Günün geceye devrildiği
belirsiz bir mekândan ve bilinmedik bir saatin kim bilir kaçıncı evresi şu
yaşların tutsaklığında sahipsiz kaldığım.
Kim bilir kaçıncı
iklimi yüreğin kaçıncı hüzün seyrelmiş bir ömre muhatap olmamın verdiği kıdemli
bir acı.
Adlar da ezberimde
değil serili sıfatlar da.
Zaman da kıymete bindi
artık. Mekânlar isimsiz ve yokuşlar aşılmayı beklememekte. Olası kaygılardan
bile muzdarip değilim hatta korkulardan.
Ölüm belki de en olası
çözüm yeniden doğmak adına olsa gerek ki mesken edinmişim bir kez soğuk ve
ıssız izbeleri görüntünün izdüşümü farklı addedilse de.
Sırasını savmış kim
varsa insanlıktan uzak dursun benden bu da demek oluyor ki ebediyete kadar rast
gelmeyeceğim bilinmedik güzelliklere. Umutlar sarardı sararı her şey ama her şey
yitirdi hükmünü. Duyumsamanın bir suç olduğunu öğrendim o günden beri ve
bağlanmanın bağımlısı iken sevginin. Kaç milyonuncu kez düştüm hataya inanmak
adına. Kaç kez çentik attığımı unuttum isminin yanına hatta ismini dahi
unuttum.
Ne ölüm adres tanır
Ne de randevusuna
sadıktır kader.
Ağlamaksa aslolan
Yine de suçlu addederim
kendimi
Üzünç ise tek muhalif
Hadi artık git ve terk
et beni.
Gidişler istikameti
ayarlamadan o ani terk edişler ve sığınmışken İlahi Güce yeknesak bir gidişat
ile alıkoyan kim varsa beni yolumdan…
Onlardan biri olsan da
olmazın oluru idi içine düştüğüm o hengame. Hangi sıfatla var olduğuna inandım
ki ya da madalyonun üçüncü bir yüzü mü idi sakladığın. Gerçeklerin o muhalif
varlığı ve tedirginliğinin yürekteki izdüşümü hatta korunaklı ve muafiyetli bir
ömrün kıyısı sığ olmaktan çok uzak ve bu iken tek suçu.
Adilane olsaydı dünya
denen düzenek şu an çok başka bir coğrafyada kim bilir kaçıncı baharı idi ömrün
olası ne varsa dizili yanı başımda görmekten muzdarip olmayacağım tüm o güzellikler
ve karanlık idi benimle bağdaşmayan ve o karartılar boğan ve zorlayan.
Nice zorunluluk ve
fazlasıyla mesul kılındığım kâh dünden kalan kâh yüklediğim o anlam anlamsız
addettiğin ne varsa asla ve asla uzağında duramadığım belki de varlığın gibi.
Kifayetsiz ve sıradan mı? Asla.
Yeknesak ve anlamsız
mı? Keşke.
Ya gerçek olan neydi?
Benim gerçeklerim ve
tüm o sakıncalar adıma zimmetli belki de aşk gibi yoksa o da mı koca bir
yanılsamaydı da kefaretini ödemekle yükümlü kılındım üstelik bir zafiyetmişçesine
içine çekildim o hortumun. Nereye gittiğimi bilmez iken kayıp verdim ve
kerelerce kayboldum. Kayıp varlığım göreceli bir sakıncanın yaşattığı olası
zincirleme kaza ve ne ilk ne de son kaybım.
Hükümdarlığında ya da
yoksunluğunda maneviyatın olası bir yanılsama iken altı üstü ama devre dışı tüm
o işlevselliği duyguların.
Rivayetler bile gizli
saklı değil iken görüntüler aldatıcı ve tüm o sıfatlar, unvanlar katmerli bir
sancı ile doğmak iken aslolan ölüme zimmetliyim bir kez her canlıdan fazla
üstelik ne de olsa kanıksamışım acıyı mazoşist bir tedirginlik olsa da yakama
asılı kalan.
Dünden ibaret olsa
keşke döngü ve kalsam ıssızlığında onca hatıratın.
Keşke bu denli muhalif
olmasa da düzen uymak zorunda kalmasam uyumamak iken tek çekincem uyanmak ki
her daim zor olan eşsiz bir rüyadan kâbusa giden o yolda…
Mekanik bir dünyanın
etten kemikten köleleri nihayetinde, kendine ve sevgiye uzak ve paye verirken
tüm olumsuz kuramlara. Kendi tabularını yıkarken sahip çıkan kim varsa yerle
yeknesak olmuş bir düzenek bir yanda şiddetin, vahşetin ve şehvetin kavurucu rüzgârları
esip durmakta…
Mo Yan’ın kaleminin o
tonlaması kadar ayan beyan aslında tüm olan:
‘’Acının olduğu yerde
korku vardır, cesaret vardır, direnme ve dayanma gücü vardır.’’
Yaşanmışlıklar ve geleceğe
dair tüm varsayımlar ne bir eksik ne de bir fazla..