Çoktandır birikenleri
bastırıyorum. Aslında alışmış olmalıydım ama yapamıyorum artık. Ayaklı bomba
olsam tek gereken pimimin çekilmesi olurdu.
Tüm zararım kendime,
tüm hükümler de zaten aleyhimde verildiğine göre ben en iyisi durmayayım
buralarda.
Ağlanacak halime gülsem
de demiyorum artık zira yeteri kadar arkamdan gülenler var. Bundan adım kadar
eminim. Sefil ve aciz varlığım ile mademki bu denli uyumsuzum devam etsinler
de.
‘’Eskiden’’ tabirini
kullansam şimdi eminim ki pek çok insan yine iç geçirip:
-Oooo, takılmış bu,
eski plak gibi dönüp duruyor, dediklerini duyar gibiyim.
İşin kötüsü ne biliyor
musunuz? Tanık olduklarım gerek gözümle gerek kulağımla. Zira eskiden
dedikodular bile adabıyla yapılırdı.
Değişmeyen yek şey değişimin
kendisi değil mi… Ah, ben. Çok çabaladım da aslında değişmek adına ama nasıl
bir kimliğe bürünmüşsem sıyrılamıyorum bir türlü. İnanılmaz dogma ve bileşkeler
var iken zihinde ve ruhta çelişmemek ve çekişmemek mümkün değil.
Tanıdığımı sandığım kim
varsa istisnasız üstelik. En başta da şahsım. Oldukça derin düşünen ve bu
duygusallıktan uzak kalamayan.
Sorularımın cevabını
kısmen de buldum aslında en azından yönelimim bu yönde.
Beş N bir K:
Gazetecilikte kullanılan önemli bir tabir hatta en basit ilkelerinden biri. Gazeteci
ya da muhabir olmasam bile meraklı bir birey olarak hep ama hep sorular
gündemimde önemli yer tutmuştur. Yine de son zamanlarda bazı şıkları eledim
hayatımdan. Artık ‘’niçin’’ diye bir soru edatı yok gündemimde. Hatta nasıl ve
nerede edatını da eledim mi geriye pek bir şey kalmadı.
Kimin ne ya da neyin ne
gibi özellikler taşıdığını da elimine ettik mi hayata dair tüm bilinmezlikleri
dolayısıyla elemiş oluyoruz. Tamam da şimdi de verilerin bir önemi kalmadı.
Ne de olsa ne gazeteciyim
ne de bilim adamı. Gidişatı kader belirler, girizgâhı da göz önünde tutarsak o
zaman ne anlamı kalıyor varlık ve irademizin?
O zaman, ben yine
baştan başlayayım. Hatta gidip bir ilköğretim okuluna baştan kayıt yaptırayım. Yok,
yok öğretmen sıfatı ile değil. Bu yaşta kaydımı da yapmayacaklarına göre ne
yapacağım ben bu kadar belirsizlik ve bilinmezlik hüküm sürerken?
Olmadı yine olmadı. Bunca
soru, bunca teferruat ve bu kadar bilgi eksikliği varken nasıl bir yol çizsem
ki…
İyi de bana kimse
bunları öğretmedi hayatım boyunca. Sürekli teori ve denklem öğrettiler bana.
Bir de ezbere dayanan sayısız sözel ders. Ne padişahların doğum tarihi kaldı
aklımda ne de hangi tarihte tahta geçtikleri. Bir de sanırım… Mercidabık Savaşı
vardı o savaşların arasında. Tüh, tarihini de hatırlamıyorum.
Evet, göründüğü üzere
tarihten de sınıfta kaldım. Zaten an itibariyle bu çağa da ayak uyduramadığıma
göre hayat bilgisi dersinden de bütünlemeye kaldığım kesinleşti.
Ahlak ve din
bilgisinden geçip geçmediğim de meçhul. Zira herkesin kafasında farklı
prospektüs. Ne desem şimdi. Birilerini ne kızdırmak isterim ne de küstürmek.
Zaten herkes birbirine üstünlük taslayıp hak iddia ederken ne diyebilirim ki.
Bu sefer ceza kanunun bilmem kaçıncı maddesine göre suç teşkil ettiğine de
karar verilip kalan ömrümü de heba etmeye hiç mi hiç niyetim yok.
Aslında en önemli
gündem maddesi; neyin ya da kimin önem ve anlam arz ettiği. Bana göre herkes
ama onlara göre sadece kendileri ve egoları. Sayısız yıpranmış duygu, sayısız
ihtirasa yenik düşen benlik ve kıdemli yalnızlıklar aslında kalabalık görünen
yaşantılar. Zira neyin altında ne saklı diye düşünmek de çok yorucu. Vazifem ne
olabilir peki, bunca karmaşıklık içinde ya da nedir mükellef olduğum an
itibariyle?
İyi bir vatandaş ama
kime göre?
İyi bir evlat ki ömrümü
heba ettim…
İyi bir arkadaş belki
de… Ya da iyi bir dost, sevimli bir insan, bilgili birey veya gereksiz bir
teferruat gündem işgal eden. İyi de buna kim karar verebilir haricinizde?
Herkes evet herkes: Yakınınızda ya da uzağınızda bulunan her kim ise üstelik
tek kişi haricinde. Mademki hiçbir karara varamıyorum ve yeteri kadar önem arz
etmiyorum o zaman varlığımın amacı ne olabilir ki?
Aslında durum bu kadar
vahim dursa da olumlu pekiştireçleri ile ayakta durmaya çalışıyorum: Nefes
aldığıma şükretmek, sağlık ve afiyette olmak adına olanlarla yetinmek ve içimde
taşıdıklarım. Gerçi kim neyi ne ölçüde görebiliyor o da ayrı soru ama mademki
kendime duyduğum sevgi ve saygı halen sürüyor o zaman o kadar da yitip
gitmemişim. Gerçi toplumun kurallarına göre neyi ne ölçüde yaptığım da ayrı bir
tartışma konusu şahsım adına zira algılarım fazlasıyla açık özellikle son iki
yıldan beri.
Basit gözüken ne varsa
detaylarla örülü…
Sayısız detay aslında
hiç kimsenin üzerinde bile durmadığı…
Sayısız insan kendini
en üst kademede görüp yaşayan…
Ve ben sadece kendinden
mesul, diyemeyeceğim zira ağzımla kuş tutsam yaranamadığım sayısız insan.
Belki de o
yaranamadıklarımdan biri yine şahsımdır. Ne de olsa tüm derdim ve mücadelem
kendimle.
Kendiyle barışık olma
adına çırpınan, sevgi denen mefhumu tüm gücüyle tutan, empati olgusunun ışığını
hep yakan ve her daim eşitçi bir yaklaşımla tutumlarını ayarlamaya çalışan.
Ne yazık ki sevip
kolladığım pek çok insan bunların farkında bile değil. Kıymet verdiğim ve
duyumsadığım onca insan: hatta tanımadıklarım ve asla tanıma ihtimali bile
bulunmayan.
Ya ben gerçek beni
tanıyor muyum? Öyle ya, koca ömür kayıp gitti avuçlarımın içinden hala
yetinemediğim bir varlığım var; eksik gedik derken kendine artı katmaya
çalışan. Gerçi kimsenin de umurunda değil ama tüm uğraşım kendi adıma:
kendimden bir adım daha öne geçmek ve tüm insani vasıflarımı koruyup kollarken
ve bir o kadar sevdiklerimin gölgesini üzerimde hissetmek isterken.
Çok mu bencilim diye de
asla yargılamıyorum kendimi. Çünkü hayattan fazla bir şey istemiyorum. Ve bu
güne kadar da olmadı böyle bir talebim. Ufak mutluluklarla dünyasını doldurmaya
çalışan biriyim nihayetinde ve ne yazık ki tümünü de çok gördüler. Ve halen de
görmekteler.
En çok şaştığım ise;
kirlenmiş bir dünyada sevgiden bihaber olmayanlar.
Sevgi ne sizce, diye
sormak istediğim onca çok insan var ki. Narsis bir tutum sergilemek değil ki
kendine değer vermek ya da üstünkörü sevgi kelimesini telaffuz etmek.
Umutsuz olmakla da
eşdeğer değil dile getirdiklerim sadece duyumsadıklarımın kısa bir özeti. Biraz
benden biraz sizden ve çokça da hayattan.
Beklentiler de değil
aslında önem arz eden sadece yaşanmışlıklar ve yaşanmamış ne varsa. Fazlaca
hayal kırıklığı ve biraz da çaresizlik belki.
Taşlar yerinden
fazlasıyla oynadı keza. Belki de muhafaza etmeliydim sessiz kimliğimi ve
yeniden sarılmamalıydım güven duygusuna.
Belki de değişim
ihtimalidir bunca karmaşa yaratan. Peki, ben istiyor muyum? Zamanın akışına
bırakılmış sayısız mefhumdan biri bu da.
Ne varsa yaşama
ihtimalim doğrultusunda seyreden ve istediğim neyse canhıraş telaşlarla
çabaladığım…