Günleri sattım
gittiğinden beri, hezeyan yüklü tükenişlerin pervazında ıskalandım pervasızca
ve günü birlik ömürler tükettim, varlığımın esaretinde yükümlü ve hükümlü sıra
dışılığımla. Çaldım zamandan, çaldırdım aynı coşkuyu ve çalakalem sağalttım münferit
kaygılarımı.
Dün dünde kalsaydı
keşke ve yarınların hegemonyasında türetseydim afakî mutluluk namelerini.
Sonlanmayan hezeyanlar
kadar ürkek bir sağaltılmışlıkla peyda olan düş birikintilerine basıyorum
gecenin bir vakti. Sakıncalı bir zaman dilimi varla yok arası varlığımın
mütereddit deviniminde ıslah olmaz çocuk yanım kadar hiçliği marifet sanan bir
imgeye sığdırdığım izleklere tekabül eden korunaklı dünyamın izdüşümü. Edilgen
bir varlık mademki bilinmezlik, bilinenden öte bir dünyada yaşamak mı marifet?
Adı sanı hepten
kayıplara karışmış düş cambazlarına rast gelmek en beklenmezim yine de alışmaya
başladığım karanlığı dirilten tekil bir hezimet. Kırık canlar aslında
kırgınlığımın baz aldığı huzursuz bir devinim: En az benim kadar dünden bu güne
ne ise değişime maruz kalmış.
Değişmeyen tek şey
mademki değişimin ta kendisi, ıssızlığım neden bu kadar muktedir hüzne? Devrik
ve yalıtılmışlığın bitiminde başlıyor karanlık. Ansızın sızan gölgelerden
korunmak adına fazlasıyla hicap ettiğim ne ise sıra dışı meziyetlerimi
tescillendiriyor evren: Sevgiye karşıt gelen hicap yüklü nefret nöbetlerinden
oldum olası haz etmedim ve uzak durdum bu yüzden tepkisizliğimin merkezinde
daldığım uykunun biteviye bölündüğü zaman sarkacı haddinden fazla tahakküm
yüklü.
Kırpık yıldızlar
çalıntı ışıklarını rahman kılıyor kara gecenin korkutuculuğu ile yoğrulduğum o
münafık gece yarısı. Islah olmak bilmeyen insan ırkı tüm gerçekleri tehir
ediyor ve vahşetin doğurgan sitemine rast geliyorum her köşe başı.
Tedirgin ve iflah olmaz
kaygan düşlerin esrikli mizacındaki o yalıtılmaz gölgeleri gördüğümden beri
aynaya bakmaktan korkar oldum hele ki titrek ışıkların ruhani çalımlarına
takılı aklımın girdabında boş vermişliğimin telaşı bile süt liman beldelerini
ruhun nasıl da allak bullak etmekte.
Tütün kokan elleri
gecenin ve çeperinde yalnızlığın münafık bir leke kadar iz bırakıyor asırlar
sonrasında kalmaya mahkum bir düş gezginin ürkünç hegemonyasında can bulan ölüm
baz bir faninin gölgeli rotasındaki o izlekte sakladığı gerçek dışıcılığın
geçirgen yüzeyinde salkım saçak salınırken.
Dip dibe aşk ve nefret.
Nasıl ki nefretten doğan aşkların mizacında o yanılsama her gidenin ardından
akıtılan gözyaşına nazire eden çılgın bir öfke peyda olmakta. Gudubet kadın ve
adamlar bile nefret yorgunu ve her nasılsa saklama gereği duymadan, nur
yüzlerini sefil ve yorgun yongaların karaya buluyorlar.
Adı olmayan duygular
meftun hayata ve doğurgan edimlerinde can bulan heyula o seferberlik bile
yetmemekte dünyayı kurtarmak için.
Satılık aşklar kapış
kapış.
İnsanlık hepten kayıp
ve çalıntı mizaçlarını çoktan rehin vermişler şeytana.
Günahlarını çaldırmak
adına çaldıkları ölüm marşının adsız bir kıtasında yön buluyor seferberlik.
Hani olur da gerisin geri kaçarken rast gelir de peyda olur vicdan yüklü
yönergeler toz duman olmazdan önce.
Giden gittiğiyle
kalıyor yoksa bir Allah’ın kulu gözyaşı dökmez miydi?
Kalan sağlar bizimdir
anlayışı hepten teğet geçti evreni.
Tedirgin imgeler
tozuttu tozutalı ruhani bir edimle ıslah ediyorlar düş baz yorgunluklarını yok
sayanları. Hanidir yoksun ve tedirgin çoğu.
Zihinsel yorgunluklar
ıslak ve tamah tedirginlikleri esirgediğinden bu yana daha da esrikli varsıl
lehçeler. Adsız fiiller hanidir yoksun özneden: Sözüm ona gizlenmiş özneler
gizli aşklara yelken açmakta. Kızgın âşıklar heyula sakıncalarını görmezden
gelip kilit vurmakta yüreğe. Gün geceden kopuk, insanlık vicdandan uzak. Çocuk
düşlerini çaldıran yorgun gölgeler afakî bir bekleyişin hükümranlığında adeta.
Kuytularda soluk
benizli kadınlar vücutlarını teşhir etmekte her ne kadar görünmezliklerine kani
olan Tanrı çoktan kutsamış olsa da ruhlarını. Engebeler arşı alaya çıkmış ve
soluklandıkça şeytan müritleri artmakta her köşe başında.
Ölü parıltılarını
gözlerine sığdıramazken gece, koyulmuş izbelerde rest çekmekte aşka ve isyana
ve tedirgin bir dokunuşun pervazında hanidir yoksun kılındığı kırık sarkacını
sallandırmakta bir düş yakasından diğerine.
Durmak ve düşünmekse
sıralı bir edimin nirengi noktası yaftalanmış kömür karası mizaçlar düşkün
sırlarını ifşa ediyor arşa kadar çıkmışken münferit beyanı.
Kelimeler anaç bir
sıcaklığı meziyet edinmenin ötesinde sırdaş bir sevdaya nazire edercesine sahip
çıkıyor kayıp kimliklerimize ve her yenilgide doya doya ağlamak kadar hür
kılınmanın getirdiği o sakil yenilgiye doğaüstü bir güç sunmakta Tanrı.
İşkillendiği kim varsa mimlenmiş benliğini varsıl bir tehdide kurban vermekte.
Yağmayan yağmur nasıl
ıslatmıyorsa sahip olmadığım hiçbir mutluluk denk gelmemekte mizacıma. Bu
yüzden mutsuz bir ömür o kadar da dert değil hele ki çekilmez imgelerin
tezahüratına rast gelmişken ömrün tam da ortasında.
İffet bilinmeze denk
düştükçe, hayaller gerçeğin izdüşümü oldum olası.
Saf sevdalar sadece bir
öngörüden ibaret.
Anlamaktan ziyade
anlatmak mühim olan velhasıl anlaşılmak anlam olmakla asla eş değer değil belki
de tüm kifayetsizliğimi sırtlanıp makamsız şarkıları güfte edindiğimdendir bu
sancım.
Ruhlar mademki
bedenlerin haiz olduğu derin bir buhran, varlıksızlığımın hesabını yine
ödemekle mükellef kılınmam mıdır zincirin son halkası?