Ay Güneşe Teslimdi - 9
Bütün hayatımız
bizi bir anda bulunduğumuz bu noktaya getirdi. Sürprizlerle doluydu her
günümüz. Her an, bana göre bir bilinmeze gizemdi; anı yaşıyordum. Hissediyordum
aldığım nefesi, yeşilin yapraktaki hışırtısını. Kütüğün, aslında ona kütük
diyenleri büyütüp beslediğini, can verdiğini görüyordum. Görüyordum önün
arkadan farklı olmadığını; gülmenin ağlamadan yaşanmadığını. Anlıyordum ki eşit
dağılıyordu hayata duygular. Ölçüsü onun elinde; “Sen oyna rolünü en iyi
haliyle.” diyordu. İçindeki şaklabanı oyna; sahne sende…
Yaptığın işte
kaybolmaktı mutluluk; severek, zevk alarak yaşamaktı.
Mustafa’m… Derin
bakışlım. Yüreğine dalıp dalıp kulaçlarımda sarmaladığım, içime heyecanlar
sarıp aklımı başımdan alanım… Kokusunda adam, adamlığında kadınlığımla
yandığım. Her dokunuşunda, sıcağın yakmak olduğunun ayrımına vardığım… Yandığım,
kavrulduğum, dudak çatlağım. Tabanlarımdan enerjimi evrene yayanım. Öpüşünde
öldüğüm, canım sevdiğim… İçimdeki heyecan fırtınam, dünyamda kimsenin görmediği
kadar içinde an be an sevdirerek can katanım. Ne iyi etinde kapımdan ayrılmadın
ve ne şanslıyım ki seni tanıdım. İyi ki hayatımdasın Mustafa’m.
Kırmızı bir
gömleğin siyah bir etekle buluştuğu karşılamaydı, kapıdan Mustafa ve ailesine
yansıyan. Mustafa’mı dünyaya getiren bu anne ve babayı öpmek, onlara
minnettarlığımı anlatmak, “İyi ki dünyaya böyle bir değerli kişiliği kattınız.”
demek istiyordum. “Buyrun” dedim elimle destekleyerek, ayaklarına giymeleri
için hazırladığım terlikleri gösterirken. Onlarla beraber tüm meleklerin de
beyaz elbiseleriyle evimize yayıldığını, yıldızlı değnekleriyle, hepimizin
yüzüne gülücükler bıraktıklarını görüyordum.
Yüreğimin
çırpıntılarını tutamıyordum. Yine koşmuşlardı; bakışında boğulduğum, varlığında
durulduğum sevdiğime; Mustafa’ma… Mustafa’m siyah takım elbisesi, beyaz gömleği,
kravatıyla has adamdı. Oturuşu, duruşu, efendiliğiyle bir onurdu, koltuğumuzu
şereflendiren.
Kahveler içildi,
sohbetler edildi ve söz yüzüklerimiz, dualar ve meleklerin eşliğinde, masamızda
kırmızı güllerin şahitliğiyle takıldı. Tatlılar yendi; yaramaz Mustafa’mın
çocukluk yıllarından, bizim bahçemizin güzelliğinden sözlerle, yarınlarda
derinleşecek dostluklara ilk konular aranıyor, bizlerin hoş anılarıyla tanışıyordu
iki aile aslında.
Düğün
hazırlıklarını hızla bitirip, aynı hayatı paylaşmayı özlemle günlerimizi bir
birine ekliyor, aşkımızı besliyorduk; gecenin güne teslimiyetlerinden bin bir
mutluluk alarak.
Onunla
ayrılırken evlerimize; başlıyordu hasretin sızıları içimde. Evimiz aynı
olduğunda O’na neler yapacaktım neler… Eve geldiğinde her defa aynı sevgiyle
kapıyı açıp, arzuyla öpecektim dudaklarını. Öyle kondurup kaçma değil; aşkla,
arzuyla, kalbin durduğu ritimle öpecektim. Sonra elinden tutup, varlığına
şükredip, rahat edeceği bir yere oturtacaktım. Konuşarak, isterse kelimeleri
uçurarak, bakışarak, isterse gözlerinden içine akarak, susarak, isterse
sessizliğin kemanında dans ederek yaşayacaktım Mustafa’mı.
Kiraladığımız
evimiz; bahçe içinde, aynı büyüdüğüm baba ocağım gibi iki oda bir mutfaktan
ibaretti. Görüntüsü huzur yayan bir evdi. Bahçemizse, annemin ve Hüsniye
teyzemin emekleriyle ekilen fidanları umut güneşleriyle besliyordu.
Allah’ım sana
şükürler olsun!
Mustafa’m, evimizi
kurmaya katkıda bulunmak için, ağaçları oyarak kotralar yapıyordu. Baba
mesleğiydi ve eline yakışıyordu. Büyük tekneleri canlı gibiydi. Hatta bir gün,
bir metre yetmiş santim uzunluğunda, iki metre eninde gezi teknesi yaptı ve bana
dönerek; “Sana bir gün bu teknenin canlısını getireceğim ve beni öptüğün,
benimle bütünleştiğin mavi sularda, seninle dünya turuna çıkacağız. Seni hep ve
aynı aşkla seveceğim güzel gözlüm, iyi huylum, huzurum, kanadım, kolum,
biriciğim…” demişti.
Yaptığı
tekneleri, babam daha önce çalıştığı acentenin önünde satarak hepimize destek
olurken, evde can sıkıntısıyla durmaktan da kurtuluyordu. Kim bilir; belki de
annemin, dışarıdan geldiğinde onu aynı aşk ve özlemle karşılayıp, öpmesini çok
seviyordu. Tıpkı benim hayallerimi süsleyen karşılama gibi…
Kibar ve nazik
olup, yine de kararlı ve tutarlı olunabileceğini gösteren, insanların değerini
düşürmeden, onlara "Hayır" demeyi bilen bir ustaydı Mustafa. Ne zaman
doğru olmadığını düşünse, olay ya da durumun iyice analizini yapmadan
geçiştirmez, beni ikna ederek bir şekilde gönlümü alırdı. Çocukken de hep
cevaplarıyla şaşırtmıyor muydu beni Mustafa’m?
9. BÖLÜM SONU
DEVAM EDECEK...
(
Ay Güneşe Teslimdi - 9 başlıklı yazı
MELEK KIRICI tarafından
3.06.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.