Omuzuna başını koymanın zevkini unuttum, yine taş yastığa koydum başımı. Sensiz akıtır iken gözüm yaşını, sen yanımda iken eğmezdin hilal kaşını, şimdi hayallerim anım gecem gündüzüm eğiyor bana kaşını… Hayallerim de adımlarımda ve sokaklarımda benim gibi üşüyor sensizlikten. Yüreğimdeki yaralarım merhem diye sen sen diye feryat ediyor dayanamıyorum atıyorum kendimi sensizliğimin sokaklarını karanlıklarına yönümü bilmeden yürüyorum uzaklaşıyorum şehirden senden benden yarınımdan, ayıktığımda kendimi ovalarda dağların uçsuz bucaksız karmakarışık kuş uçmaz çıkmazında buluyorum.

 

Ah bir susturabilsem yüreğimdeki sen sen diye esen kasırgasını, beni sürükleyerek bilinmezlere sürüklerken kapılıyorum, sensizliğin kasırgasına harabe olmuş gönlüm gibi harabelere sürüklüyor beni.

Gönlümün kilitli kapısını açmak için yeni sevdalara dümen çevirmek isterken devriliyor gönül gemim fırtınasız havalarda, yeni düşlere yatmak yeni düşler ile uyanmak istiyorum uyuyamıyorum sensizliğin hasretinde, aşk gelirken beraberliği getirir iken neden ayrılığın merhemini de getirmez, yoksa merhemi ayrılığın kayalarına çarpılarak yüreğin paramparça olması mıdır bilmiyorum…

 

Oysa ben yarınlarda sensizlik için seni yüreğimde saklamıştım aradan geçen yıllarda onu da tükettim, çıkıp gelmen için gönül kapımın kapısını yerinden söktüm. Hala sen gelirsin diye, ama sen gittin seni benden alan ecel ile ötelere, gelir beni de alır senin yanına gülüşüne kavuşturur diye yıllarca bekledim, ama gelmedi, sakın sen ötelere de kendine bensizliğe alıştırma sevgilim.

 

Sevdamızı yüreğimde zaman silmeye çalışsa da hala kırıntıları var bunu bil sevgilim, aşkımızın ayak izleri silinmiş olsa da hala kokun var rüzgâr getiriyor ötelerde. Ben bazen yönümü önümü kendimi kayıp etsem de sen üzülme ötelerde, hasretinle kavrulsa da yüreğim seni sakladığım o köşen hala bomboş, kurusa da senin için yetiştirdiğim çiçekler sana kavuşunca yine gülüşün ile yeşerecektir.

 

Öylesine meczup gezişim, tatlı sen kokan gülüşünün gölgesini aradığımdandır sevgilim, arıyorum ülkeyi şehri, sokakları, ovaları, dağları, taşları bulamıyorum sonra mezarındaki toprağa sarılıyorum, sensizliğim seni benden alan sessiz ölümün ateşi yakıyor bedenimi sensiz, gözyaşımla ıslatıyorum kuruyan toprağını gönlümü, oda yakıyor içimi birden gülüşün ile esen rüzgâr ile öpüşlerin yanaklarımı okşuyor. Anlıyorum işte o an ötelerde görüyorsun beni üzülme diyorsun, yüreğim öpüşünün sevinci ile doluyor mutlulukla… Ancak sana elveda diyerek gecenin karanlığında, sensizlik kokan evime gidiyorum ve seni bana götürecek olan son anın son trenini, son bekleme istasyonunda bekliyorum sevgilim.

 

Mehmet Aluç

( Son Treni Son Bekleme İstasyonunda Bekliyorum başlıklı yazı kul mehmet tarafından 3.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu