Emanet verdiğim
düşlerimi de çaldırdım sonunda. Aklın izbelerine yığdığım metruk yalnızlığımı
almaz oldu eskici. Bizde çok var be abla, deyip sırtlarını dönüyorlar. Alsa
alsa onlar alırdı diyordum da yine şapa oturdum, kös kös döndüm mahzene.
Biraz zamansız oldu
hicap yüklü benliğime ters gelen ne varsa avuçlarına aldı esrikli aklımı miladi
takvim.
Alıntısı sinede saklı
hoşluğu gök kubbede çalıntı mizaçların her tefekkür yüklü geçmişi. Kısık ateşte
piştiğinden mi nedir bu demsiz hüzün çöktü çökeli hele ki terk edilmişliğin
gölgesi düştü düşeli daha sarı gün ışığı sonbahara özendiğimden mi nedir daha
durgun daha kırık günlerim içimde öylesine bir burukluk ve dilimdeki tutukluk hâsıl
olmuşken usulca.
Anlık geçirgenliğin
nazarında ömürlük sevdalara yelken açan yürek pervazında kanıksadığım ne varsa
bir bir geçiriyorum ruhun süzgecinden. Dilimin pası karanın gölgesi
aldatılmışlığın ürkekliği sıra dışı günlerin sıradan demlerinde çökeldikçe bu
sefer çözülmeye başlıyor dili evrenin istikameti koşullandırdığım dün
pazarlarında yeni günlere uzanırken ruhum katsayısı belirsiz bir aldatılmışlığı
yön bilip de uzağında iken toplu cinnetlerin.
Deliliğe sığınıyorum
çaprazında ateşin ve yalıtılmışlığında sevda yelinin. Telaffuzu yürekte saklı
bir milat tüm öngörüler bir bir sıraya girmişken koyuldukça yeryüzü kapandıkça
açmayan tomurcuklar belli ki rehaveti bana bulaştı telaşlı zaman mimlerken
hayalleri.
Ansız varoluşların
kerameti mi nedir peyda olan o tutarsızlık bir daldan diğerine seğirten üşengeç
ruhum telaşı nasıl da dillere düşmüş rahvan gölgeler sayarken yerinde hazır ola
geçmek belki de mecburiyetlerin bir uzantısı seferberlik ilan ederken o
hegemonya.
Kem küm eden beden dilime
atıfta bulunurcasına kapadım yüreğin kepenklerini toz tutmuş raflara gömdüm bir
gün evvelki özetini gecenin kanıksadıkça her olasılığı ve gömdükçe en derine
hortlayan ölü kimsesizliğin merkezine düşmüş iken yolum teğet geçerken
kifayetsiz ve muğlâk ömrü sağaltıp da sığınırken kucağına bilinmezliğin.
Hepten gizli sarmalında
yığdığım ellerimle ve tetiklerken tüm kaygılarım bir mızrapmışçasına
boyunduruğu aşksız ithamların ve dermansızlığımı görmezden geldiğin
gündönümünde kayarken avuçlarımdan bedelini ödemeye henüz hazır olmadığım yine
de ebediyette konaklarken.
Hiçlik ile teneffüs
ederken koşullu bağımsızlığım ve hükmederken insanoğlu tırnaklarını geçirmiş
mihrap bildiği o gıybet yüklü yarınlara ve azaldıkça seyreliyorum seyreldikçe
karışıyorum yokluğa hicap yüklü bulutlar tüm kızgınlığını akıtırken oluk oluk
karartılar belki de mubah yoksunluk pervasızca husumetini bir bir iletirken biz
kapılmış giderken rehavete.
Makamsız şarkılara
alışamadım gitti.
Yokluk iken mizacın
yüklü olduğu şimdi çoğaltıyorum kimsesizliğimi aynalarda çözüldükçe gizemli hikâyeler
adsız kahramanların cirit attığı en az sefil barınaklarında korunaklı
varlıkları gözlerden uzak yaşayıp giderken düşler.
Beklenti yüklü
kelebeklerin atıl yaşama kapasitesine inat devindikçe ömür ve telaşla aradıkça
yeni bir çıkış noktası arz-endam ediyor yeni gün dönümü ya da hicran yüklü bekleyiş
bizler tahayyül ederken varsıl ikametgâhlarımızı anlık çöküşlerin devrik
yönlerin ve kargacık burgacı hayat özetlerini geçtiğimiz notları sunarken altın
tepsi içinde bilinmeze odaklı hayat maceramızı mubah kılarken kader ve
dökülürken salkım saçak hitabet yüklü girizgâhın notasız şarkısında asılı
kalmış bir nota nazarında ya da noktalama işaretlerinin firar ettiği bir metin
peyder pey çalarken birbirimizden ve belki de nazire ederken aşka niyaz yüklü
söylemlerimizde saklı o tutarsızlık mı yoksa gözden uzak yaşadığımız
yalıtılmışlığımızın gölgesinde devrik kuralları yok sayıp da yenide
adlandırırken hayat hikâyemizi.
Olası o muğlâk düş
sakinlerini kollarken ve kavuşmayı beklerken aşkın miadı henüz dolmadan yükümlü
kılındığımız söz öbeklerinde mi yoksa yaşatıyoruz hayali kahramanlarımızı yoksa
asılsız mı varlıksız kılındığımız o tek kişilik dünyalarımızda yoksun kılınıp
da görmezden gelindiğimiz.
Fırsat bilip
haykırmalıyız belki de tüm efkârı yok sayıp ve yüklenmeliyiz aşkı aşırıp
romanların pembe sayfalarından. Sahi hayat ne zamandır bu denli pembeyi baş
tacı etti hani nerede siyah gökyüzü bile beyaza meyletmiş ufku nasıl da baş
tacı etmişiz eşleşirken hayaller gerçek imgelerle. Hoşluğun nazı, yüreğin
niyazı kısaca varlığımızın tecellisi o mavi gökyüzü.
Barışık olduğumuz her
seyreltide çoğalıyoruz ve damlıyoruz dolmaya mahkûm bir kez yürek çünkü
doğasında var aşk ve sevgi. Mizacını yoksun kılamayacağımız kadar payidar
kılınmakta güne nazire edercesine her yeni hayal.
Varsıl hâkimiyeti belki
de müphem addedilen yetiler iken yoldan çıkmaya meyletmiş bir kez insan iradesi
sahi bu denli mi güçsüz egolarımız ya da güç diye atfettiğimiz mi tüm
yoksunluğumuz.
Hadi koyulun yola ve
savurun tüm nidalarınızı.
Kenetlensek de bitsek
şu husumet neye tekabül ettiğini tahayyül edeceğini bilmez iken ve dolmadan
vademiz.