Durağan bir gecenin
lirik ışıltısında duydum o şarkıyı, ilk defa hem de. Kimdi söyleyen ya da neydi
sözleri. Bilmediğim bir lisanın aşk dilindeydi şarkı. Aşk her lisanda aynı
telaffuzla nüksetmez mi?
Sıcak bir yaz gecesinin
izdüşümüydü kışın tam da ortasında. Kışın soğuğun sıcakla avuntusu idi
rüyalarımda gördüğüm her bir düş. Yitik bir kavramdı belki de sensizlik,
sessizliğin o yürek burkan çığlında. Sessizlik ve sensizlik. Yoksunluk ve
yokluk. Yokken ne varsa yoksun olduğum.
Bayram arifesinde duyduğum
heyecandı lügatime eklediğim son harf. Senle başlayan, senle devam eden ama
senle bitmeyen. Ne de olsa sonsuzluktu lügatimin son harfi her çağrışımda senin
ile yankılanan.
Bitmek bilmez bir pasta
tadındaydı her bir duyum ve sunum gözlerinde her ne kadar hiç görmemiş olduğum
bir tablo olsan da. Ya da henüz bestelemediğim ve güftesini yazmadığım bir
şarkı tadında ve ahenginde.
Ilgıt ılgıt esen o
nemli meltemin çağrısıydı uzaklardan yankılanan ve sadece benim duyduğum.
Gökkuşağının yedi rengi değildi gökyüzünde raks eden ama sonsuzluğun tılsımında
gökyüzünden içime yansıyan. Belki bir düş ertesi belki gün dönümü belki de
beşinci mevsimimdin ve sekizinci günü haftanın. Her yıl artık çekiyor artık
senden sonra ve günler yirmi sekiz saat hiç uyumadığım.
Ahengi bu olsa ruhumla
yüreğimin. Hiç bu kadar uyum arz etmemişti oysa. Nem yüklü bulutlar yine
toplandı başımda. Yılın son günü, ayın otuz ikisi ve haftanın kaç günü varsa
içinde sen olmayan.
Bulutlandım bir kez
daha. Ne de olsa kadere yenildim. Yine iş birliği yaptı kader ve keder ikilisi.
Hep de böyle olmadı mı ömrüm boyunca. Ne varsa başa gelen, kader dedim oysa
bilemezdim ki en büyük ortakçısıydı keder kaderin. Tek yumurta ikizi kocaman
bir bilinmezlik ve belirsizlik.
Arza çıktı tüm sessiz
çığlıklarım. Duyan olsa ne değişir ki. Biliyorum ne diyeceklerini ve arkalarını
dönüp gidecekler akabinde.
Tutuldu dilim yine bir
tek kalem kaldı elime eşlik eden. Olsun, en azından o bırakmıyor beni yıkık
düşlerimin ertesinde. Eskiden ona bile sahip değilken nasıl da kifayetsiz ve
dirayetsizmişim. Yine nezdindeyim esaretin hayatımın her döneminde olduğu gibi.
Roller bile değişmedi. Yine mağdurum, yine mahzunum. Ama şikâyetçi de değilim
olmam gerekse bile. Ne de olsa antrenmanlıyım molalara. Evet, mola arsıdır
benim antrenmanlarım. Kabul görenin tam tersi üstelik. Ne zaman mola versem
yorulurum ve başlarım
koşmaya. Koşmak değil mi hayatımın ritmi her ne kadar dışarıdan bir o kadar
durağan görünse de…
Ritmik bir mırıltıyla
söylüyorum o şarkıyı. Ve sayısız şarkı sayısız bene eşlik eden. Onlarca ben ve
her birinin ayrı ahenkteki şarkısı.
Çok tuhaf görünse de
dışarıdan yaşlarımdan çekinmiyorum artık. Ağlarken özgürüm hiç olmadığım kadar
rüyalarımda bile özgür olamazken. Özgür olmayı çoktan yasakladım kendime.
Bariyerlerim, zincirlerim ve ket vuran her kim ya da her ne ise.
Dolu yağmakta kaç gün
ve dolu seninle her bir mekân hiç olmadığı kadar. Ve gözlerim de dolu dolu olmakta
sessizliğin her tokadında. Bilir misin nasıl da yakar sessizlik eğer ki ağzına
kilit vurmaya yeminliysen. En az benim kadar ve en az senin kadar.
Dün doğdum ben ve bugün
yaşıyorum, yarına çıkar mıyım? Allah kerim.
Zaman iç içe geçmiş bir
döngü nihayetinde. Geçmişten ve gelecekten mükellef günü yaşama arzusu ile coşarken
biz sefil ve bencil insanlar. Hiç olmadığım kadar ve hiç olamadıkları kadar
üstelik… Zafiyetimiz de bu değil mi, suçu karşımızdakine yıkıp köşemize
çekilmek.
Zaten köşemdeydim bir
ömür boyu. Şimdi ne mi değişti? Bunu sen mi soruyorsun.
Oysa ben hiçbir soruma
cevap alamamaktayken kimsenin bana soru sorma hakkı bulunmamalı. Evet, iddia
ediyorum, bu celsenin hâkimi de savcısı da avukatı da benim. Ve verdim
kararımı: Beraat etmeliyim artık, yeteri kadar çektim cezamı. Bir ömür kapalı
kalamam ve kilit vuramam yüreğime. Yine de şifresini kimselere vermem.
Karanlığın hiç bu kadar
koyu ve boğucu olduğunu görmemiştim. Bak, güneş bile geç kaldı. Belki de gün
doğmaz artık. Doğsa bile eskisi kadar ısıtmıyor yeryüzünü ve kalpleri. Kırık ne
varsa dökülüp saçılmış oraya buraya. Temizlik yapmanın zamanı geldi de geçiyor
bile. Bahar temizliğine uyanmalı gönül ve gereksiz ne varsa süpürüp atmalı
çöpe. Kıyamam ki diğer yandan.
Ne çok insan var
hayatımda, kıyamadığım her ne kadar kıyım kıyım bana kıysalar da. Kendime de
kıyamam her ne kadar yerden yere vursam da aciz kimliğimi.
Tuhaf bir hayatın tam
da dönüm noktası. Sayısız meridyen ve paralel üzerimden geçen. Ekvator
sıcaklığında ve kutup soğuğunda. Kısaca sayısız çelişki bir o kadar beni ben
yapan. Ve sayısız tezat duygu asla yâdsıma cüretkârlığında bulunmadığım. Zira
cüret etmek uzaktır kimliğime. Yoksa yazmazdım bu satırları ve nasıl cüret
ederdim yadsıyacağıma…