İnsan olmanın bedeli
olmalı bu derece açık ve net olmak. Yoksa olmamalı mı? Zira pek de rastlamak
olası değil gerçekleri yüze vurana.
Suç ya da suçlu: Önem
arz etmemekte aslında o kadar. Suçun ne olduğu hatta ortada bir suç bulunup
bulunmadığı ise asla ve asla kimsenin harcı değil.
Sevmek suçsa evet
suçluyum. İnanmak insan denen mefhuma yanlışsa, yine suçluyum. Hele ki açık ve
net olmak da bir suç teşkil diyorsa atın beni zindanlara. Razıyım yeter ki
ilişmeyin insanlığıma.
İnsanlık ne mi…
Öncelikle saf ve temiz
bir yürek lazım insan olmak adına. Saftan kastım ise; inanmak karşındakine ve
tabii ki öncelikler kendine. Zaten gerisi çorap söküğü gibi gelecektir.
Varsın hata olsun
güvenmek ve inanmak ki hata olduğuna da kani değilim. Zira güvensizliğin bir
sonucu olarak paranoyak bir ruh tutumu eşlik edecektir size akabinde.
Kanmak istiyorum
herkese ve her söylenene, evet, kanmak istiyorum. Yoksa nasıl emin olabilirim
hayatın mükellef tuttuğu gidişattan. O gidişat ki; akla ziyan. Zor, biliyorum
ama güveniyorum güvenebildiğim kadar. Ne paranoyak olmak istiyorum ne de içten
pazarlıklı. İşte bu yüzden her daim kandırılmaya müsait bir yapı teşkil
etmekteyim.
Sevginin tam zıddı
nefret olsa gerek. Olsa gerek diyorum zira haz etmiyorum bu duygudan. Asla da
haz etmedim üstelik. Zira nefretin sevgiyi ve ruhu kangren ettiğine dair sonsuz
bir inanç taşımaktayım.
Madem ki sevgiyi
bahşetmiş Yaradan, ne var ki nefret edecek. Onun yerine hislerini aldırsan
nefret etme olasılığın olduğun insanlara ve olgulara.
Evet, sizinle
konuşuyorum değerli dostum. Hani susmayı kar sanan ve her şeyden bendenizi
sorumlu tutan siz şahsı muhterem.
Ne zaman ki açsam içimi
ve yansıtsam gönül gözümün gördüğü gerçekleri anında acımasız bir kimliğe
bürünüp mağdur etmektesiniz beni. Buna rağmen halen sevmekteyim sizi. Ne yapabilirim
ki bunun haricinde zira vazgeçmek insanlardan çok kanatmakta içimi. O kadar çok
şeyden ve o kadar çok insandan feragat ettim ki, sizden vazgeçmek gibi bir
niyetim yok.
Ya benden vazgeçenler
mi ya da vazgeçecek olanlar mı… Allah biliyor ya içimi; hiçbir beklentim yok o
insan geçinenlerden. Nefret de etmiyorum lakin onlara yönelik bir sıcaklık da
kalmadı içimde. Kaybeden taraf gibi gözükmekteyim, değil mi sizin nezdinizde.
Üzgünüm, yanılıyorsunuz çünkü kaybeden onlar ben değil. İçimde biriken o sevgi
katmanından oluk oluk nasipleneceklerdi oysa ki. Sevebilirdim doyasıya ama
artık karar verdim beni sevmeyenlerden bir şey beklememeyi. Ya sevenler mi? O
da bana kalsın, lütfen.
Neden insanlar sevmekte
bu denli zorlanıyor, onu da anlamış değilim. Zor olan sevmemek oysa. Ya sevmek;
o kadar ilahi bir duygu ki ve bir o kadar da yalın ve basit bir süreç. Ve
mutluluk da getirisi bu saf duygunun. Nefretle mutlu olabilecek tek bir varlık
olduğuna da inanmamaktayım ayrıca.
Sloganım mı: Sev ve
mutlu ol… İşte bu kadar basit. Öncelikle benliğini sev ve sonra
etrafındakileri.
Sevgili dostum, nedir
bu celal, söylesenize. Ben sadece gerçekleri serdim önünüze ve tüm içimden
geçenleri. Ne vardı ki her şeyi yokuşa sürecek. Ve sizinle ilgili yeni bir
gerçeğe vakıf oldum: Acımasız olduğunuzu bilmezdim.
Neden insan denen
mefhum, bu kadar inkâr edebilmekte ve saptırabilmekte gerçekleri, söyleyin
nolur…
Ve şunu da söyleyin
bana: Yetersizlik olarak addedilen bir mefhum nasıl oluyor da bir zafiyet olarak
kabul edilebiliyor.
Oysa kimse kimseden
üstün değil bu âlemde. Ve birinin artısı bir diğerinin eksisi olmamalı ve tabii
ki birinin eksik yönü diğerinin de üstünlüğü olarak kabul görülmemeli.
İtina gösterilmesi
gereken bir konu sevgi denen olgu. Ama kuru kuru sevgiden kasıt değil
belirttiğim bu naif duygu. Tek bir kelime, tek bir tutum hatta sessizlik bile
yeterli sevgiyi aksettirmek için.
Ya yalnızlık dediğimiz:
Sevgisizlik olarak telaffuz edilmemeli. Zira nice insan tanıdım kalabalığın içinde
ve o sevgi selinin uğramadığı.
Yalnızlık Allah’a
mahsus ama sevgi değil mi onun en büyük hazinesi. Ve biz kullar değil miyiz
onun eserleri. Ya biz ne yapmaktayız? Türlü türlü yalan yanlış idrak la kırıp
geçmekteyiz birbirimizi.
Kolaysa tek tek cevap
verin tüm bu sorularıma.
Hep sustum ömrüm
boyunca. Her nasılsa dilim çözülmeye başladı son zamanlarda. Ve bir şekilde
cevabını da almaktayım sorduğum soruların her ne kadar dolaylı yollardan olsa
da…
Düzeneğe hayranım.
Nasıl bir döngü ki gidişat eninde sonunda adalet yerini buluyor. Gizem dolu bir
evren ve soru yumağı sayısız insan. Ben kendimi çözdükten sonra neden mükellef
olayım ki diğer soru yumaklarından. Sonuçta her birimiz kendimizden sorumluyuz.
Seviyorum kendimi,
megaloman düzeyde olmasam da kimselere benzemediğim için hoşnudum kendimden.
Sonuçta beni ben yapan sayısız özelliğim var. Kibir değil bu, sakın yanlış
anlamayın. Sadece gerçek yüzümü yansıttığım için ve her ne kadar haz etmese de
bazıları, yalın ve çıplak bir ruh öncelikle Yaradan’a olan sorumluluğum. Gerçi
açık veriyorum lakin saklım gizlim yok benim. Beni ben yapan gerçekçi ve bir o
kadar da hayalperest yapım hayatı yaşanılır kılmakta tabii ki öncelikle benim
açımdan.
Maddiyat ve maneviyat.
Evet, kabul ediyorum düzene fazla uyum sağladığım söylenemez. Ama her birimiz
biricik ve özel değil miyiz? Evet, her birimizin özel olduğuna dair inancım
hala baki. Birbirimizden öylesine farklıyız ki… Gerçi ortak prensiplerimiz ve
ön görülerimiz var bizi bir gruba dâhil eden ama yine de ruhlarımız da
bedenlerimiz de sadece tek adet. Olması gereken de bu her ne kadar emsal teşkil
etmeye çalışsak da.
Dipsiz bir kuyu her
birimizin iç hazinesi. Hepimiz aynı yoğunlukta olmasak da kim bilir ne
hazineler saklamaktayız içimizde: Farkında olsak da olmasak da. Ya da o
hazineyi yok etmeye çalışsak da…
Üstelik maneviyatın
kimde olup olmadığına sadece O karar verir. Kimsenin böyle bir hakkı yok
diğerlerini irdelemek ya da yargılamak adına.
Değerler; kabul gören ya
da ön görülen… Bu da diğer bir seçenek olması gereken ya da istenen birey
tarafınca…
Cennet ve cehennem
denilen mefhumlara bir ön hazırlık yaşadığımız dünya, sınandığımız hayat ve
sunulanlar ya da gerçekleşmeyen dileklerimiz. Aslında cennet ve cehennemin
farklı bir versiyonu yaşadığımız bu âlem. Kısaca; iyiler ve kötüler… Yanlışlar
ve doğrular… Günahlarımız ve sevaplarımız…
Her şeye vakıf ve her
şeyi gören, bilen İlahi Gücün haricinde kimse bilemez neyin ne olduğunu ve
içimizde sakladıklarımızı.
Sevgili dostum, siz de
bilemezsiniz ne yaşananları ne de yaşanacak olanları.