Tut ki kırıldım,
Tutamadığım bir
güncenin ayracında
Asılı kaldığım bir
ömrün sarkacında.
Ve tutunmaksa tutuşan
yürekte;
En kanlı şarkıyı
soludum ölüm öncesi.
Sandım ki sondu
sonlanmayan ne varsa,
Sanrılara denk düştü
yolum,
Tüm pervasızlığı tokat
gibi sözlerinde saklı,
Yitip gitmekse düşen
payıma,
Soy kırımı bir
yalnızlığa paye verdim
İsli bir gecenin
ertesinde
Ve bile bile
kavuşamayacağım güne.
Gümbürtüye gitti ahir
ömür,
Saklı kalan onca
hezeyanı kar bilip,
Kucağında laleler serili
bir kadının
En yitik güncesiymişim
hem de nasıl.
O kadın ki yüreğin
mukadderatı
Ve bilinmezin isyanında
saklı
Bir seyir iken okşayan
usulca tüm acıları;
Bir garip faninin
telaşı iken yenik düştüğüm
Asılsız bir aşkın
miracı kadar anlamsız işte
Şu iki satır arası.
Bir girdap, bir zaruret
Ve asılı bir kelam.
Yetmedi vermediğin bir
selamdan arda kalan
Hele ki koruyamadığım sükûnet
kadar da
Öldürücü bir mihrak.
Zılgıt yemiş bir çocuk
kadar korkaktım oysa
Utanmasam ağlayacaktım
Kendi mezarımın
başında.
Gömülü bir isyan
elimden kayan,
Gönülsüz bir günce
Tanrı’dan hediye
Biraz da muğlâk ve
soytarı bir yalnızlık iken
Anlatamadığıma
sığdırdığım gözyaşı;
Al işte, bu da değil mi
yüreğin beyanatı,
Buharı üstünde, yeni
bir yenilgi,
Düne nazire eden bir
tümcenin kılı kırk yaran ihtimamı;
Yeter ki düşmesin
dilimden acı yüklü bir nida.