Please don't kill me !
Please don't kill me !

Ayaklarının üzerinde yere çömelmiş, yalvarırken; parmaklarını çenesinin altında birbirine kenetlemiş, biraz korkudan biraz üzüntüden olsa gerek, vücudu diz kapaklarından yukarıya doğru titriyordu. Yok yok üzüntüden falan değil korkudan titriyordu. Çünkü burnunun dibinde o güne kadar defalarca gördüğü, sesini duyduğu, hatta az evvel ondan çıkan kurşunla annesinin tek nefeste ölümünü izlediği, boyundan büyük bir tüfek duruyordu. Annesinin ölümüne bile üzülemeyecek kadar çok korkuyordu.
"Please don't kill me"
Hepi topu bildiği yabancı dil buydu işte.. derdini anlatacak kadar..
Hiç kırpmadan gözlerini,doğruca askerin yüzüne bakıyordu. Asker elinde tüfeğiyle duruyordu, tek kelime etmiyordu. Çöl sarısı bir arazide zaman donuyordu, tüfek kıpırdamıyordu , küçük kız yalvarıyordu. Kocaman kara gözleri vardı. Başında; alnının üstündeki siyah saçları dışarıda kalacak şekilde örtülmüş, çöl sarısı arazisinden bir kaç ton daha açık bir yemenesi vardı. Kalın dudakları her açılıp kapandığında sızlar gibi inliyordu. Dişlerinin yapısından olsa gerek; üst dişlerinin tam ortasında bir dişi yoktu sanki ve karanlık
dişlerinin arasından içeri doğru süzülüyordu. Yüzünde  beyazla sarının birbirine girdaplı rengi hakimken  bu topraklarda ana dilinde ölmek lüks sayılıyordu.
Renkler hiç olmadığı kadar soluyordu havada ve toprakta ki "anne" bedeni yavaş yavaş soğuyordu. 
Etrafta sarı bir ölüm korkusu..
"Please don't kill me ! "
Bir an bile kırpmadığı uzun kirpikleri vardı. Belki kendinden küçük kardeşleri vardı, evde bekleyen.. (Bir evi var mıydı? ) Bu yüzden mi üzülmüyordu annesinin öldürülmesine ? Öleceğini bile bile geride kalanlara anne olmak fikri mi  böyle yalvartıyordu onu? ... Aslında hiç biri değil. Gözlerinin karasında  kendinden başka hiç bir ölüme üzülemeyecek kadar çok korkuyordu, hepsi bu. Taş çatlasa 14 yaşındaydı ama taş çatlamıyordu. Asker ,insafa gelmiyordu..
"Please don't kill... " Bamm !!
Bu sarımtırak arazide ürküp kaçacak tek bir kuş bile yokken, küçük kız vuruluyordu.. Diz kapaklarının üzerinde, parmakları çenesinin altında hala kenetlenmiş duruyorken; dişlerinin arasından içeri ölüm sızıyordu. Küçük bedeni, sol tarafında ki "annenin" yanına düşüyordu. Asker gidiyordu, toprak cansız bedenlere aldırmıyordu
..

Kendi vatanında başka bir dilde ölmek , ölümden daha çok acı veriyordu..

Please don't kill me !





( Please Dont Kill Me başlıklı yazı S.E.G tarafından 11.10.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.