Gündelik kaygılardan
öylesine uzak ki benliğim… Aslında benliğin de ötesinde hırpalanmış bir devinim
süre gelen. Nedir ya da kimdir ya da var mıdır bir sebebi?
Kırılgan bir
yadsımazlıkla bihaber iken dönen gizli kapaklı söylem ve fiiliyatlardan
umursamıyorum da artık. Ne mahremiyet korunaklı ne de insan ruhu. Ketum bir vurdumduymazlık
hâsıl olan daha doğrusu bir mecburiyet. Meraklı bakışlar ve sitem dolu mecazi bir
anlatım ile her şeyin o denli farkındayım ki…
Oysa ne kadar da farklı
algılanmakta dışarıdan görünen. Üç beş kelimeye hapsolmuş bir hayat ne
verebilir ki koz olarak. Söyleyin, koca bir ömür sığar mı cümlelere. Bu yüzden
çağlarken devran kaleme geliyor ne varsa biriken.
İnancım baki ama bir o
kadar da hayretler içersindeyim. Bir ara yitip giden üç beş duyguyu edinmiştim
satır arası. Aşkın izafi bir izdüşümü olduğu yanılgısı bağrımı yakarken
sığındım gölgelere. Gölgeler ve sen… Kim bilir nerelerde sürüyor mücadelen. Bensiz…
Ya ben… Tam da bıraktığın noktadayım. Belki üç beş adım geriledim belki de
azıcık yol aldım. Fark eder mi, söyle?
Güvercinlerle mümkün
olsaydı keşke iletişim. Ne mesaj ne de bilgisayarın soğuk dünyası. Üç beş satır
yazardım ve salardım göklere. Ulaşırdı elbet. Ben ulaşamazken…
Nasıl da göreceli
hissettiklerim. Karanlığın hapsolduğu izbe köşelerde kim bilir neler vuku
bulmakta. Varsın sürüp gitsin korunaklı düzen. Varsın süslü püslü sözlerle dile
gelsin yalan sevdalar.
Sığınamam ki alacalı
bulacalı söylemlerin arkasına. Hep net olmuşumdur. Gerçi kazanım anlamında
hiçbir veri yok elimde ama en azından içimi bozmaya da niyetlenmedim ömrümce.
O denli açık ki anlım.
Ne vardı büyümeyecek? O sıkılgan kız çocuğu ile de başım dertte aynı zamanda.
Büyümek istemezken hep çelişiyor ve yoruyor beni.
Bağırsam duyar mısın
sesimi?
Bak, yine kıpırdanmaya
başladı huzursuzluğun yansımaları.
Hiç olmadığım kadar da
mutluyum zaman zaman her ne kadar farklı addedilse de. Tüm duygulara öylesine
vakıfım ki. Doya doya yaşıyorum insanlığımı ve bir o kadar da keyif alıyorum
hayattan. Düşünmesi bile güzel. Hele duyumsamak, neyi mi, sence…
Yine, gözüm açık düş
görüyorum. Ama tüm çıplaklığı ile her şey ayaklarımın dibinde. Tam da burnumun
ucunda.
Sevmeye sevdalı, aşka
sevdalı. Hüzün mü dedin, o kadar asil ve naif bir duygu ki. Ve her seferinde
gurur duyuyorum gözyaşlarımla. Demek ki hala muhafaza etmekteyim pek çok anlam
yüklü mefhumu.
Bir varmış bir yokmuş…
Bir varmışsın bir
yokmuşsun…
Ya bizler…
Neye baktığım önemli
olmadı aslında gönül gözümün tüm yanılsaması beni sevk etti yönümü tayin
ederken.
Sanırım iç sesim bir
ömür susmayacak. O denli yüksek bir hacimde nüksetmekte ki bazen…
Sessizlik bazen bozuyor
ahengi. Hangi ahenk mi, tam da bu noktadayım işte: Yönümü ve yörüngemi ayarlama
telaşı içinde ve bir o kadar coşku dolu.
Her birimiz
birbirimizin çekim alanı içindeyken yine sayısız yıldız kaymakta. Kim kimin
uydusu bu da ayrı bir soru ama en azından biliyorum ki hala yörüngemdeyim.
Rotam şaşsa da bir şekilde tayin ediyorum ne de olsa geminin kaptanı değil
miyim?