Hüznü revnak, payidar
ve devasa
Heybeti ulu çınarın
gölgesine sığınmış
Bakir ruhumun
fısıltısı.
Kasvete dönen gecenin
tedirginliğinde,
Yoldan çıkmış duygular
kadar kaskatı,
Hanidir seyrelen ömür
güncesinin
Dalgın yapraklarında
süzülen nazlı nazlı,
Kâh kırık bir dünün
nakaratı,
Kâh gönlün rağbet
ettiği özlemin en isyankâr notası.
İstila edilmiş bir
benlik kadar tamah yüklü
Koynuma aldığım
düşlerin yalıttığı
Bir sızıdan dem vuran
isyanın kim bilir
Hangi kayıp rotası…
Gölgeler, delirmiş
akşamların en sancılı yoksunluğu;
Gömülü başım en derine
ve usulca dinlerken sensizliği,
Sondan başa dönerken
yavaşça.
Hangi sokak,
kaybolmuşluğumun çıkmazında bitiş;
Hangi son, başı olmayan
yalnızlığımın kuytusundaki
O terk ediliş
Ve hangi ben aslı
astarı yükümlü kıyıların
Hükümlü sorumsuzluğu
kadar tamahkâr…
Mütereddit bir ömrün
isyan yüklü gölgelerine
Yaptığım tek bir
rötuşta saklı işin aslı,
Bir gölgede yitiğim
Bilindik bir aşkın
neferiyim,
Bu mudur sakil kimliğim
kadar
Dokunulmazlığı akla
zarar
Ceberut bir ruhun eşkâline
yığdığım
Töhmet altında sayısız
imgeye sığdırdığım
Dokunaklı mizaçların
tantanası.
Güncemi istila eden
tedirgin kelimelerin
Dokunaklı taarruzuna
yüklediğim anlamsızlığın
İsyanında sığıntı ve
ritüel bir imgenin
Gönül koymuş isyanında,
Kayıp ritmimin
tevafukuna gizlediğim
Bir ganimetmişçesine.
Hiçlik makamında çalan
kayıp bir şarkının
Efkârında kaybolduğum
hele ki isyanı
Yâd edip derinlerdeki
kaybolmuşluğumun niyazında
Kâh savruk kâh
yalıtılmış bir neşeyle
Soluduğum hangi cümle ise
sığındığım,
Hangi gönülse kapısını
çaldığım.