Düzce'de, bu yıl satın aldıkları bir apartman dairesinde oturuyorlardı. Bu yıl hamile kalmıştı, yakında da doğuracaktı. Bin dokuz yüz doksan dokuz yılı hayatlarına olumlu kazanımlar eklemişti.

Akşam on sekiz sularında doğum sancısı başlamıştı. Başlamış olan belinden vuran şiddetli bir sancıydı. Vuruyor, duruyor, az sonra yeniden vuruyordu.  Bu anın kaygısıyla epeydir bir gerginlik yaşamıştı. Öte yandan bu an için hazırlıklıydı da; okuduğu kitaplardan ve kocasıyla birlikte katıldığı hamilelik dersleri ve jimnastik kurslarından sonra artık neyi nasıl çözümleyebileceğini iyice öğrenmişti. Bu bilinçle şiddetli sancılara dudaklarındaki tebessümle katlanabiliyordu. Sevimli "Sevim bebek" ona merhaba demek üzereydi, onu kucağına almak için paniklemeden gereğini yapacaktı.

Kocasına ulaşabileceği telefon numarasını kaydettiği telefon numarasını telefon etajerinin çekmecesindeki not pusulalarının içinden bulmaya çalıştı. Doğumuna az bir süre kala zorunlu bir iş gezisi için iki günlüğüne İstanbul'a gitmesi gerektiğini söyleyerek onu yalnız bırakan kocasına, doğumuna henüz on gün olduğunu düşünerek anlayış göstermişti. Fakat hesapları tutmamış ve işte, kocası İstanbul'da iken doğum saati de gelmişti. Not aldığı telefon numarasını buldu. Çevirdi. Otel santralının kocasının odasına bağladığı telefonu defalarca çaldırdı. Bu zor anında kocasının sesini duymaya çok ihtiyacı vardı. Telefonu bir açan olmadı. Kocasının, akşamın bu saatinde odasında bulunmamasını anlamlandıramayarak kaygılanmaya başladı. Belki otelin lokantasında akşam yemeği yiyordur diye düşünerek numarayı yeniden çevirerek danışmaya bağlandı. Onun otelde bulunmadığını, oda anahtarının halen danışmada bulunduğunu öğrendi ve daha çok kaygılanmaya başladı. Telefon hattı danışmadan tekrar santrala dönünce, santral memuru ona not bırakıp bırakmayacağını sordu. Santral görevlisine yatacağı özel hastanenin santral numarasını ve doktorunun cep telefonunun numarasını kaydettirerek, kocasının kendisini gelir gelmez aramasını söyledi. Bu not kendisine ulaştığında kocasının düşeceği telaşı hayal ederek, bu zor döneminde yanında bulunmadığı için bu cezanın onun için hafif bile kaldığını düşündü.

 Bu duygu kırıklığıyla ağlamaklı olduysa da kendini tutup ağlamamaya çalıştı. İlk hamile kalışında kocasıyla yaşadıkları mutluluğu anımsayarak gülümsedi.

Hamile kaldıktan sonraki günlerde o ilk mutluluğun yerini alan kaygılanmaları yaşamaya başladı. Sık sık, bu hamilelik yüzünden başına kötü bir şeyler gelebileceğini hisseder olmuştu. Kocası İstanbul'a gideceğini söyleyerek gittiğinde de aynı hisleri duyumsamıştı. Kocası ise onun boş yere endişelendiğini ve şunun şurasında iki gece sonra dönmüş olacağını söylemişti.

Telefonu elinden bırakmadan, hemen doktorunu aradı. Doktor, uzun uzun çaldırdığı telefona neşeli bir sesle yanıt verdi. Sancılardan bahseder bahsetmez, doktor ona hemen hastaneye gitmesi gerektiğini söyledi. Kendisi de orada olacaktı. ,

"Tamam, dedi; komşum arabasıyla getirecek, onu hemen arayacağım."

Doktor, şaşırarak, "eşin getirmeyecek mi?" diye sordu.

"Yok... O, önemli bir işi çıktı, İstanbul'a gitti. Yarın sabah dönecek."

"Desenenize, doğuma katılamayacak! Döndüğünde ona küçük bir sürprizimiz olacak. Şimdi, sakın paniğe kapılma. Her şey yolunda.»

«Doktor bey,» diye ekledi duraksayarak. «Kocam yanımda olmadığına göre tüm bunları tek başıma göğüsleyecek kadar güçlü hissetmiyorum kendimi. Bebeğe zarar verecek bir şey yapmak istemem..."

«Boşuna kaygılanıp üzülme. Bir an önce hastaneye gel; ben her şeyin çaresine bakacağım."

Doktora teşekkür edip telefonu kapattıktan sonra dudaklarını ısırırken, yeni bir dönem başlamakta olduğunu sezinliyordu. Endişelenecek bir şey yok, dedi sert bir şekilde kendi kendine. Hastaneye bir an önce gitmesi gerekiyordu. Zamanı azdı. Daha sonrası için de doktoru nasılsa her şeyi halledecekti.

Normal bir doğumun dışında bir başka beklentiye düşmek gereksizdi. Bebeğinin sağlıklı olduğunu biliyordu; bunu aylar öncesinden öğrenebilmişti. Test sonuçları son derece olumluydu; karnındaki bebek sağlıklı ve normal bir kız çocuğuydu. Bunu öğrendikleri ilk günlerde bebeğin odasını baştan aşağı pembeye boyamışlar ve bebeğe kocasının annesinin adını koymaya bilev karar vermişlerdi.

Bir kez daha telefon ederek karşı dairedeki arkadaşını aradı.

"Vakit geldi," dedi ona.

Arkadaşı da "hemen geliyorum," diyerek telefonu telaşla kapattı.

Telefonun başından ayrılarak yatak odasına gitti. Orada hazır tuttuğu doğum çantasını aldı. Dışarıdan yükselen gürültülü bir gök gürlemesiyle irkildi. Yağmur başlamış olmalıydı. Kasım ayının onikisiydi ve havalar epeydir soğumuştu, yağmur yağması da normal sayılırdı. Sadece tam da onun hastaneye gideceği ana denk gelmesiydi canını sıkan. Oda camından dışarı baktığında batmakta olan güneşin ufuktaki kızıllığını gördü. Az önceki gök gürlemesini yapan kara bulutların arasından süzülüp gelen şiddetli bir yıldırım ışıltısıyla bir an her yan aydınlandı; sonra o kara bulutlar ufuktaki kızıllığı kapatarak gökyüzünü zifiri karanlığa gömdüler.

Elindeki çantayla oturma odasına geçip kanepeye oturduğu an dış kapının zili çalmaya başladı. Arkadaşı onu almaya gelmişti. Sevindi. Böylelikle bundan sonraki sancılar başlamadan önce hastanede olabilecekti.

Evin pencerelerini titreten bir rüzgârı duyumsadığında endişe tüm benliğini sardı. Yağmur şiddetliydi. Batıl inançları olan biri sayılmazdı ama çok da korkuyordu. Bu fırtına, kocasının iş yolculuğu, hesap ettiklerinden daha önce gelen doğum, tüm bu zamanlamalar ister istemez batıl inanç­larını depreştiriyordu. Komşusuna kapıyı açmak için giderken gözyaşlarını salıverdi. Uzandı, kapı kolunu açmak için hamle yaptı. Tam da o an, çok şiddetli bir gürültüyle beraber ev ayaklarının altında kaymaya başladı. Saat on sekiz elli yediydi.

 

( Saat On Sekiz Elli Yediydi... başlıklı yazı AliKemal tarafından 16.04.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.