Aynı pencereden baktığımıza inanmakmış benimki. Görmediğime yeni yeni vakıf oluyorum. Görmek istediğim alacalı bulacalı bir dünya benimki. Fırça darbeleri kadar değişken ve mütereddit bir ruh olsa olsa.

 

Denizin mavisi ve genzimi yakan o kokusu…

 

Buharı belki de nefesimin boğulmaya ramak kala…

 

Işıltısı saçlarımın kadar berrak içtiğimiz su içinde boğulurken tüm o düşlerim…

 

Sahi, hiç mi düş kurmadın, hiç mi ermedin gökyüzüne ben salmışken balonlarımı. Kendimi salmamak adına uçurdum ne varsa ve yoksunmuşum senden haiz olduğuma inanmışken tüm yüreğimle.

 

Üşümek bu olsa gerek ya da isyan etmenin günahkâr serzenişi gizli gizli yaksa da bağrımı.

 

Önceleri ne çok yüksündüm. Ne çok ağladım o gün. Yok saydım hazmedemediğim haksızlığı ve tütsülenmiş düşlerim bir bir geçti yerin dibine. Oysa bendim yerin dibine geçen o korunaklı dünyamın kapılarını açmanın verdiği hezeyan ile duyduğum o büyük vicdan azabı eşlik ederken. Kötülük diz boyuymuş iyiliğe yormuşken. Sessizliğim meğer nasıl da kutsalmış ben avaz avaz bağırırken duyduğum tüm o fısıltılar çıkmışken ayyuka.

 

Önce bir bir dizdim tüm o ihtimalleri önüme. Yokladım her birini el yordamı ve düşündüm milyon kez. Hayra yordum önce ve zorladım tüm şartları. Yok saydım kendimi var ettim ihtimalleri ve tek tek eledim tüm şıkları nihayetinde. Boşa koyunca dolmadığını gördüm ama dolu kaplar da taştı durmaksızın ben avuç avuç ellerimle boşaltırken tüm öfkemi. Öfkemdi belki de yok eden sırdaş yalnızlığımı ve sığınmak güdüsüydü sığıntı ve yalaka üşengeç yarınlara. Yarınlardı ulaşma gayreti güttüğüm ve hala dündü beni esir kılan. Anı yokladım bir kez ansızın yok oldun. Andı değere binen adlandıramadığım o yüksünlüğüm nezdinde sıfıra tekabül eden. Kıymıklar saplandı en derine çıkaramadığım o kıymıklar…

 

Elde var hüzün hem de en katmerlisi nüksetmişken dizelerde Atilla İlhan fısıldarken dünden…

 

söyleşir

evvelce biz bu tenhalarda ziyade gülüşürdük

pır pır yaldızlanırdı kanatları kahkaha kuşlarının

ne meseller söylerdi mercan köz nargileler

zamanlar değişti

ayrılık girdi araya

hicrana düştük bugün…

ah nerde gençliğimiz

sahilde savruluşları başıboş dalgaların

yeri göğü çınlatan tumturaklı gazeller

elde var hüzün…

 

Anlam ifade eden tüm o anlamsızlık yüklü muhalif seyri âlemin derinden kalan bir yanılgı işte.

 

Bariz bir sapma kaygan zemini döverken ayaklarımız.

 

Sözlerin tokadı alı al moru mor ve yanarken yüzüm…

 

Gönül ehli olmak daha kolay ehli keyif olmaktan. Her ne kadar düşkün olsam da rahatıma hep bir kıpırtı taşırım içimde. Kabına sığamamak bu olsa gerek. ‘’Elbet vardır bir hikmeti bu huysuzluğumun.’’ deyip yine çekilirim kabuğuma arafta kalmanın verdiği o tanımsız sızı bırakmazken yakamı. Onca kutuplaşma gelişmiş iken nazarımda örselenmiş bir yadsımazlıkla kilit vurmak daha kolay gelir anlayacağın.

 

Oysa ne kallavi yeminler etmiştim bin yıl öncesi ve nasıl yok saymıştım o muamma varlığımı vermemek adına anahtarını gizemli düşlerimin. Duymak istemediğim yalanlardı her sefer altın bir tepsi içinde sunulan ve tüm doğrulardı şahsıma ait altın bir tepsi içinde sunduğum. Anlayacağın tüm yanlışlar götürdü doğruları ve yine çaktım bu sınavdan amiyane tabiriyle.

 

Yitişlerden bir kez daha aldım nasibimi ve tüm o terk edişler. Oysa bir nebze de olsa umut saklıydı kanatlarımda ben uçarken özgürlüğümün tadını çıkarma gayesi güderken. Kıt kanaat bir mutlulukmuş olmazın olurunda ve kâinatın tam da merkezinde hapsolmuş. Esintisi imiş mevsimin üşüten. Ulaşmak bahara yine ukde kaldı içimde pür-nakıl onca serzeniş çıkmışken ayyuka.

 

Anlayacağın, kıdemli bir yolculuk benimki dünden uzanan çıkmaz yarınlara. Medet ummak bu olsa gerek yolum düşmüşken poyraza. Farklı bir esinti belki de değişken mevsimlere odaklı ya da depreşmiş iken karanlık gecenin bir vakti…

 

 

 

 

( Esintisi İmiş Mevsimin Üşüten... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 7.12.2014 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu