Aykırılıkların
nizamında engin varoluş rüzgârları pekiştirmekte uçuşan duygu ötesi
bilinçsizliğim had safhada, bilincin karmaşık varlığını imlerken, bilinmedik
bir zafer kazanımında yine nidalara karışırken gök kubbe.
Soyut imgelerin tehdit
ettiği somut gerçekçiliği yine zıpkın misali tümlerken göreceli kuraklığını
sevda tarlalarının…
Duygular yonttukça katı
benlikleri, aşk ile evrildikçe insan hegemonyası ve sığındığım kollarla teselli
babında zaman zaman bıçaklansam da sırtımdan.
Ölümlü güncemin ölümsüz
izleklerinde vuku bulan üç beş cümle ile girizgâhında şu anlık hitabet ile
sunarken, evrenin gerçekçiliğinden çıkıp yola, rast geldiğim en pervasız
varlıkta tümlenme ihtiyacım ile sarpa sarmak, gömülü hezeyanlarım tırtıklarken
yaşama sevincimi.
En aykırı zaman
diliminden sesleniyorum, sessizliğimin mabedinde yoldaş imgelerin tezahüratı
çınlatırken zihnimi, görünmez peşrevinde peşkeş çekilen ruhum, acımasızlığında
dünyanın, örgütsel bir var oluş sancısı ile her yeni gün doğduğum ve
yetmezmişçesine gün bitiminde doğurmakla mükellef kılındığım o görünmez
T-cetveli.
Hangi hutbe ise
sığındığım, göreceliğinde beynamaz zafiyetler kıyıma tabi tutmuşken benliğimi
ve her ne sebeple olduğunu kestiremesem de kıyama durmaktan bir an bile geri
duramadığım.
Kurgulu saatim ki milat
bildiğim hangi günden bana hatıraysa ve kurmaca sevda masallarına inanmayı
bırakalı ama her nasılsa aşk’a düşmek iken en vazgeçilmezim.
Beşeri bir aşk’a
düşmüşken yolum, deme gafleti ile perdeli gözlerim karanlıktan alamazken
kendini.
Perdeli tahakkümlerde
kaybolmuşluğum…
Zifiri karanlıkta
boğulmuşluğum…
O hezimet yüklü
sakıncaları ile bertaraf edilmeye çalışılan yaşama sevincim.
İçimde ukde kalan
nicesi.
Çalıntı mizaçların efkârı
düştü düşeli üzerime belki de ölü toprağı serilmiş buklelerinde yol alırken
aklımın karışıklığı.
Sevmeye meylettiğim ilk
gün olmadı mı miladım?
Senden duyduğum o nida
idi, evrilmemiş aklımın saklı çocuk gülüşü ki ilk anne dediğimde belli ki
aklımın sisinde bugün bile ilk kez görücüye çıkmışken heyecan yüklü varlıkların
sunumu ile gök kubbe bile seyrindeyken iç dökümümü, tek yürek olmuş eşrafımla
çepeçevre çevrildiğim.
Dağınık imlerin tehdit
yüklü öfkesine maruz kalmadan, dönerken yeniden başa.
Yoksa sonu mu,
demeliyim o hitabet yüklü terennümde kısılmışlığım?
Öyle ya, esrik yüklü
gülüşler fazlasıyla metazori ve devingen tesellilerde ödemekle yükümlü olduğum
kefaret…
Öylesine bir günün
sıradanlığı müdahil edilmiş üzüncün coğrafyasında, hangi aklı evvel tümce ise,
doğurgan bir edimde, bir sonrakini telaffuz etmekten kendimi alamadığım.
Yine de demem o ki:
Sen, bakma bana anne ve bil ki teselli amaçlı bir söylem değil zikretmekten
kendimi alamazken.
Muhabbet erbabı ki ise
ve sevgi sözcüğünü kayıtlarından çıkarmış her ne kadar diline pelesenk olan,
ruhuna işlememişken…
Öyle ya, senin dışında
kim sevdi beni gerçekçi gerekçelerini bir bir sıralayıp bir saniye sonrasında
kayıplara karışmışken?
Yanımda iken bile
uzağımda.
Uzak kalıp, ruhuma
işleyen nadide sevinçlerimin tesellisi bil sen yine de.
Daha demin rastlaştığım
bir sorunun cevabını veremezken, bulup buluşturacağım gönülsüz bir sevince mi dâhil
olacağımı sanıyorsun durduk yerde? Hele ki soytarı bakışlarda, kanayan yürek
sesimin efkârı hiç söylemedim farz et, sen!
Gün, dünsüz bir ömrü yâd
edememenin verdiği hezeyanla kırparken kayıp yıldızımı yoksa senin yıldızın mı
demeliydim belki de ön ismimdeki o buruk yıldızdır, yıllar evvel toprağına
kavuşmuş o küçücük kız çocuğu yani hiç tanıma fırsatına nail olmadığım Yıldız
Halam. Kim derdi ki, durduk yerde onu anacağım? Yeri gelmişken niceleri erken
vakitlerde göç etmiş…
Ya, bana ne demeli?
Ait olmadığım şu
düzende mademki yer bulamamışım o zaman tek sureye sığdıramadığım niyazımda mı
saklı tutsan ölü sevinçlerimi? Belki de çalamadıkları çocuk yanım…
Beylik bir söylence
çoğunun nazarında ki çocukluğumuza doyamamaktan ziyade esefle kınıyoruz
kendimizi. Ne vardı büyüyecek?
Reşit bir ömrün
güncesinde mademki hala takılıyım o yıllara, eminim ki Freud’un ruhu oldukça
huzur yüklüdür yine de fazlasıyla sapkın bir teorinin mimlediği hangi kayıp
evrem ise, çocuk benliğimin esaretinde, şu hayat mücadelem…
Sakıncalarını mademki
hibe ettim düne ve mademki tek tek astım kırpık yıldızları…
İçim rahat uyuyabilirim
bu gece hele ki başımı yasladığım göğsünde sen silerken yaşlarımı.
Ben ağlamaya razıyım
anne üstelik istemsiz yeter ki sen yanımda ol.
Dünden miras bir gülüşü
bırakıyorum sıcak avuçlarına.
Yaşlarım asla yasım
değil bilakis yaşadığımın ve duygularımın en canlı kanıtı.
Anneler günün kutlu
olsun canım annem.
Varlığım dışında sana
vereceğim tek hediye, gözlerinde saklı o çocuk gülüşüm.
Yıldız Gülüm.