Gölgeler yüklü anlamsız
seyrinde izbelerin;
Küle dönmüş yarası
hidayetin kıyısında
Seyreldiğim kasım
nöbetlerine
Yüklediğim gizemi iken
son bir rötuş,
İmgeler çoğaldıkça
yüksündüğüm;
Sırdaş tezatlığı
öfkenin cebelleşirken
Hükümlü gönlün
dirayetsizliğinde.
Çalakalem meylettiğim
yarınların
Hicabına dokunup da
yalnızlığa hüküm giymiş
Son seferinde
türettiğim denklemlerin bilinmezliğinde.
Tünemiş dalına nüktedan
bir seyreltide
Gıyabına sürünen dil
yarası bir kez
İmtina ettiğim her
seferinde:
Ne çok söylence aşkı
niyaz bilip,
Kırık bir yürek nağmesi
boynu bükük
Hınzır bir bakışta
saklı belki
Hızır bildiğim yağmur
hüzünleri:
Korunaklı yine de
yandan çarklı,
Mecazını yüklendiğim
mevsimsiz ölümlerin nezdinde:
Ne telaş ne de dingin
Ne aşka ermiş ne de
soluduğu kimsesizliğin
Gıybeti omzuna yüklemiş
bir derviş kadar emsalsiz.
Hele ki mecali yitik
gönül gibi,
Yüzsüz bir seferberlik
dokunmadan sevmiş
Haznesinde biriktirdiği
üzünç serpintisi kadar çoğaldıkça
Günün hikmeti.
Sür git nasıl da
pervasız.
Evrildikçe ibriğinde hüzün
addedilen
O ahenksiz tınıyı kul
eylemişken
Günün yüzü hürmetine
sığındığımız
Gönül kubbesinde, bir
esaret kadar emanet iken
Haiz olduğum şu fani
beden:
Kırık bir sarnıcın
haznesinde yine de sığmayan sineye
Çektiğimiz o derin
nefes, ömrü baki kılan
Bir nöbet kadar sitemkâr
hatta isyan bilip de
Dile gelmeyen.
Her var oluş mademki
namzet
Yoksunluğun deviniminde
gölgeye hapsolmuş
Yeknesak bir hüznü yâd
edip gelmeden nihayete.
Çözüldüğüm imgeleri
sırdaş bilip
Gölgelendiğim ay ışığı,
tutsaklığı anlamsız
Nasıl da kıdemli bir
yoldaş
Hele ki o zifiri
karanlık:
Nüktedan bir seğirti
yükümlü ve hükümlü
Bir yalnızlık kadar
içini çürüten
Bir nebze de olsa yol
veremediğim o tınısı kayıp
Yok oluşların nezdinde
ahkam kesen dillere paye verip de
Gömüldüğüm nicedir
Ve usulca yaşadığımı
suç bilen imgelerin tutsaklığında.
Hanidir uzağında kıyama
durduğum
Derbeder gönlün bir
dokunuşu oysa
Uzak olsa da hicap
etmediğim o yaka:
Sallantıda nahoş ve
erdemsiz edimlere yüklediğim
Zincire dolanmış bir
kez ta ezelden
Bir de korunaksız şu muğlâk
yaratısı
İçine yığdığım son
izlekte ardına kadar
Soluklandığım.
Ruhun çalkantılarında
gizemi anlık bir tereddüde
Meyletmiş yine de
ıskartaya çıkmış
O kimliksiz var oluş
sürüklendiğim,
Kaybolduğum, esir
gönülde:
Ramak kala aşka, kıble
bildiğim gözyaşı
Dolu gök kubbeye anlık bir
dokunuşla
Her seferinde teğet
geçtiğim kadim sırdaşım:
Ansız ve münafık bir
edime sığınıp
Küle dönen ateş parçası
iken.
Aşkın yılgısıydı
devşirme üzünçler,
Bir yakadan diğerine
erişmediğim
Ve neyse dilime
dolanan:
Salkım saçak ve ansız
bir telaşla
Güdümünde sefalet yüklü
gizemin
En kıyısına sinip de
gölgelerin taarruzunda
Yeniden kavuşmak olsa
keşke tecellisi.