Ölüm, kırgın bir göğün
esaretinde;
O yalın ve yalıtılmış ömürden
arda kalan
Ki en münafık tezahürü
bilfiil yoksunluğun,
Namüsait bir günceye
tekabül eden.
Damarımda acı ve hüzün
belli ki kırçıl bir huzur,
An’ı yokluğa devreden:
Tınısı tanımsız,
Tahakkümü sonsuz
Ve güdümü sadece sessiz
bir mağlubiyet kadar
Sona saniyeler kala.
Elimde bir avuç kül,
Yürek, indinde
belirsizliğin hem de
En acısı yüksündüğüm
tüm gönülsüzlüğümle.
Maruzatım adsız bir
korkunun suretsiz yansıması
Hem de en derinde nasıl
da ucube
Bir kördüğüm, miğferi
kırık bir şövalye,
Onun da ellerinde kopuk
bir ip,
Sorgulayan hayatı,
Kayıp sarnıcı belli ki
Yürekte asılı
kaygıların
Gün yüzüne çıktığı.
Çatık kaşları ile elem,
Yüzsüz dirayeti ile
derinden fışkıran,
Sondan sayarken birer
ikişer,
Başı olmayan nice hikâyeden
arda kalan
O demli sessizlik
yüreği burkan.
Söze ne hacet,
Gönlün yâd ettiği bir
surede sığındığım/ız
Korkudan ibaret olsa da
yüreğin haiz olduğu,
Tümden parçaya dağılan saklı
sükûnet.
Bir yara, bir sancı nasıl
da özlem yüklü o sessizlik
Sadece huzura uzanan,
peyda olan tek dilek,
Kovuşturulan acıların
esaretinde,
Alabildiğine tek yürek.