Aksanı ritimsiz
şarkıların girizgâhında tenzih ettiğim sıra dışı hükümlerin devinimde tedarik
edilesi son bir gayret ahkâm kesenlere inat sığınak bildiğim hücrenin en kuytusu,
en alakasız duygular nöbete dursa da gıyabında saygıya hürmeten sessiz bir
tanıklık benimki. Beni bene uzak kılan belki münafık bir düş kanatlarına asılı
kalıp kalmamak arasında hatta dokunaklı bir veda serzenişin tam da kıyısında
bir adım ileri dercesine geri durduğum bir film karesi metruk bir boşboğazlık
kadar nüktedan yine de payidar bir mizaç dosta düşmana nispet…
An düne düşman.
Dün ise yarına nazire
edercesine ve yükümlü bir zaruret tedirginliğin dik alası, dercesine ve sinmiş
en dibe hatta en görünmeze nail olup yeniden vakur bir dokunuşla ıstırabı
sindiren mazlumun silik tezahüratı kıdemli bir yok oluşun münazarası kadar son
izlekte saklı bir sanı.
Sıyrılırken acıdan,
yüzüm dönük iken ölüm’e korkutucu en saf duygu ötelendiğim, örselendiğim ama
bitmek bilmeyen o uzun perdede attığım en uzun adım belki de: an’ı sıkışık ve
son bir rötuşla tüm o cezp edici sıra dışılığı kulaktan kulağa yayılan…
Kaygıların kaygan
sanrısı ve en belalısı ölümün.
Münafık yergilerin
kisvesinde saklı yine umut bildiğim adın an’ı sırnaşık kılan bir damga kadar
silik tüm olası yargıları bertaraf edercesine sığındığım tek bir gölge. Kayıpsa
aradığım, aranansa uzaklaştığım dokunmak dahi aklımdan çıkmaz tek bir imge iken
nazarında yol bilip de yoldan çıkmamak adına uzak durduğum en ıssız şarkı tüm
ıssızlığım yürekte tıkış tıkış ve tefekkürü kıble bilip yeniden buluştuğum o
gizil imge: bir hatırat belki sadece bir gömüt ve belki’lerden muzdarip
keşke’lere toz konduramazken biçimlendirildiğim günbegün sonu milat bildiğim,
miladı yok saydığım ve yok sayıldığım umarsızca yoksun iken gerçeğinden sahici
dünyanın fıtratıma yığdırdığım imgelemde saklı bir mizaç hoşnutlukla kanıksama
ihtimalim olmasa bile evet, olmasa bile uzağında durmaya mecbur kılındığım
adsız bir beyanat hitap edilesi tüm mevkilerin yoksunluğunda acı yüklerken en
derine, en bilinmeze ve yeni baştan şekillendirildiğim bir hamur mızrabı sessiz
bir dokunuş her nüansı farklı tınıda…
Kırık endamı mı
hoşluğun tezat yoksunluğu mu hicap yüklü olan yoksa öfkesinde mi saklı tüm
beyanatı yüksündükçe yükselirken mihraba…
İrdelenen anlamsızlık
mı da varsayımından bir adım öteye gitmezken kıyamet yüklü son mu sonsuzluğa
karışmış bir var oluş heybeti yine sır olmaktan ibaret.
Kanan varlığım kana
kana içerken ırmakta boğulduğum o su birikintisi kerelerce boğulmaktan son arda
kurtulduğum bir marifetmişçesine belki de bir külfetmişçesine an’ın tokadı
dünde saklı ölüm yarın muğlâk aşk sadece bir yok oluş varlığı kayıt dışı aşk
meleği büyülerken yüklemsiz cümleleri ve boğarken elleriyle gece görmez iken
gün dönümünü: meftun bir yoldaş gıybet yüklü bir söylence aşk yüklü nefret iken
yol vermek kadar asılsız kadere.
Zaman sadece bir
rabıta.
Aşk, sonsuz bir rakım.
Ölüm yüklü hicran dolu
o tahakküm tek bir edimde saklı yine beşerin hicap yüklü serzenişi.
Tümlerken eksildiğim,
doğarken kaybolduğum o iffetli cümlelerde tüm kırılganlığım ile dona kaldığım:
Bir hicret bir efsun bir yordayış ve bir yok oluş.
İklimsiz kuşaklarda
kaybolduğum, ikilem yüklü kurallarda konuşlandığım ve koşullandığım bir mecra
pervasız yetilerim sancıya nöbete durmuşken ahkâm kesen gizemli ve nüktedan
yankısı olmayan o gölgesi, berduş düşler kadar keyfe keder.
Zabıt tuttuğum bir
makamın adsız kâtibiyim.
Adsız bir mahkûmun
dokunuşunda saklı aslında o gizil tanıklık.
Vakur bir gülüş var
çehresinde kaderin hele ki kederin tılsımı iken nükseden her bir kahkahada yol
yordam bilmez bir tahakküm ile sınırları ihlal edilmekte hele ki mahremiyet nasıl
da kıymete binmiş ve gaddar sırnaşıklığı peyder pey nüksetse de zafiyeti kadar
korunaksız bir dünyanın son yolcusuyum belki de ilk ve son hatıratında ölü
imgeler seğirtirken gece gebe ölüme bir o kadar sancılı doğum kadar akıl almaz
zaman kadar soyut ve boyutsuz.
Hüzün yeknesak. Sarkıtı
gizli o boyutsuz mefhum en kolayı zor addedilen ne ise sırasını savmışçasına heybetli
bir rehavet hiçbir Allah’ın kulu hissedemezken yokluğun varlık ile eşleştiği o
rabıtayı. Tüketim türetilmiş yoksunluğu kadar kayıtsız iken insan denen
mefhumun dokunduğu her milim acı yüklü eklentinin bitimsizliğinde sayarken
sondan başa ve beklerken sakilce tüm sefilliği gözlerinden okunan. Şairin
dediği kadar erken iken her ölüm.