Gün ölgün ve fazlasıyla hüzünlü. Yâd ettiğim dünlerin yüzü suyuna bin bir güçlükle de olsa adını bilmediğim duyguların içli çağırısı çalınıyor kulaklarıma. Kalıcı olmadığını bildiğim hangi imge ise, buyur ediyorum geçirgen ruhuma, anlık da olsa savsakladığım yalnızlığıma nispet yapıyor barış güvercinleri.

 

İstimlâk edilmiş, öncesinde bakir bir arazinin hangi hududu ise, göreceli ve muhafazakâr bir dokunuşla, tek tek diziyorum tuğlaları: Olur da, düşer yolu birilerinin, buyur ederim, düşüncesiyle sonlandırdığım bir ömrün kıyısında kısa bir mola veriyorum her ne kaygımı mutluluğa dönüştüren bir rakıma denk düşen o istikrarsızlığı göz ardı edip…

 

Biteviye rahmet yağmakta kâh gökten kâh gözlerimden.

 

Adını koymak bir yana telaffuz edemediğim pek çok duygunun baskısı iken yüreğime çöreklenen, bir gaflete bürünüp hicap ettiğim kayıplara istinaden, arındırmaya çalıştığım ruhumun emsalsiz durağanlığında ve sıra dışılığında, sorumlu tuttuğum kim ise bir bir diziyorum gönül bahçeme.

 

Gideli çok oldu, dediklerim bir yana yolu hiç düşmemiş olanlara sitemim bir yana ve beklemekten vazgeçtiğim her kim ise…

 

Gideli çok oldu, demek hiç mi hiç akıl karı değil zira zaman öylesine boyutsuz ve göreceli bir tutanak ki…

 

Günler torbaya girdi gireli gecelere sitem yüklüyorum.

 

Sitemlerde isyan biriktiriyorum.

 

Ve isyanlarda vazgeçmişliğim kadar ayan beyan o tutarsızlığım.

 

Sulak araziler kadar rahmet yüklüyüm. Ansız tedirginliklerim kadar da huzursuzluktan muzdaripim. Ölü kimliğim mademki yoksunluğumun ilk hecesi, devamını getiremediğim cümleler kadar karışık aklım.

 

İzleklerde ne çok kalıntı geçmişten.

 

Aynalarda kayıp bir ben. Beni bana yakın kılan nice insan. İnsanların mizacındaki yoksunluğa bakıp, yok saydığım sıfatlarla ile çevrelendiğim adsız yarınlar.

 

Katı bedenler hem de ölüm öncesi.

 

Rahvan tüm yokuşlar belli ki tepe taklak olmak bir o kadar olası.

 

Kayıp ne çok insan en azından kaybolmaya müsait sözcüklerin istilası ile rehin düşmüş şeytana.

 

Ayracı ne ise susmaya mecburum. Susmak olsa da nihai görevim, o zaman neden bu denli yoğun telaffuz ediyorum onca gölgeyi bir solukta tüketen gün ışığına nazire edercesine, dilime pelesenk olmuş kim ise, soyutlandığıma kâiniyim bir o kadar.

 

İç sesimin gümbürtüsünde, soluduğum ve solduğum bir gün daha kayıp giderken, tedirgin bir lehçede türetiyorum tüm kayıp duygularımı.

 

Aşk’tan türüyor nefret. Sevgiden sonra geliyor anne sözcüğü. Sıcak bir dokunuş tüm ihtiyacım belki de müşfik bir bakış ve sıraya koydukça harfleri ulaşıyorum en heybetlisine: Sadece ve sadece andığım ve anacağım tek varlık: Bilinmezin gücünü ve varlığımızın idamesini sorumlu olduğumuz…

 

Sahipsizliğim hiç bu kadar güçlü nüksetmemişti. Sahip olduğum tek şey şu basiretsiz yalnızlığım: An’a doldurduğum kaç yudum sevgi ise türeyen hele ki rehavetin bildirgesinde sakladığım ne varsa: Bazen tekil bir kelimeye tekabül eden ve her nasılsa sonsuzluğu miraç bellemiş…

 

Gözden ırak bir koşullanılmışlık kadar da uzağındayım bir o kadar ki aslında bilmediğim bir mefhum eksikliğini hissettiğim: Adlandıramadığım bir korku kadar da ürkünç ve her nasılsa çalıntı bir ganimet kadar gizem yüklü.

 

Gün devrildikçe, ölüm seslendikçe ve aşk kaybettiği sürece…

 

Sonu dingin ama başı olmayan ve her nasılsa çalıntı sevinçlerin gölgeli yalnızlığını buyur ettiğim kaçıncı imge ise yolumun ansızın kesiştiği. Bu da yetmezmiş gibi istikrarsız bir güne uyanıp sonlandırdığım ister istemez.

 

Güven telkin eden ne var ki haricinde kaygılarımın? Onlar bile böylesine yoldan çıkmışken neyin hesabını yapabilirim ki… Gün de ömür de bu denli sitem yüklü ve efkârlıyken, dur durak bilmeden boğulurcasına hissediyorum ve bir o kadar muzdaripim ruhumdan, tüm sorumluluğunu yüklendiğim ve bir ömür kollayacağım benliğime sığdırdığım tüm deli fişek imgelerin taarruzunda verdiğim kayıplara yüklediğim rahmet ile üstelik.

 

Gitmekle yükümlüyüm lakin nereye gideceğimi bilmediğim.

 

Yaşamak ve yaşamamak arasında çatlak bir ses iken muhatabım son sürat sorguluyorum yaftalansam da ses etmeden niyazlarıma yüklediğim tüm yarım kalmışlıkları bir bir eliyorum tamamlamakla mükellef olsam da istikrarsızlığımı da göz ardı etmeden.

 

 

 

 

( Aynalarda Kayıp Bir Ben... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 13.12.2015 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.