“Acılarınız yetmiyor,” diyen birileri, daha çok yanın dercesine tuz ekiyor yaralara.

          Yitirilen gepegenç kendi insanlarını düşman görüp, binlerce kilometre ötedeki insanlar için gözyaşı dökenlerden başka türlüsü beklenemez zaten. Neymiş efendim? “Ölümler olağanmış. Madencilerin fıtratında (Yaratılışında) varmış bunlar.” Bir-iki asır önce bazı ülkelerde pek çok madenci ölmüş de…Yetmiş sene önce şurada şu olmuş da… Uzaklara gitmeyin efendi. Teknolojinin ışık hızında ilerlediği son otuz-kırk yıl öncesinden bugünler bakın. Almanya, İtalya ve Fransa’ya fıtrat hiç uğramamış. Avrupa’nın pek çok ülkesini de es geçmiş fıtrat. Ama Türkiye’yi çok sevmiş olmalı ki, mekan eylemiş. Yayıldıkça yayılmış dört bir yöne…İşte bu fıtratı ülkeden defetmenin yolları aranacakken inadına insanlar kışkırtılıp başka fıtratlar davet ediliyor. Acılardan bunalan insanlar işte böyle farklı sözcüklerle iyice geriliyor.

          Bir milyon ton kömür üretiminde  ABD’de ölüm oran 0.7, ülkemizde ise 9. Dünyada birinciyiz(!) “Suç, insanımızda değil, kömür madenlerimiz çok fazla ölüm fıtratçısı.”(!) Yakında böyle diyenler olursa hiç şaşmamak gerek.  

                                       ***

          Bir başka konu ise; “Güzel öldüler” densizliği.

          Bir zaman önce yine bir madendeki işçilerin ölümüne “Güzel öldüler” demişti bir bakan. İki gün önce aynı sözleri bir prof. söylemiş. Böyle diyenlere var ya, Kütahya ağzıyla “tokadı dakı dakıvecen.” Be adamlar, maden “güzel ölümü” biliyorsunuz, gidin Soma’ya. Henüz gaz dolu galerilere girip “Güzel ölün.” Anlı şanlı merasim de yapılır sizlere…Hadi, Halep oradaysa arşın Soma’da…

      Bay prof…belli ki bazı konulara aklınız ermiyor.  Bu maden ocağında bir grizu patlaması ve korkunç bir yangın yok. İçin için yanan linyit kömürünün dumanı ve karbonmonoksit gazı var. İşçilerde de gaz maskeleri bulunmakta. Kaçışıyor işçiler. Boğucu karbondioksit gazıyla zehirleyici karbonmonoksit gazına karşı mücadele veriyorlar. Bir süre sonra gaz maskesinin de yeterli olmayacağını ve öleceğini biliyorlar. Bundan daha kötü ölüm olabilir mi? Dışarıda iken hiç önemsemediğin bir gramlık temiz bir hava için neler verilmez o anlarda…Seni kısa süre için bile yaşatacak delik ve yarıklar ararsın…Nerden mi biliyorum, bir orman yangınında başıma geldi de ondan. Bir kayanın kovuğundaki havayı solumuş ve yanımdakilerin solumalarını sağlamıştım…Öyle durumlarda, Atilla İlhan’ın bir şiirindeki; 

Ölüm kadar çabuksa eğer yaşamak,

Hiç doğmamayı isterdim ama,

Bir kere doğmuşum ölmek yasak.” işte bu dizeler gibi ölmemek için sonuna kadar uğraş veriyorsun. Ölüm güzel olsaydı eğer, eza-cefa çeken hasta ve yaşlılar ölmek isterlerdi ilk önce…  Onlar, canlarının kıymetini öyle iyi bilirler ki…

                                                 ***

      Böyle acı olaylarda, işin kolayına kaçanlar da pek çok. Allah’ın bir imtihanıymış bu olay. Yapmayın Allah aşkına. Her türlü hırsız, uğursuz, düzenbaz, yiyici, kan emici, sömürücü, İlahi kendisini, kutsal kitabını, mübarek peygamberini çıkarlarına alet edenler dururken, yerin altında alın teri döken bu garibanlara mı gücü yetiyor Allah’ın? Hep bize ve Müslüman dünyasında mı bu imtihanlar? Gelişmiş ülkelerde neden yok? Üstelik, bizlere göre gavur onlar.(!) Böyleyken bile onlar Allah’ın sevgili kulları mı? Sanmıyorum ve asla inanmıyorum. Yüce Allah’ın; insanları sınadığı, kınadığı yok…Kendi belalarımızı kendimiz yaratıyoruz. Her bir şeyi Allah’a havale etmenin kolaycılığına sığınıyoruz. Suçu, kusuru başkalarının üzerine atmakta üstümüze yok. Sütten çıkmış ak kaşığız. Bulunmaz Hind kumaşıyız. Bana göre en kötü yönlerimizden birisi de dinsel teslimiyetçiliğimiz.

      Soma katliama mukadderatmış (!) Yani, yazgıymış. Takdiri İlahiymiş. (!) Kadermiş (!) İmtihanmış. Dinden uzaklaşıldığı için Allah’ın bir gazabıymış.(!)  Pes doğrusu.

      İnsan kaynaklı (Tedbirsizlik, ihmal, umursamazlık, yetersizlik, çıkarcılık v.s,) bu olayı niye Allah’a bağlıyorsunuz? Madem ki bu olayda Allah’ın eli var, niye dua ediyorsunuz o zaman? Yüce Allah’a suç yüklediğinizin farkında değil böyle diyenler. Size göre Allah, onca gariban insanın yer altında çırpınışlar içinde gazlardan boğulup zehirlenerek ölmesini istedi. Çünkü, onların yazgısını öyle yazmıştı. (!) El insaf. Bana göre hayır! Bin kere hayır! İnsanlara, insana özgü yazgı yoktur! İnsanoğlu için yazgı vardır. Geleceğini bilmeyeceksin. Her canlı gibi bedenin yaşama direncini yitirdiğinde öleceksin. Yaşadığın sürece, iki melek tarafından günah ve sevapların yazılacak. Kıyamet koptuğunda, bedenselleşeceksin. Ruhun inecek ve bedenine girecek, bir daha ölmemek üzere dirileceksin. Dünya yaşamında yaptıklarının karşılığını göreceksin. Cezalıksan cehennemleşen dünyada kalacaksın. Allah’a inanan ve hayırlı iş yapan birisi isen harika bir yaşam için cennete gideceksin.  İnsanoğlunun yazgısı işte bunlar. Din imana tek bir açıdan bakanlar bunları anlamak zorlanabilirler.

Soma’daki bu olaya yazgı diyenler ve diyecekler şu ucu açıklığa da ortak olabilirler. Madenin sahibi, verdiği beyanatta: bu madenle ilgili her türlü tedbirinin alındığını…Ülkenin en güvenli maden ocağı olduğunu…Bir olayda, yirmi gün kalınacak sığınakların bulunduğunu, öğrencilerin sıklıkla geldikleri yer olduğunu belirtiyor. Bu durumda şunu da demesi, yazgı diyenler için normal sayılmalı. “Ben her türlü tedbiri aldım. Madende çalışanlardan o gün ölenlerin yazgılarında o şekilde ölmek varmış. Benim suçum yoktur.”

“Suç, ölen işçilerin yazgılarını öyle yazan Allah’ındır” demek ister aslında.Yazgıdır, Takdiri İlahidir diyenler buna zemin hazırlamış olurlar.

Benim inandığım Yüce Allah, kullarına böyle yazgılar yazmaz. Aklını kullanmasını ister. Sorgulamayı öğütler. Dikkat çektiği hikmet ve nimetlerinin incelenmesini önerir kutsal kitabında.  Benim inandığım Yüce Allah, insan öldürmez. Yaşama direncini kaybetmiş bedenden ayrılan ruhun, kıyamet günü bedenini canlandırsın diye ruhlar alemine melekler tarafından taşınmasını sağlar. Allah’ı, can alan bir varlık bilenler de bunu anlamakta da zorluk çekebilirler.

Yazık ettiler o insanlara…Onların feci bir şekilde canlarından olmalarının sebebi, madenin yöneticileri ve denetleyicilerdir. O işyerinin sendika da dahildir buna.

Söylenenlere bakılırsa orası, ülkemizdeki en güvenli maden ocağı imiş. En güvenli bir yerde bunca yiğit kurban edilirken görünen o ki, daha çok canlar yanacak…

 Not: Yukarıdaki resim, o maden ocağına ait bir galeri. Galerinin tahkimatı, o madenin içler acısı durumda olduğunu çok iyi açıklıyor.

Veysel Başer   

      

    

( Batsın Fıtratınız başlıklı yazı Veysel Başer tarafından 15.05.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu