Seçim zamanı, tek tek
sayılacak oylar. Bedellerin muhasebesi tutulacak ayrımsız üstelik.
Bardakları
tokuşturacağız istiflenmiş acıların eşliğinde.
Ne acı değil mi
yoksunluk ve bitmek bilmez yalnızlık. Seyrelmiş düşler öbek öbek toplanmışken
tepemizde sessizlik nasıl da can yakıyor.
Neyin karşılığı ya da
nedir suçumuz? Suçlu muyum?
Kafa patlatmak bir ömür
boyu ve çetelesini tutmak verdiğim ve almadığım selamların. Suç teşkil eden her
ne ise…
Sevmek içten içe,
düşmek düz yolda, tepe taklak yuvarlanmak yokuş aşağı…
Gülmek geliyor içimden
şu dirayetsizliğime, şu kifayetsizliğime.
Bedeller ödüyorum
akılsız başımı duvarlara vururken.
Aman sakın ha,
duymasınlar sakın görmesinler hatta yok olmalıyım. Görünmez ve de.
Uzaklaşırken kendimden
adım adım yaklaşıyorum binlerce mil ötedeki yoksunluklarıma. Yoksunluklarımı
sorgularken yanılsamalar ile canhıraş haykırışların ahengi ile acıyor
yaralarım. Öylesine derin ve öylesine yakıcı ki…
Tuz basmalıyım ve tövbe
etmeliyim defalarca öyle ya uzağında iken yaşanmamışlıkların ne için dilek
tutabilirim ki O’na kavuşmanın haricinde.
Akrep ve yelkovan
kavgalı birbiriyle. Bir bütünün iki parçası ve birbirlerinin ruh ikizi ama
zamanın da katili değiller mi…
Duyguların katili
mecburiyetler saf tutmuş yine, mağlup olmuş bir ordu çekilmiş siperlerine.
Kan ve acı kokuyor.
Kanayan ve kanatan. Belirsizlik hüküm sürerken defalarca çarpıyorum sayıları
birbiriyle. Artık çarpım tablosu bile cevap vermiyor hüküm süren küsuratlı
sevdalara.
Ne var ne yok telaşla
karıştırıyorum. Açtım köşede duran sandığı. Neler neler saklamışım ezelden beri
atmaya kıyamadığım. Kim için ya da ne için olabilir ki?
Çok anlamsız ve bir o
kadar sebepsiz. Onca şeyin yığılı olduğu koca bir kutu içine ve istedikleri
kadar bir yabancı için niyet etsinler. Niyet eden ben de değilim üstelik.
Bilindik onca kural.
Kullanmaya kıyamadığın
onca eşya bir kenarda bekletilmiş. Onca hatıra, onca beklenti.
Mutsuzluğum
katmerleşirken bana ait tek bir şey dahi yok o sandıkta. Ne bana ait ne de
kimliği belirsiz o yabancıya.
Sorular yanıtsız…
Beklentiler sonuçsuz…
Acılar çözümsüz…
Yıkık ve metruk bir
bina temeli çoktan çökmüş…
İnsanlar umarsız…
Sus pus yüreğim atmayı
unutmuş…
Kereler, keşkeler yok
artık defterimde.
Sicilim öylesine temiz
ki diğer yandan. Tek bir kayıt dahi yok doğum tarihimin dışında. Hatta bir adım
bile yok. Çoktan unuttum ve unutuldum.
Yeri geldi mi iteklenen
yeri geldi mi silik bir gölgeyim. Ne aptalım ne de paranoyak. Hep gurur
duymuşumdur aklımla. Gurur duyduğum daha neler var da kimin umurundayım ki…
Eksiler tüm artıları
götürdü. Uzun bir liste madde madde sıralanmış.
Hadi yaz alacaklarını
ne gerekiyorsa ve git ne gerekiyorsa yığ sepetine: Bir kilo yoğurt, bir kilo
elma. Ya sizde mutluluk var mı huzurun eşliğinde? Bir kilo da ondan istiyorum…
Ve yarım kilo sevgi
biraz da merhamet verin siz oradan. Biraz vicdan ve üç beş de kahkaha atın
sepete. Ve mümkünse ödemeyi peşin yapacağım. Hatta ödemeyi çoktan yapmıştım
ben: Hem de gözümü dünyaya açtığım ilk gün…