Rengi kayıp bir bulut
üfürdüm öncesinde: Çatık kaşları devranın ansız bir mihrakı yok saymışken,
düştü yolum kimsesizliğe.
Kilitli kapılarımın
kilidini çaldırdım düş cambazlarına, akabinde çaldım çalıntı mizaçlarını un
ufak edilmiş pervasız düşlerimin.
Düşe kalka büyümedim
ben ama şimdilerde yara bere içindeyim. Öyle ya…
Bir yanımda gök rengi
gözleriyle annem tuttu ellerimden ve ayaklarımın altında seriliydi o renkli
halı. Bir diğer yanımda babamdı muhafaza eden küçük bedenimi. Yalıtılmıştım
kötülükten ve bilfiil günahları görmezden geldim pervasızca.
Görmezden gelindiğimi
ise asla bilemezdim. O kadar küçük bir bibloydum ki ve bilemedim bir gün
paramparça edileceğimi.
Sonra ne mi oldu? Keşke
bilsem yine de aklımda kaldığı kadarıyla…
Sırdaş gölgelerin anlık
boyutsuzluğunda kayıp bir masala denk geldim öncesinde: Tüm yalanları ile gök
kubbenin dibine çömeldim, evren aldatırken ve inkâr ederken günahını. Günahsız
melekler saf tutsa da başucumda yine bilemedim bir gün kayıp düşeceğimi.
İstimlâk edilmiş ruhlar
nasıl da öfke doluydu ve nasıl nankör: Yaratılmış en nadide ve en dokunulmazı
idi varlıkların oysa. En heybetlisi ve her nasılsa münafık düşlerini
çaldırmıştı her biri.
Güdümlü yolculukların
ara duraklarında safsata yüklü hegemonyasını kanıksayan bir saflıkla inanmak ve
kanmaktı, düşen payıma.
Bir birine ekledim
kayıtsızlığın pür-ü pak aldatılmışlığını ve eşsiz bir resme dönüştü hayal
birikintilerim. Gönüllü gönülsüz hangi şarkı ise mırıldandığım sadece bendendi,
sadece bana aitti her bir kelimesi. Kâh hüzündü nasıl da pervasız, kâh mutlu
bir kıvılcımdı bir adım sonrası koca bir yangın. Kâh seyreldim kâh çoğaldım.
Kâh darıldım kâh gücendim ve neşeyi katık ettim uyku öncesinde yeter ki
uyanmayayım yeni bir kâbusa.
Kırılgan gün ışığı
tedirgindi. Yağmuru hep sevdim ama kar değildi üstümü örten. Varsa yoksa ıslak
ve kaygan zemindi, dipsiz bir boşluğun girizgâhında düşmekle mükellef olduğum.
Sıra dışı bir yalnızlık
en gerçekçi yalanımdı.
Sıradan bir kimsesizlik
ise maruz kaldığım gönülsüz ve riyakâr imgelerin tekelinde, en savsak yanıydı
salkım saçak edilmiş boyutsuzluğunun rahvan aldatılmışlıklarla nöbete durmuşken
cahil ve nankör yaratıların gizemindeki o toz konduramadıkları boyutsuzlukları.
Boyutu yitik bir mecra.
Kelamı ansız bir yok
oluşun deviniminde vücut bulan.
Kifayetsiz sanrıların
nezdinde can veren hayat sarkacının vurguladığı en sakil beyanat.
Yerli yersiz dokunuşu
kaderin, efkârı dingin ruhun yine de tek tesellimdi.
Büyüten acılardı sık
sık sorguladığım.
Yitip giden ise
neşemdi, çaldıkça ömür ve kaybolmuşluğun ruhani edimindeki bir tahayyül kadar
gerçekten sahip olmayı dilediğim.
Dileklerimi kaybettikçe
yeni tohumlar serptim.
Kökü kurudukça daha çok
su verdim ve nihayetinde sevgimle boğdum umutları bir yanda boğulurken haris
isyanların vebalini yüklenmekten aciz kifayetsizlik köşe başında, anlık bir hoş
görüyü bile çok görürken.
Kör yetileri biledim
ansız bir tahakküm kadar ısrarla yoldan çıkarmaya meyletmiş devrik bir sancıyı
bile kar saymış.
Sıra dışı kayıtsızlık
en acıtanı, toz bulutlarında kaybolmuşluğumun türettiği yeni bir kimlik kadar da
akla zarar.
Dünden kalan üç beş
lokma dizilirken boğazıma, yarına çıkmaktan medet uman bir telaşın dip karası
şu sefil ve bağnaz tümceler kadar kanatan belki de bir isyan bildirgesi
çıldırmış sözcükler. Ahkâm kesen anlamsızlıklarına yığdığım anlam kadar da baştan
çıkarıcı.
Boyutsuzluk tek yetkili
merci.
Makamsız ve sığınak
düşlerin tekelinde münferit kimliğim.
Ve sakıncalarını
görmezden geldiğim yosun tutmuş yalanlar kadar da isyan yüklü o sefil laf
cambazları.
Hezeyanı o rotasız,
devingen yollarda asılı kalmış istikrarsız bir var oluş belki de yüreğin
çeperinde kayıtlı hatta istimlâk edilmiş bir yaratı kadar çaresiz ve ne de
nahoş o mütereddit ve oyunbaz sakıncalarını görmezden gelip tek bir izleğe
sığdırdığımız patavatsız menkıbesi rütbesini söktüğüm yalnızlığım kadar iken en
akla zarar.
Bir milat ölüm.
Bir rakım belki de
erişemediğim hanidir kazılı zihnimin derinliklerinde ve nasıl da yoldan çıkmış
bir dürtü.
Dirilen laneti, münafık
öngörüler kadar isyan yüklü bir serzenişin çalıntı sevincine ortak olmak kadar
günaha davet.
Gönüllü gönülsüz belki
de patavatsızlığın istikrarsız büyüsünde kayıp verilen batak yangını oyunbaz
dirliği, insan hegemonyasında talan edilmişken masumiyet.
Anlık ya da ömürlük.
Gelinlik misali beyazın
sihri ya da ölüme davet bir imge kefen bezi.
Dibi çıkmış sarı bir
gölge kadar isyankâr iken karanın göz boyayan girdabında o kaybolmuşluk.
Sarıdan öte, karadan
beter en kötüsü alnı açık bir edim kadar davetkâr iken saf ve yalıtılmışlığı
çocuk sevinçlerin, beyaza çalan kırçalında bir bir ayıklarken yalanları.
Sus pus gönülsüz bir
rabıtanın tozuttuğu akıl dışı yergiler her ne kadar külyutmaz bir hezeyanda
serpiliyorsa, ansız tüketilmişliği gönülsüz darbelerin değil mi evreni boydan
boya bir sis perdesiyle örten…
Kırık ve lanet dolu
öfkelerin boşadığı sevinç her ne kadar muğlâk bir boyuta sahip olsa da, rotasız
var oluşlar değil mi ekseni kayıp düzenin yetilerini günbegün körelten. Foyası
çıkmış ahkâmların günah yüklü serkeş tınısında ayan beyan hazan iken en
sarmaşık imge, insan kadar nankör ve boyutsuz bir boş vermişlikle daldan dala
seğirten bir kuş kadar kindar yine de nadide bir varlığın tahayyülünde gölgeli
bir sağanak kadar çok uzağında aşkın hele ki sevgi iken dokunulmazlığı
yaratılmışlığın, güme giden bir varsayım belki de hakkaniyet, yerli yersiz
solan gün ışığından muzdarip iken kara melek.
Dünden hediye güne
taşıdığımız ne varsa: Kâh yalıtılmış bir masumiyet kâh devinimi istikrarsız
çocuk sevinçlerimiz. Ucundan yakaladığımız neşe kadar da münferit aslında iki
yakamız bir araya gelmezken.
Hanidir, deyip
gözümüzden sakındığımız ve nasıl, demeye fırsat dahi bulamazken rencide edilen
saf yanımız.
Yerli yersiz olsa da
değmez mi her şeye mazinin uzantısı onca hatıra ve siyah beyaz yalnızlığımız
kadar isyan yüklüyken tüketilmiş pervasız tümcelere sığdırdığımız düş baz
yansıması o kekremsi tadı miadı dolsa da andığımız anbean.
Dünden kalan bir
yalanım ve yarını hibeli bir dokunuşun cahil ve tutarsız bir imgesinde saklı
iken dokunulmazlığım. Evrenden torpilliyim ne de olsa yeter ki kök salayım
ömürlük yakarışımın gizeminde kaybettiğim ne varsa ve dönemeyeceğimi bile bile
meftun dünlerime.