Nasıl bir kaygı eşlik
ettiyse üç beş sene evvelinde ve her ne kadar izafi bir tanımlama arzusu gütsem
de itiraf etmem gerekirse somut hiç veri yok elimde tüm o teferruat ile
ilintili her ne kadar sizlere sunma istemi ile dolu olsam da.
Sizler… Ne çok bir
kelime. Toplumun bir tarafında kalmış, ötekileştirilmeye çalışılan gölgeli bir benlik
ve kumlu ellerini tüm kayma ihtimaline rağmen tutma gayreti içerisinde iken
nice yıldız tavana asılı hani o düşlerimin çevrelendiği. Öyle ki; o eksiltili
yarınlarıma rağmen hala muhafaza etmekte olduğum tüm o yılgılara rağmen.
Tekil kimlikleri ile
arz-ı endam eden pek çok yabancı ilk etapta arkama bakmadan korkup kaçtığım. Kim
bilir kaç milyonuncu sahnedir replikleri üç aşağı beş yukarı aynı ama değişmek
bilmez o nihai gösterge bir yerlerden çekiştirilen ruhum nihayetinde ipte
sallandırılan. Derken, iş başa düştü. Buyurun bakalım…
‘’Nereden başlasam ki…’’
‘’Efendim, isterseniz
şu değişken mizacımın anlamsız yetileri el verdiği sürece…’’
‘’Pardon, bir şey mi
dediniz?’’
‘’Sorun değil. Siz de
savabilirsiniz sıramı. Alışkınımdır lakin.’’
‘’Evet, sıradaki gelsin.
Evet, sizi dinliyorum.’’
‘’Aa, öyle mi… O zaman
hemen bir girizgâhla koyulayım işe.’’
Komik mi yoksa
fazlasıyla garip mi?
Gerçek mi yoksa
tekerrür eden bir kabus mu ömür boyu iştirak eden…
Oysa tek bir suçlu dahi
aramıyorum. Zira hikâyenin kahramanı da benim tek zanlısı da. Suçum ne mi? O
kadar çok leşim var ki! Bakar mısınız; elim yüzüm nasıl da düş’e bulaştı.
Derken düşlerimi de yitirdim düşe kalka ilerlerken. Lakin düşünsel mahiyette
evrim geçiren zihnimin o kıvrımlarının bir oyunu olsa gerek ki her yeni gün
yepyeni düşere uyanayım.
‘’İnanın ki, masumum hâkim
bey. O kadar çok istem dışı tasavvurlarla donatılmıştım ki düşlerim tarafınca
her birini tek tek ellerimle boğdum. Yine de amip gibi, mutasyona uğrayıp
çoğalmalarının önüne geçememekteyim. Hayır, hayır tek şahidim dahi yok. Ama
inanın ki kasten öldürmedim hiç birini. Tamamen nefsi- müdafaa idi payıma
düşen. Ya ben yok olacaktım ya da o silik düşlerimin temiz emellerine nail
olmalarını engel olacaktım.’’
‘’Söz istiyorum.’’
‘’Konuş, evladım.’’
‘’Sahibemden memnun
değilim.’’
‘’Kimsin sen? Tanıt
kendini.’’
‘’Ben, bayan vicdan.’’
‘’Nedir derdin?’’
‘’Yorgunum, hakim bey.’’
‘’Hayırdır?’’
‘’Her gece, ortalıktan
el ayak çekildikten sonra sahibemin vicdan muhasebesi yapmak adına beni
uyandırmasından muzdaripim ve şikayetçiyim de…’’
‘’İyi de, fena mı seni
uyanık ve canlı tutması?’’
‘’Ama olmaz ki efendim.
O bitimsiz iç sesi ile nasıl bunalttığını asla tahmin edemezsiniz.’’
‘’Sessiz olun lütfen.’’
‘’Söz istiyorum.’’
‘’Anlat.’’
‘’Ben zayıfım ve de çok
aç. Doyurmuyor beni asla.’’
‘’Kimsin, başla
anlatmaya.’’
‘’Sönük egosuyum şahsı
muhteremin. Bana hiç paye vermedi kendimi bildi bileli üstelik paye vermelerini
de engelleyip duruyor.’’
‘’Kim ki onlar?’’
‘’Herkes hâkim bey.
Varsa yoksa o uçuk hayalleri. Nasıl bir fani ise para musluklarının akmasını
engelledi. Oysa ne kadar zengin ve mutlu olacaktım şimdi.’’
‘’Haddini bil ego!’’
‘’Ama daha bitirmedim
ki. Küçük mutluluklar yetmez ki bana. İhtiraslıyım ve gösterişliyim daha
doğrusu olması gereken bu. Ne vardı ki bu kadar sönük ve silik olacak. Tüm
fırsatları tepti hâkim bey.’’
‘’Yetinmeyi öğrenmenin
zamanı gelmedi mi sence?’’
‘’Ama olmaz ki. Hem lafla hiç peynir gemisi yürür mü… Varsa yoksa
empati, sağ duyu. Ben çok açım hâkim bey.’’
‘’Dedim ya; yetinmeyi
öğreneceksin.’’
‘’İyi de doğama aykırı.
Hem…’’
‘’Hey, arkadaki. Nedir
o ses?’’
‘’Çarpıntım tuttu hâkim
bey.’’
‘’Burası mahkeme
salonu. Hastane değil.’’
‘’Yok, yok, ben hep
böyleyim.’’
‘’Tanıt kendini.’’
‘’Ben onun yürek
sesiyim.’’
‘’Ee, napalım yani?’’
‘’Ama olmaz ki. İçim dışım
sevgi dolu. Bu kadarı da fazla.’’
‘’Senin vazifen ne ola
ki bunun haricinde?’’
‘’Ama efendim, bu kadar
da sevgi arsızı olunmaz ki.’’
‘‘Fena mı? Gıdanı
almışsın besbelli.’’
‘’Ama ya benim
verdiğimin tam karşılığı?’’
‘’O kadarına ben
karışmam. Sadece suçluyu tespit etme gayreti içerisindeyim.’’
‘’Karara vardınız mı
peki?’’
‘’Müşteki sıfatıyla
yargılanan Bayan…’’
‘’Efendim, efendim. Söz
almak istiyorum.’’
‘’Kızım, sen ne yaptın böyle?
Baksana her şey birbirine girmiş. Varsa bir diyeceğin buyur de diyeceğini. Ya da
sonsuza kadar sus.’’
‘’İyi de hâkim bey
zaten ezelden beridir benim tek lakırdı etmeme izin verilmedi ki.’’
‘’Ya, bu olanlara ne
diyeceksin?’’
‘’Onlar ne zaman
bağdaştılar ki benimle. Çok şey de istemedim üstelik.’’
‘’Ne istedin peki?’’
‘’Sadece ben olmak.’’
‘’Onlar da farklı bir
şey demiyor zaten’’
‘’Bir de bana sorun.’’
‘’Son sözünü söyle o
zaman. Celseyi sonlandırıyorum.’’
‘’Lütfen kalemi kırın hâkim
bey.’’
‘’Emin misin?’’
‘’Son kararım efendim.
Kırın kalemi ve bitsin her şey!’’