Türküler
Türk'ün içindedir, yüreğindedir, gönlündedir. Her ne kadar müzik evrensel ise
de biz yine de türküleri bir başka severiz, bir başka gönlümüze koyarız, bir
başka yaşarız, adeta türküler ile yatar türküler ile kalkarız. O güzelim
Karadeniz Türkülerini, yanık yanık Doğu Anadolu Türkülerini, zarif Ege
Türkülerini dinledik mi mutlaka bir yerlerimiz sızım sızım sızlar. Sızlamasa
bile yürek heyecan duyar her zaman için...
Çok rastlarım yolda gezerken ıslık çalan ya da türkü söyleyen birilerine.
Hoşuma da gider çok, çünkü aynı şeyi ben de yapıyorum zaman zaman. Bakarım,
bazen bir ortaokul öğrencisi yanında kız arkadaşı ile yolda yürürken
dillerinden dökülüyor nağmeler ''Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur, dört mumdur
on dört mumdur.'' ulan kerata diyorum içimden ben de eşlik ediyorum hemen ''Bu
ne güzel düğündür haninna haninna.'' kimisi gülüyor geçiyor, kimisi utanıyor
öyle işte...
Bazen taksi duraklarında denk gelirim, hem saz çalanlara hem de türkü
söyleyenlere, taksici arkadaşlar arasında da ne cevherler var bir görseniz. En
azından benim iş yerimin orada öyle, başkasını bilemem... Taksi çevirip
Kızılay'a gitmem lazım durağa doğru seğirttim azıcık, baktım Hoca lakaplı Nuri
ağabey elinde saz dımbırdatıyor da dımbırdatıyor '' Yine yeşillendi fındık
dalları, yine yeşillendi fındık dalları.'' ben durur muyum hemen atıldım ''Acep
ne olacak yârin halleri acep ne olacak yârin halleri.'' hemen hemen hepsi ile
dostuz taksici ağabeylerin, kardeşlerin... ''Ooo Ahmet Bey sen de de ne cevherler
varmış da haberimiz yokmuş yahu.'' Eh işte, eskiden biraz türküler, biraz da
halk oyunları ile haşır neşir olmuşluğumuz vardı da gençlikte oradan kalmış
biraz kırıntılar...
Geçmiş zamanlardan bir yaşanmışlık. Benim hemşerim ağabeyim değerli sanatçı
Zülfü Livaneli Ankara'da Hipodromda konser veriyor bir yaz akşamı biz de çoluk
çocuk gitmişiz. Hınca hınç dolu Hipodrom. O gümbür gümbür tok, davudi sesi ile
Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun Nazım'a ithaf sözlerinde o bilinen türküyü söylüyor
biz de eşlik ediyoruz. ''Şu sılanın ufak tefek yolları ağrıdan sızıdan tutmaz
elleri, tepeden tırnağa şiir gülleri.'' burası bize ait işte ''Yiğidim aslanım
burda yatıyor.'' hadi bir daha ''Yiğidim aslanım burda yatıyor.'' Gözlerimiz
doluyor da doluyor. Aklımızda zamansız yitirdiklerimiz tabi ki...
Geçenlerde iş yerimizin olduğu arka mahalledeki evlerin birinde Esma Sultan da
değimiz tatlı mı tatlı Esma Ablamız evinin önünde hem çamaşırları çitiliyor hem
de türkü tutturmuş, ağzında da yarım bir filtresiz sigara, daha doğrusu cigara
diyelim, sigara dedin mi hep kızar da ablam. ''Tren gelir hoş gelir ley ley
lümü lümü ley, treen gelir hoş gelir ley ley lümü lümü ley.'' Ahan da bir
fırsat daha Ahmet durur mu ''Odaları boş gelir lümü lümü güzel gel bize, lümü
lümü güzel gel bize.'' bir selam çakarsın Esma ablama '' Hay var olasın Ahmet
bey sen çok yaşa emi.'' azıcık koltuklarım kabarır da kabarır '' Ne demek ablam
ne demek sen türkü çığıracaksın ben eşlik etmeyeceğim olur mu hiç yakışık alır
mı?''
Bazen de gençler arasında tanınmış sanatçıların şarkılarını mırıldananları
görüyorum. Barış Manço gibi Cem Karaca gibi, Haluk Levent gibi sanatçıların çok
bilinen parçalarını delikanlılar genç kızlar mırıldanıveriyorlar... Sözlerini
bildiklerim olursa hemen takılırım hem şarkıya hem de şarkıyı söyleyene...
Araba yağ değişimi için sanayiye gitmişim, daha sabahın körü, belki kargalar
bile kalkmamış, çıkıp da o dala bakmamış henüz. Erkenden işimi yaptırıp geri
dönmem de lazım. İçeri de belli ki çıraklar kahvaltı ediyorlar, ustaları daha
gelmemiş. Hafiften yardırıyorlar, bir de dümbelek var fazla sesi çıkmayan
''Aaah bir ataaaş veeer cigaraaamıııı yaaaakaaayım, sen sallaaaan geeeel ben
boyunaaaa baaakaaayımmm.'' biraz dinledim dinledim çaktırmadan sonra daldım
içeriye önce selam sonra kelam ''Yok ulan keratalar size sigarada ateş de
kalkın çalışın hırpolar almayayım şimdi ayağımın altına.'' Hepsi de beni tanır
severler de ''Ooo Ahmet ağabey buyur çay içiyorduk buyur.''
Bir günde yakınlarda ki bir askeri birliğin yanından geçiyorum. Askerlik
yapanlar bilirler, oranın en meşhur liste başı parçası her zaman için ''Ay
akşamdan ışıktır yaylalar yaylalar.'' diye başlayıp devam eden yaylalar
türküsüdür. Askerler tüfek elde çapraz tutuş ile koşu yapıyorlar hem de canlı
canlı yaylaları söylüyorlar. Bir an kendi askerliğim geldi aklıma, biz de çok
söyledik hem acemi hem de usta birliğinde... Hüzünlendim biraz gözlerim doldu,
onlar o türküyü söylerken, kulağıma da geliyor sesleri çok yakından. ''Ay
akşamdaaan ışıktır yaylalarrrr yaylalarrr.'' dayanamadım ben de tel örgünün
dışından ''Yüküm şimşirrrr kaşıktır dilo dilo yaylalarrr yüküm şimşirrrr
kaşıktırrrrr dilo dilo yaylalaarrrr.'' Kule de nöbet tutan asker ile başlarında
bulunan ast subaylar bir bana baktılar, bir daha baktılar, bıyık altı güldüler.
Elim ile bir selam çaktım ve ıslık ile yaylalara devam fiyu fiyu fiyu
yaylalarrrrr. İşte böyleyken böyle oldu...