İnsan Allah’ın yolu yerine içip sızmayı, bedenini uyuşturup uyumayı, heyecan duygusu tatmak için günahı yeğliyor. İnsan Allah’a isyan etmek için doğmuş sanki…
Ancak, bu isyan eden insana gökten yağmur yağmaya, yeşilin oksijen yaymasıyla insanların yaşamasına sağlayacak bir doğa görevini yapmaya devam ediyor. Sanki, bu bedava gelişen görüntünün bir manası yok insan gözünde… Parası olmazsa kimsenin bir şey vermediği ve bedel ödediği dünyada bu doğa olayın karşılıksız verilişi hakkında kimsenin düşündüğü de yok. İnsan neden doğuyor, büyüyor ve yaşlanıyor… Neden ölüyor! Bu döngüyü tanıyan insan çok az düşünüyor. Kim güçlüyse diğerine zalim oluyor. Adeta nefes aldırmıyor…
Bir varmış bir yokmuş… insan aynı, ihtiyaçları aynı, günahı seçmekte ki hüneri de aynı… Hayal kuran ve hayaline ulaşmak için çırpınan, ancak parasızlıktan ve savlarını anlatamamaktan yıpranmış birisi yaşarmış bu diyarda… Zamanı en iyi kullanıp, ulaşımda enerjiyi ve giderini en aza indirerek gerçekleştirmek ise en büyük hayaliymiş. Bunu nasıl yapabileceğini her gün düşünürmüş. Hani gökte uçan otomobil, otobüs, yahut kollarını kanada çevirecek motor … Her şeyi düşünüyormuş.
Akan ırmaklar ilgisini çekiyormuş. Rafting yapan ve zamanla hızlanan botları düşünür olmuş. İşin kötüsü ırmak çılgınca bir süre akıyor ve her yerde de böylesi görüntü olmuyor diyordu. Üstelik öyle yerler dolaşıyor ki, zaman kazanmak şöyle dursun akışı uzunca bir zaman alıyor diyordu. Kısa mesafeler için her an kullanılabilse de bu mecburi ihtiyaç insanın hayatına lüks katmıyor diyordu.
Sonra toprağı eşen ve toprağın altında yaşayan sürüngenleri düşünür oldu. Toprağı o kadar kolay eşiyorlardı ki ve üstelik yumuşak toprağın nerede olduğunu en iyi biliyorlardı. Sonra şöyle düşündü, “Toprağı hızla kazmak, belki 20 metre aşağıdan başlayarak ve toprağa eğim vererek devam etmek!” bu tünelin içinde su olursa akmaya devam eder, varış noktasında sonra aynı paralelede geriye doğru bu devam eder. Döngüyle suda bir azalma olmaz. Güneş etkilemediği, sıcaklığın olmadığı varsayımıyla bu gerçekleşebilir diyordu. Tüneli kazarken çıkan toprak küçük bir boruyla yukarıya doğru püskürtülebilirdi. İçine konacak bir taşıyıcı sürtünme olmadan akış yönünde gidecekti. Hız yavaşlamaya başladığında bir çıkış noktasına geldiklerini anlayacaklar ve isterlerse oradan yukarıya bir su değirmeni mantığı ile yükselerek yukarıya çıkacaklar… Hiç bir enerji harcamadan bu döngü sürdürülebilir olabilirdi. Düşünsenize yerin altından taşınınıyorsunuz ve çok az bir parayla istediğiniz yöne gidebiliyorsunuz. Bir hayal işte… Bir varmış bir yokmuş…
Madem diyordu bir yerden diğerine bir kabin gerekiyor, bu kabin ışınlama şeklinde taşımayı sağlayabilir miydi. Bu hayalde tek pürüz insan bedeni ve eşya da … Hızla giderken sürtünmeyle yanan ve alevle paramparça olan eşya! Demek ki eşyadan kurtulmak gerek, bedenden de. İşte o zaman ışınlanma yahut bu gözün bile seçemediği ruhun hareketi olacaktır ki… Kim bilir ne kadar hız yapacak ve istediği hedefe varacaktır. İnsan bedenden nasıl çıkacak ve tekrar bedenine dönecek ki? Yahut gittiği yerde bedensiz nasıl bir iletişim kuracak, varlığını gösterecek ve alışılagelmiş dünya hayatını devam ettirecek ki? Her soruyu tahtaya yazıp, ona göre bir çözüm aramak… Ancak insan sadece öldüğünde bedeninde çıkıyor ve bir daha bedenine dönemiyor ki?
Bilim ancak düşünerek, sorgulayarak çözüm üretilen bir sevda. Bu olmuyor diye vaz geçmek, bilimin varlığını yok saymak olsa gerek. Hakikatı aramak, çölde su aramak yahut çölde mecnun olmaktan farksız. İnsan yanmadan, acı çekmeden, sabırlı olmadan doğal bir sonuca ve insanlığa hizmete varamıyor. Aslında bu kadar mirasyedi yaşayan insanlığa yeni bir hizmet sunmaya gerek var mı? Onların arsızlığını ve isyan edişini daha artıcak bu sonuçta. Her ne olursa olsun, kişi kendi üzerine düşeni yapmazsa, o da insanlıktan çıkmaz mı diyordu diğer yandan. Herkesin Rabbi aynı, Merhamet edende O… Ben kendimden sorumluyum ve amelimden… Ben gerçeğe ulaşmak için donanımlıyım ve bunu gerçekleştirmek için çabalamalıyım. Bu sanırım varlıkla yokluğun savaşı olsa gerek. Ben varsam yok olana kadar çabalamalıyım.
Bilim gerçeği arayış, Mevlaya varış… Var olup, gizlenmiş gerçeği ortaya çıkarış. Dünya bulmacasında yeni bir döngüyü ortaya çıkarma. Kendimizi göstermek için, sırrımızı yansıtmak için bir fırsat belki de…
Saffet Kuramaz