine de tatmin duygusu bir türlü körelemedi gitti. Ve insanlığın daha
doğrusu istek, arzu ve aç gözlülüğünün yarattığı çöküş.
Gerek mikro düzeyde
gerekse global anlamda yaşanan ne varsa, mimarı insan. Diğer yandan suçu
olmayan sabilerin, hak etmeyen masumların zamansız vedaları da insan soyunun
acımazsızlığından. Kısaca duyarsızlığın reyting aldığı acı bilanço.
Kitleler halinde acılar
sürüp giderken, egosuna yenik düşenlerin sebep olduğu katliamlar.
Bırakın ülkeleri aynı
bayrağın altında yaşanan çetrefilli entrikalar.
Siyaset, hep uzak
durduğum bir konu oldu, kendimce sebeplerim var. Ama konu yine insan, sonuçta
her şey daha refah bir toplum için değil mi. Siyasette olsun, eğitimde ya da
ekonomik düzeyde olsun; irdelenen konu her daim ‘’insan için ve insanın
kendisi.’’
Amaç, daha istikrarlı,
eğitim seviyesi yüksek, sağlık ve ekonomik bakımından ezilmeyen, refah düzeyi
üst boyutta toplumlar yaratmak. Başarı odaklı bu eğilim şüphesiz, diğer yandan
başarısızlıklar da yaşanıyor ister istemez.
Eşitliğin sağlanması
adına muhakkak ki yanlış yöntemlerin ve politikaların uygulanıyor olması ne
yazık ki, bardağın boş kalan yarısı.
Üst düzey yetkililer,
yönetim belli bir uğraş içindeyken; birey olarak da her birimize pek çok görev
düşmekte.
Kendimizi irdelemeliyiz
öncelikle, bireysel olarak ne gibi bir tutum sergilememiz gerektiğini özellikle.
Noksanlıklarımızı gidermek, dürtülerimizi törpülemekle başlamalıyız işe. Ve
tabii ki erdemlerimizi sorgulamalı, gerektiğinde de acımasızca yargılamalıyız
kendimizi.
Birliktelik duygusu,
ait olduğumuz sosyal gruplar ve insani görevlerimiz. Unutmalıyız ve bir kenara
atmalıyız hırslarımızı; nefsimiz bizi yönlendirmemeli, bizim elimizde olmalı
kumanda. Ve tabii ki her anımıza eşlik eden maneviyatımız. Aslında her şeyin, var
oluşun, gidişatın tek anahtarı. İnanmak, direnmek ve üzerine gitmek,
korktuğumuz ne varsa. Kaçmamalıyız korkularımızdan. İnançla odaklanmalıyız tüm
çekincelerimize. Kendimiz için ve insanlık için. En başta da belirttiğim gibi,
zaman inanılmaz bir hızla akmakta; zamanı israf etmeden, tasarruflu bir yönde
değerlendirmeliyiz.
Sahip olduğumuz ömür
çok uzun gibi gözükse de, aslında o kadar kısıtlı bir zaman dilimi ki bize ön
görülen. Geleceğe odaklı yaşarken, geçmişten alınan dersler sayesinde günümüzü
değerlendirirken, umut en büyük yardımcımız.
O kadar güzel bir o
kadar da zor yaşamak; diğer taraftan da insana sunulan muazzam bir armağan.
Yaradan’ın bu eşsiz sunumu bizim en büyük şansımız. Sonsuzluğun anahtarı
aslında bizim elimizde; farkında olmasak da zaman zaman. Unutmamalıyız, her
kapıyı açmamız mümkün, yeter ki bilincinde olalım.