İster ünlü ol ister sıradan biri
İster zengin ol ister fukara biri
Ne olursan ol annesin anne kadın
Erkeğe muhtaç bulmalısın erini
Annelik, dünyanın en zor işi…
Çocuk uğruna nefsine dur diyen, evliya sabrı sahibi! Ne aynalara küsmez
hamileyken, nede hamal gibi hisseder çocuğunu taşırken… Sevgiyle akarken!
Annedir doyurucu, her ortamda koruyucu, göze alır uğruna orucu… Uyusun da
büyüsün yeter ki! Örterken tenini, unutmaz örtmeyi çocuğunun ayıbını, teslim
olmuş bilmeden gaybını, başı dik! Anne işte, yazmaya kalem doymaz, çocuğuna her
şeyi yapan, asla bunu yapmaktan da usanmaz!
Çocuk ele karışır
Başka âlemde yarışır
Anne onsuzluğa alışır
Anıları teselli, ah yaşlılık
Dört duvarlar ona zindan, belki
bir iki saksıda dost yemyeşil fidan, sallanır gibi sandalyede tek başına kalmış
hakan, bir iki damla gözyaşı hasret kokarken ufuklara dalar… Hayaldir ona
koşan, anneciğim diye yanağına buse buse konduran, hasret ya çocuğuna bugün
yine, yemeden içmeden kesilmiş, olur onu gül gibi solduran!
Her şeyi vardır, kimseye muhtaç
değildir. Maddenin ölümcül haykırışı her ana sığarken, kahkahaları ile alay
ederken, deprem gürültüsü ile etrafını sararken, kızgın lavları ile tenini
yakarken, imdat eder çocuğundan kırıntı sevgiye! Hatırlanmalıdır, belki bir
telefon etmesini, belki bir mesaj göndermesini, beklemektedir kendisi gelmese
bile… Gözleri kapıda, saniyeleri sayar gibi dalgın, eşyalar dağınık-çocuğu
olmayınca umursamaz bugün yine…
Annenin her gözyaşı, şeytanın
gülüşüdür insanlığa. Hatırlanmayan anneler, ancak zalimleşen çocukların
dünyasını çizer tuvallerde, elinde taş, bıçak, tabanca… Yüreğinde kin, nefret,
haset… Ya öldüren olur ya dünyanın var olmasını durduran savaşlarda,
cinayetlerde, terörde, yok edici hislerde! Annelerini hatırlamayan, duygularını
satmış, macera adına yıkmaya hazır kalplerde!
Ne o anne sevgiye hasretliği yok
edemez, ne o çocuklar şerri…
Oysa anne sevgiyle büyütmüş, dünya
ilminin en güzellerini seçerek öğretmiş, ne hayallerle ona emek verip ömrünü
tüketmiş! Tapar gibi verdiği, hiçbir kusurunu görmediği saf sevgi miydi
karşılıksız verdiği! O görmediği, umursamadığı, acıtmadığı yerden işlenmiş bir
toplum mu o canavarı üretmişti… Hayır, sadece maneviyattan yoksun sadece maddi
dünya üzerine kurulu öğretiler çocuğu değiştirmiş, değiştirmişler…
Anne, günümüzde hep yalnız kadın
yaşlandığında! Sevgiye muhtaç… Belki huzurevinde, belki tatil memleketinde,
belki tek başına evde! Çocuklar ise, topluma zarar veren macera peşinde, aile
olamamış-boşanmış, şer avuntularda geçmişini, ana-babasını unutma derdinde, ya
trafik kazası kurbanı ya da kazayı yapanı, maddeye tapan yollarda, her kötü
haberin manşetindeler… O çocuklar annelerinin geçmişinden daha kötü yaşamlarda,
telef olup gitmekteler!
Anneler Hz Hatice, Hz Meryem, Hz
Hacer anamız gibi Allah’a teslim olsaydı, çocukları peygamber ahlakı ile
topluma sadece huzur veren, yapıcı davranan, Allah’a samimi kulluğu ile halife
olan evlatlar olurdu. Eğer anneler sevgiyi Allah’tan alıp, çocuklarına
verselerdi, verebilselerdi… Sevginin cenneti olurdu şu dünya, sadece aşk var
olurdu kalplerde! Anneler böylesi muhteşem örnekleri okumalı, tanımalı,
yaşatmalı alıp verdiği nefesinde, her an! Anneler onları yaşayıp yaşattıkça
medeniyet altın çağını yaşar memleketimde!
Boşuna denmemiş bu maneviyatı
zengin annelere, “Cennet annelerin ayakları altındadır.” hadisi…
Saffet Kuramaz