Karışmış maziye,
yetileri kaybolmuş insanoğlu…
Bu muydu mizacının tek
öngörüsü
Solurken ölümü
Taş kalbinin
kırıntılarında
Göğüs çeperinin ardında
Neler mi saklıydı?
Sormam, soramam
Korkarım Allah’tan:
İnkâr edemediğim ne ise
Suç bildiğim ya da
günah
Ne miydi dileğim?
Hükmü erişilmez iken güne
Şu tahakküm gücünün
Ne çok safsata gerçek
bellediğin…
Suçu neydi şu sübyanın,
Ölüm müydü tek tecelli
Durduk yerde?
Somut aslında tüm olup
biten
Görmezden geldiğin
neyin nesiydi de
Dilinde nedir bu öfke,
Nedir bu sitem?
Günler yağmur oldu,
Taştı gökyüzü.
Ölüm mekân oldu
İstifledi masumiyeti.
Irgat ellerde suç oldu
yaşamak
Yaşayıp da erememek
yeni güne,
Gün bildiğin asla
gelmeyecek olan
Ölüme endeksli,
rayicine adını
Telaffuz dahi
edemediğim
O muğlâk döngüye.
Sona hibeli, var
olmamış bir boyutun
O soyut tecellicisinde,
Takriben bir asır önce:
Doğumunu müjdelerken
melekler masumiyetin,
Bir adım ötede nefret
ile yoğrulmuş
Varlığı ile Azrail nöbette.
Güne uyandı insanoğlu,
Solurken hayatı;
İs kokan, sevgi yüklü
bulutların
Altında kavuşmayı
diledi sadece
Dünden mütevellit
anların
Silik izleğinde,
Ne geçmişten mükellefti
Ne de ölümden.
Rabıtası soluk bir
gölgeydi aslında
Tüm olup biten.
Pervasızdı çoğu,
Temkinli belki de,
Ramak kalmışken ümide
Çalındı hayatlar
Bir kova gözyaşı eşlik
ederken
Silik üç beş kelime
Mürekkebin lekesi olsaydı
keşke
Üstüne başına bulaşan.
Kandı oysa ve çamur
Pürü pak vicdanların
yalıtılmış
Her bir karesinde
İzler taşırken gencecik
ruhların
Kaybolduğu o karanlık
tünelde.
Riayet edilesi tüm
kurallar
Çıkmıştı bir kez
rayından.
Sevgi de suçluydu
merhamet de
Yol bilmiş iken ümidi.
Kerelerle damıtıldı
süreç,
Ve suçlandı her
seferinde.
Dünün övgüsü,
Günün yergisi
Yarına karışan üç beş
kelime
Yine ve yeniden kaderin
tecellisi.