Son kez merhaba, baba.
Ama sadece buradan son kez. Bil ki; dualarım hep seninle olacak. Neden mi son
kez?
Çünkü bazen
zorlanıyorum, hissettiklerimi dile getirmeye çalışırken. Hayır, kime neyi
ispatlayacağım ki? Bilemezler, asla bilemezler gömülü kalanları.
Dışarıdan her şey ne
kadar da farklı gözükmekte oysa.
Bana sunulanlar ve
benden çekip alınanlar.
Ne demişler; görünen
köy kılavuz istemez. Hangi köy, baba, söyle hangi köy? Öyle bir köy sence var
mı yoksa vardı da ben mi görmedim…
Sorular ve cevabı
olmayan sayısız problem. Zoru severim, çok hem de. Hep öyle olmadı mı hayatım
boyunca.
Hep iki ya da üç yol
çıktı karşıma. Ve hep zoru seçtim, şartları zorladım ve bir o kadar da
zorlandım. Ya sonuç…
Ne sebep ne de sonuç:
Sadece ardı arkası kesilmeyen bir mücadele. Ne için ya da kim için?
Ve doğru bildiğim her
ne varsa, güven duyduğum her kim ise. Evet, güven: Hani yitirmiş olduğum ve
sürekli sorguladığım. Ama yeniden edindiğim…
Ve inanç: Asla
vazgeçemediğim ve sayısız kere beni doğrultan. Asla inkâr etmedim ama hep de
zorlandım seçimlerimi yaparken. Sayısız kere, sayısız seçim ve sayısız kere
ardı arkası kesilmeyen hayal kırıklıkları.
Hele ki; şu son iki
yıl. Tabii ki öncesi de var. Ne çok set çekildi önüme, bilemezsin. Hani,
neredesin, söyle bana. Hani nerede beni koruyup gözeten o dağ gibi adam. Ve
öğretilerin; beni esir alan ve hep korumakla mükellef olduğum…
Evet, zoru seçtim ve
hep de zor bir insan oldun. Çok zor hem de. Bu yüzden de hep sürdü arayışım.
Hayır, arayışım çok farklı bilinenden ve görünenden. Ve yolculuğumda bana eşlik
eden o inanılmaz iradem. Hep iradem ve içimdeki saklı güç sayesinde galip
geldim hayat denen oyunda. Her şey ne kadar farklı. Görüntü itibariyle,
başarısız ve kırılganım. Görüntü itibariyle, hayalperest, naif ve duygusalım. İnkâr
etmiyorum ama içimdeki gücün varlığından bihaber insanlar. Yoksa nasıl hala
ayakta ve dimdik kalabilirdim.
İnanç ve irade ve sabır
ve zaman: Müthiş bir dörtlü hayatımda yer tutan. İşte bu yüzden alnımın akıyla
çıktım uğrunda mücadele verdiğim her ne ise. Asla paranın ve toplumun esiri
olmadım her ne kadar esaret denen mefhum yanlış algılansa da. Ve asla egomun
esiri olmadım. Hep ama hep yetindim: Mecburdum ve mecburum da. Çünkü isteklerin
sonu yok.
Hedeflerim, kahrolası
hedeflerim. Ve içimde o bitmek bilmez o insan sevgim. Biliyor musun
inanamıyorum nasıl oluyor da hala beklenti taşıyorum insanlara dair. Aslında
beklentim yüzünden hep kapaklandım yüzükoyun. Neyin beklentisi: Belki sıcak bir
dost eli, belki sonu gelmez düşlerimin en az birinin gerçekleşme ihtimali.
Çok güçsüz gözüküyorum
belki de. Çünkü sırtımı dayadığım bir Allah’ın kulu yok. Hiç mi hiç umurumda
değil. Zira inancım ve içimdeki yaşama isteği beni yeteri kadar motive ediyor.
Doğrularım hep uğruna
çırpındığım ve hep de korumakla mükellef olduğum. Ya yanlışlarım: Herkes gibi,
belki az belki çok belki evet sayısız belki. Ama hesabını sadece ve sadece
Yaradan’a vermekle mükellef olduğum.
Hep yargılandım, hep
eleştirildim; en başta senin tarafından ve bu yüzden de hep iyiyi, güzeli
aradım. Hep mükemmel olmaya çalıştım. Hep verici olmak idi hedefim. Ya
aldıklarım ve elime geçenler. İşte bu yüzden daha da güçlendim. Allah biliyor.
Varsın kimseler bilmesin ve görmesin.
Duyumsadıklarım,
gördüklerim, umutlarım ve mücadelem.
Zor bir insandın, bu
yüzden hep zorlandım. Ve zor bir insanım: hep kendini ve etrafındakileri
zorlayan. Kolayı seçseydim her şey çok daha farklı olabilirdi.
Kolay ne miydi? Sadece
arayışımı noktalayıp, kurallara uyup, topluma uyum sağlamak. Suçum ise
maddiyata önem vermeyip, mantığımı görmezden gelmek oldu. İşte bu yüzden
mesleğimi bile elimin tersiyle ittim. Mekanik olmamak adına, insanlığımı
yitirmemek adına. Hayır, tabii ki kimseyi yargılamıyorum: Neden ve niçinlerle
kimse için ahkâm kesemem. Ama her nedense, hep göze battım. Ve ardı arkası
kesilmeyen sorulara muhatap oldum:
‘’Gülüm, çalışıyor
musun?’’
‘’Ben senin yerinde olsaydım…’’
‘’Neden?’’
Ve gördüm ki; dünya
denen düzenekte normal gidişata uyamıyorum. Bana sunulan iş imkânları altın bir
tepside izlenimi veriyordu. Ama ben o izafi sunumları reddettim.
Anlayacağın koca bir
ömrün izdüşümü.
Giriş, gelişme ve
sonuç…
Ve sen: İlk öğretmenim,
senin en sevdiğin ve en küçük öğrencin. Ama bana öğretmediğin bir şey vardı:
Korumak yerine korunmayı öğretmedin. Ve ben bunu yaşayarak öğrendim.
Başarılıyım kesinlikle zira korunaklı dünyam hep bana ait oldu.
Cam bir fanus içersinde
geçti tüm ömrüm: Adeta bir bitki gibi. Sadece yaşamak ve hayatta kalabilmek
adına kendimi korumakla mükelleftim ve halen de öyle. Ve tek başıma mücadelemi
verirken hep görmezden gelindim. Görenler ise sadece muhalefetimi
yargılayanlardı. Muhalif olmam, aykırı ya da uyumsuz olmamdan kaynaklanmadı
aslında. Tek savaşım; iyiyi ve güzeli aramak oldu: Kendi küçük dünyam, kimine
göre saçma ve yersiz, kimine göre anlamsız ama benim sevip, sayıp, korumakla mükellef
olduğum o küçük dünyam. Zararsız ama tehdit altında, korunaklı ve bir o kadar
da kırılmaya müsait.
Hele ki yanlış
anlaşılmak ve algılanmak.
Sadece biraz ipucuna
ihtiyacım var aslında. Aslında çok şeyin cevabına vakıfım ama yine de illa ki
bir takım şeyler ters gidiyor. Suyun akışı; bazen o kadar çok set çekiliyor ki
önüne.
Ve hüzün denen her ne
ise ve her nasılsa çıkan karşıma.
Belki de hüzün
yakışmakta bana her ne kadar ismimle tezat teşkil etse de. Ama yapabileceğim
bir şey yok: Mutsuzken mutlu rolü yapamam ve asla da yalan söyleyemem: Ne
Rabbime ne de kendime ne de haricimde kim varsa.
Sonuç itibariyle
sıradan bir kulum: İnsan olarak kalmak adına savaş veren. Ne vazgeçerim ne de
kolay kolay yıkılırım. Sanmasınlar ki güçsüz ve yalnızım.
Hep güneş açacak değil
ya varsın ara ara hüzün bulutları yağmur bıraksın. Ki o zaman daha net
anlayabilmekteyim mutluluğun ne çağrıştırdığını.
Her daim mutlu olmak
kime nasip olmuş ki. Zira yok öyle bir mecburiyetim. Yeri gelir ağlarım yeri
gelir içimden gelen kahkahaların eşliğinde gülerim. Evet, gülmek de yakışıyor
bana en az hüzün kadar.
Ufacık bir şey ile
yetinmeyi bilen, tek bir selam ile havalara uçan garip bir kulum işte.
Dünyevi zaruretler ve
hırslarla asla işim olmadı. Ne parayla ne pulla… Ne de başkalarının
mutsuzlukları ilham verdi bana ne de güldüm hüzün acıtırken canları.
Ve sevdiklerimin
mutlulukları: Dünyalara bedel…
Ve sevdiklerim: Yeter
ki acıtmasınlar canımı.
Son bir şey daha, baba
evet, son bir şey daha:
Her şeye ve yaşadığım
bunca olumsuzluğa rağmen sana çok müteşekkirim. Evet, çok şey öğrendim sayende.
Çok zorlandım ve zorlanmaktayım ama sen bana sevmeyi, sevilmeyi öğrettin. Onca
baskı ve onca sıkıntıya rağmen ailemde hep sevgiyi duyumsadım.
Eğer bir evladım
olsaydı ona tüm sevgimi sunar ve onu asla sıkmazdım. İşte bu yüzden çoğu şeye
vakıfım her ne kadar dışarıdan görünen tablo farklı olsa da.
Eksikliklerimiz ve
artılarımız: Kime göre ya da neye göre? Kim buna karar verebilir üstelik? Kim
neyi ne derece algılayıp, hüküm verip, yargılayabilir?
Ve zaferler… Hayattaki
en büyük kazanımlarımız; kendimizi sevmek gibi, inanmak gibi, değer vermek gibi
ve koşmak gibi tüm engellere rağmen…
Bir gün görüşmek
ümidiyle baba. Sen rahat uyu.