Adı sanı olmayan,
ahalisi yitik şehirlerin, kaybolmuşluğumun hengâmesinde seğirttiğim düşlemsel
boyutu hayat denen yolculuğun ve sorduğum tek soru, hiçbir şık ile eşleşmeyen:
Nereye kadar?
Yitip gitmelerin
tecellisinden ziyade teselli bulduğum sığıntı dünyaların ahenksiz katılığı yine
insana dair.
Gönüllü gönülsüz
mademki varlığım tescilli kayıtlarında evrenin, payıma düşen sadece ve sadece
soluk almak ki bunun bile kabul görmediği gün gibi aşikâr.
Kırık parçalar
dağılmışlığımın yegâne ispatı. Kırgınlığı gökyüzünün, bulutların öfkesinden
belli. Dağınık aklımın izbelerinde tutuşturduğum tek bir kare…
Günler var ki gün yüzü
görmedim ve geceler var ki ermedi sabaha bu yüzden nail olduklarım sadece bir
tevafuk. Gölgeli yalnızlığımın kanıksadığım birincil koşutu: Sus ve seyret.
Gömülü taşlar çünkü hiç
birini yerine oturtamıyorum. Sureti olmayan saklı kimliklerin günü birlik
neşesine attığım çalımla sadece doyuruyorum haris egoları ki bihaberi iken
maliklerinden. Göreceli ve korunaklı dünyalarına sızmaya niyetimin olmadığı gün
gibi aşikâr. Velhasıl, ipini koparan mahremiyet odaklı tüm öznelliği yerle
yeksan etmekte ve ne yazık ki tüm kayıt dışı ihlallere ne anlam yüklemem mümkün
ne de dirayetimi idame ettirmem.
Suçlandığım ya da suça
iştirak eden şu yazılı beyanatım…
Suç arz eden kimliğim
ve erişemediğim o rakıma denk düşen boyutsuzluğum.
Çalıntı olduğuna dair
geliştirdiğim inanç ise… Neyin çalıntı olduğundan ziyade çaldırmadığım ne kaldı
ki, gibi bir destur günün merkezinde konuşlanmış bir öngörü.
Yıkıldığım hangi suret
ise yıkmaya muktedir hak malikleri: Sırlarını bir bir ifşa eden hele ki o
mesnetsiz ithamlar.
Çok zaman geçti
üzerinden: Belki bir gün belki bir asır.
Büyüyeli çok oldu:
Belki bir saat belki hiçliğe tekabül eden o ilk an; adını her zikrettiğimde yüreğimi
hafifleten.
Hiçbir veri yok elimde
bu yüzden haiz olduğum sadece iç sesimin bir uyarısı belki de varlığımın sona
gelmiş o isyanı.
Gönülsüz kim ise
çekilmese de yolumdan gönüllü hiçbir yolculuğun ilk ve son yolcusuyum. Mademki
evren rest çektiğinden beri şansım yaver gitmedi o zaman neden vicdanım hala
muzdarip geride bıraktıklarım arkamdan hiçbir meale denk gelmeyen
tutarsızlıkları ile atıp tutarken, bu mu yoksunluğumun tek ispatı?
Yaşamak bir kaygı mı
yoksa kaygı yüklü bir boş vermişlik mi?
Adsız yarınlar ile
koşullandığıma dair hiçbir inanca tekabül etmeyen sıfat yüklü karmaşaları ile
beyanat veren üç beş izlekten ibaret iken göreceli o boğuk sesler ve derken
ritmi kayıp sakil varlıklarına geçirdikleri ihtişam yüklü göstergeleri ile
dünyayı sahiplenen bir yandan adsız mecraların iskeletinde yükselen ihtişamlı
yüksünlükleri.
Alışmış olmanın da
ötesinde hala görmezden gelmem en büyük hatam ki görmezden gelindiğime bir o
kadar kani iken.
Yüz göz olduğumdan beri
hayatla göstermelik neşeleri ile muhatabım imtiyaz sahiplerinin: Kâh benden
çaldıkları kâh inkâr ettikleri…
Ürperen ne sırtım ne de
üşüyen duvarlar. Sadece evren kanıyor tüm aymazlığıyla ve sular durulmadıkça
ölmeye yok niyetim.
Üşüyen hep ama hep
imgeler. Üşüten ise sadece yalan ve inkâr.
Güneş mademki saklı,
yaramın saklı olması da hiç mi hiç önem arz etmiyor. Kinayeleri ile etrafta
dolanan hayat cambazları sadece rahmet yüklü niyazlarını bir solukta
tüketiyorlar tüketildiklerinin farkında dahi değilken. O zaman hangi akla
hizmetle çalıyorlar yarınlarımı?
İnandıklarım ve
inandırıldıklarım.
Yaşadıklarımdan ziyade
o düş perdesine sakladığım hayallerim: Kâh bir donatı kâh bir sanrı ama sadece
bana ait ki varsıl bir gösterge kiminin gözünde ve belki de bir sakınca her
görülenin gerçek addedilmesi kadar akla zarar iken.
Varlıksız hegemonyalar
nefreti icat ettiğinden bu yana vazgeçmem gereken varlığımın şartsız şurtsuz
temkin yüklü karmaşasına hezeyan yüklesem de yüksünmemi gerektirecek ne
olabilir de bu denli şart koşulmuşluğu bir tehdit olarak görmekteler?
Göstermelik sevgi gösterileri kadar yıkan ne olabilir ki? Cevabını bildiğim bir
soruyu mademki arz ettim, o zaman söyleyeyim: İstimlâk edilmiş bir ruhun
satılmışlığında verilen en yüksek meblağa paye vermek kadar sakil ve sefil bir
rehavet iken çöreklenen. Sevgiyi şart koşan bir evrenin gölgesi bile yeter iken
yaşamaya gönül vermiş biz faniler her nasılsa sonsuzluğa namzet görürken varlıklarımızı…
Günden güne eksilen ama çoğaldığına dair bir inanç geliştirmiş iken yine de ölü
parıltılarla dolu sahte gözyaşları.
Ne aynıyım dün gibi ne
de farklı, yarın addedilen düş kırıntılarını katık yapmışken sevgime ki
karşılığı olmayan bir imge yığını iken duyumsadıklarım her ne kadar çaldırdığım
günlerin bedelini ödüyor olsam da.