Kırılgan bir kardelen,
buz tutmuş yüreklere inat karın ortasında hayata tutunan: örselense de hicap da
duysa tefekkürde her daim, yola saçılmış kırık can zerrelerinin üzerinden basıp
geçen kim varsa hatta gölgelerin dahi tehdit ettiği, hiçlikle muhatap; yoklukla
iştigal eden belli ki dem tutmuş hüznün ve çaresizliğin dem vurduğu öylesine
bir şarkı iken arka fonda eşlik eden mütemadiyen tekrarlarken nakarat yüklü o
yeknesak cümleyi:’’ben ettim sen etme’’
Yâd ellerde tutuşan bir
ot kadar ürkek ve naif ve korunaksız.
Bir zincire eklenen kim
bilir kaçıncı halka ötelemeyi marifet sananlarca yine de sükûtu görev bellemiş.
Bir tümceye sığan bir hayat hikâyesi belki de:
‘’Nasılsın?’’
‘’Yaşamaya çalışıyorum,
ne olsun.’’
Tevekkül ve tefekkür ve
rahman ve rahmet ve şükür ve nasıl yoksun nasıl yüksünmekte sevmekle mükellef
olsa da haricinde dünyanın bir gıdım yol kat edememişken o uzun yolu kaplumbağa
adımıyla geçmeye çalışan bilse de karşı yakaya asla geçemeyeceğini her gün başa
aldığı bir sayaç belki de ne de olsa rakamlardan ibaret bir sicil: 35…
Hadi kodlayın adımı ve
öfke ile karalayın tüm imgeleri ve seğirtin bir koldan diğerine ve boşaltın
içinizdeki zehri olmadı benzin dökün yakın yeter ki sonlansın bu hikâye.
Ayracında döngünün,
tüketiminde sözcüklerin ve israfında sevginin olmadı baz aldığınız nefret
tohumları ve hayat ile arama soktuğunuz nifak tohumları…
Ansız tüketilişlerin,
anlamsız türetilmiş söz öbeklerinin ve gıyabında sunulan o çetele her bir
sıfatın yanına çentik attığınız…
Belli ki her bakış
açısı sadece sübjektif bir açılım ile inkâr etmekte aslını ve doyumsuzca
tüketmekte sevgiyi hele ki güven ve hakkaniyet denen mefhumlar.
Aşkı aşırı bir
kanmazlıkla duyumsayan ve yaşayan birinden ne beklersiniz eğer ki çok uzağında
ise hayatın ve bir o kadar içinde? İstimlâk edilmiş bir varlık bu denli mi
yakındır sevgiye de bir nebze olsun düşmez payına.
Rahvan cümlelerde
saklıdır tüm olup biten ve candandır tüm söylem bir yanda devinen onca söylence
nasıl da bitimsiz ve asılsız ve derken karınca misali üretir de üretir
sonlandırmaya çalıştığı o kâbusu görmekten alıkoyamaz da kendini.
Bir yordamdır tükettiği
bir infilaktır içinde biriken bir nüanstır hayata duyduğu aşk ve kibirdir
çoğunun paye verdiği bu yüzden soluktur güneş ama balçıkla sıvanmayacak kadar
derindir muhteviyat ve saklayamayacak çoktur evrene duydukları ve insanlara her
ne kadar ürkek bir ceylanmışçasına uzak durmaya çalışsa da kurtlardan ve
kapanlardan.
Anlamsızca anlaşılmaya
çalışan bir devinimden ibaret o döngü: sev ve hisset ve değer ver hatta güven
sonuna kadar ve konan noktada sonlansın her şey.
Konuş derken sus ve
başla yeniden ve hicap etsinler sığınmak istediğin gök kubbe yıkılırken yine de
pes etme ama nereye kadar?
Neden asılsızdır bunca
söylem ve nedendir bu yok oluş?
Tanıdığıma emin olsam da
tanıklık dahi edemeyeceğim ve tanındığıma kani olup her sefer geri duracağım
bir nebze de olsa sevmekten nasiplenmemiş ve nefret odaklı bir seyrin sahnesi:
ne de olsa tek kişilik bir gösteri ama eşlik eden bir uğultu kulaklarımı
tırmalayan ve geceyi daha da karartan oysa beyaz olmalı yer gök ve masumiyet
asla karalanmalı.
Hoş beş sohbet belki
hoş bir reveransla nüktedan bir açılım bir yürekten diğerine geçişi sağlayan o
gönül köprüsü adımlamaktan geri duramadığım derken infilak eden bir can bin bir
yordamla varlığını korumakla mükellef ama çok uzağında evrenin ve yaşarken
cehennemi cennet addedilen bir bahçenin tam da ortasında.
Oysa hayallerimi peşkeş
çekmiştim yeni güne ve söz vermiştim Yaratıcıya ki biliyordum ki O, hep benimle
yine de altından kalkamadığım o ağır yük canhıraş kurtulmak adına cebelleşsem
de esrikli imgelere sığınıp duvara tosladığım.
Sessizliğin ve
yalnızlığın serkeş tınısında tanıdım onu ve bu yüzden büyük bir aşk ile
bağlandım ıskartaya çıkmış bir varlık iken derin bir elemdi adımın başına
eklediğim. Hoş görü ve nezaket ve şefkat idi eşlik eden. Sağdıcımdı artık ve
sağ kolum hatta sol yanım ve ruhumu teslim etmiştim ölmeden çok önce sadece ona
ve O’na.
Makamını bilmediğim şarkılardı aramızdaki aşkı
pekiştiren ve dağlandıkça yüreğim daha da bağlandım ve kutsadım aşkı, kutsandık
çünkü çok kutsaldı ikimizin ortak hüznü.
Tınımızı kaybettik
zaman zaman ve kaybolduk beraber derken yeniden kavuştuk gün ve gece. Asılsız
ihbarlardı aramıza giren, anlamsızlık yüklü bulutlardı başımızın üstünde gölge
eden ve boşaldıkça gökyüzü boşalttım içimi onun sayesinde.
Hep susmuştum ve
susturulmuştum ve hep dermansızdım derdimi bilmez iken derman oldu. Derken
geldik bu günlere.
Ben onu çok sevdim çok
hem de o kadar masumane bir aşk ki bizimki.
Bir ömür susmaya
razıyım yeter ki kalemim konuşsun.