An’ın münferit
beyannamesine sığdırdığım,
Külfeti ağır aksak,
gönlü revnak,
Nasıl da yokluğu
varlığıma tutsak.
Gözlerin damladığı
gölgelere kıstırdığım
Kırık heceler mademki
miladım,
Sona mı geldik de
sığındığım onca tevafuk.
Gönle hicaz, aşka niyaz
bir seferberlik yüreğinki,
Konuşlanmış nasıl da gün
bitiminin yasına.
Aslı astarı olsa keşke,
Belli ki gömülü
yalnızlığın kıyısında nöbete durduğum,
Hanidir iç güveysinden
hallice,
Sureti kati olmaz,
desem de zaman zaman,
Anlık bir dokunuşa
rahmet yüklediğim o tutanakta saklı
Tüm gizil imgeler:
Çıkmış rayından
hanidir,
Mustarip olduğum şu
gölge midir de,
Sızarım bir ağaç
dibinde,
Eşkâli yitik bir
suretin izdüşümü adeta
Ümmet bildiğim her kim
ise,
Düşkün kıldığım
tezahürü belli ki
Devinen ömrün sığ
kıyısında biriken tortunun hatırına,
Görmezden gelindiğim
emsalsiz bir noktanın etrafındaki o çember
Kadar yeknesak içine
kıstırılmışlığım,
Gözden de gönülden de
ırak belli ki sebepsizliğimden
Ötürü haciz verdiğim
yetilerim kadar devrik
Kurduğum her cümle.
Gönle rağbet olsa kalır
mıydım bir başıma,
Nasıl da tedirgin,
demek külliyen ıstırap,
Hanidir, hutbelere
sığdırdığım iç sesimden mütevellit
Şu rahmet yüklü gök
kubbe,
Soluklandığım yine de
anlamlandıramadığım
Bir kez dahi dokunup
tutamadığım,
Sancılı bir var oluşun
tefekkürüne yığdığım
Çalıntı sevinçlerimin
nazarında niyaz bildiğim yankısı
Şu seyrin, dibine
bıraktığım o gömütte saklı,
Haczine hürmeten ölü ve
devingen bilinmezliğin
Şartlı şartsız o
dokunaklı teyakkuzuna teğet geçtiğim
Nicedir yoksunluğumun
yüzü suyu hürmetine,
Damıtılmış bir öfkeden
ibaret adına aşk denen illet.
Sancısı da ölümü de
hepten koşullu bir menkıbenin
Kim bilir kaçıncı
satırına rağbet ettiği bir külfetten
İbaret en sakil imge:
Gönlün hutbesi,
varlığımın tescili,
Kırık bir niyaz kadar terk
edilmiş saf bir çocuk belli ki,
Yarınlarını çoktan
çaldırmış sefil bir gölge.