Hiçlik mertebesine
ermek hem de asılsız
Bir zerre kadar
kıymetsiz iken medeniyet.
Ve indinde taş tutan
bir yürekten akıbet dileyen
Bir reçetede saklı
tuttuğum en beşeri zafiyet;
O kekremsi nefret,
yaşamı tehdit eden
Nasıl da göreceli bir
tahakküm,
Adını kondurduğum şu
denklem.
Bir riya belki de bir
çöküş,
Bir kıdem belli ki şu
derin serzeniş.
Yine de yâd ettiğim
adının ilk hecesi
Ve tekil bir mağduriyet
iken evrenin en izbesi.
Bir solukta tükettiğim
türevi
Şu yılgın gönlün;
Hani olur da başın göğe
eren günbegün,
Yine de en sefil tümce,
mağdur kılındığım
Biraz da kekremsi bir
hüznü baş tacı ettiğim.
Ne derdindeyim ne de
telaşında
Beşeri bir yükün
ağırlığı şu paye verdiğin düşlerin,
Ne varım ne de yok;
Belli ki olmazın oluru
bir imgenin peşinde
Ve sersefil
tokuşturduğum derin haznemde.
En akılsız ve en soluk;
En dingin yine de
münafık bir gölge iken
İsyan bildiğin.
Dualar içimden taşan,
Aşk ise derin bir
hicran.
Olur mu hiç vazgeçmek
Devran ererken, bir
başıma
Gönülsüz kalp atışlarım
en sitemkâr çağrı olsa da.
Dünden uzandım madem
Ve mademki yarınlardan
medet umdum,
Ne zehir taşırım ne de
kin beslerim.
Altı üstü bir fani,
dertop etmiş
Şu biriken hüznü.
Yaftalandığım kadar
aldırmadığım,
Son bilip de
saldırmadığım.
En silik tümceyim
evrende:
Kâh gülmelerden kâh elemden
ibaret.
En yitik imgeyim,
biriken hezeyandan doğan,
En soluk gül’üm belki
de,
Pembenin niyazında
çıtkırıldım bir serçe,
Tünediği dalı rahmet
bilen.
Demli coşkular, nazenin
rüyalar;
Sözsüz şarkılar,
yalansız aşklar
Hele ki gölgelendiğim
bir ebemkuşağından sızan
O heyecan kadar da
eremediğim hidayetin
Tek tanığı iken evren.
Soluğum hem de nasıl,
Yorgunum ezelden.
Sondan başa sayarken
birer ikişer,
Kim bilir hangi imin
derdindeyim?