Morgda Komiser Sipahi’nin bulunduğu oda diye gösterilen odaya girdiğimde manzara gerçekten dehşet vericiydi. Ortada iki adet masa vardı ve masalardan birinde paramparça edilmiş bir ceset duruyordu. Fakat ilginç olan o masa değil öteki masaydı. Çünkü öteki masada üç erkek, bir bayan oturmuş kağıt oynuyorlardı. Bayanın sırtı bana dönüktü. Erkeklerden yüzü bana dönük olanın göğsünde ise ‘’Adli Tıp Uzmanı Ord. Prof Rıfkı’’ yazıyordu ve bu dört kişi o anda rıfkı oynuyorlardı.

Bilmem bilir misiniz mesela Afyon ve çevresinde çok oynanır bu rıfkı. Yanlış bilmiyorsam king denen kağıt oyunun bir diğer adıdır ve o yörelerde rıfkı olarak bilinir.

Vatandaşlar o kadar dalmışlar ki oyuna aynı masanın bir kenarında duran külçe kıyma bile bu oyunun heyecanını engellemiyor. Yani masada aslında beşinci bir kişi daha var ki o kişi kim bilir kim tarafından tam bir satır kıyması haline getirilmiş.Ayrıca tüm sakatatları yine masada. Yani dalak, karaciğer, akciğer, mumbarlık kalın bağırsak, kokoreçlik ince bağırsaklar, şırdan, işkembe, damardan tuzlama ne ararsan var. 

Usulca yaklaştım masaya iyice. O anda arkası bana dönük olan kadın ‘’El almaz’’ dedi. Kağıtlara baktım ı ıh..’’El almaz’’ olmamalıydı. Yavaşça kulağına eğildim ‘’ Yanlış karar…Trepli demeniz lazımdı bu ele.’’ 

Kadın hemen döndü. Aman ya Rabbim. Bu nasıl bir afetti böyle. Gözler Türkan Şoray, yanağındaki şark çıbanı izi tıpkı İzzet Altınmeşe, Dudaklar Angelina Joly, bıyıklar Adolf Hitler…Yani yıllardır hayalini kurduğum kadın modeli. İlle de o sağ yanağındaki şark çıbanı izi… Tüm taciz ve tecavüz damarlarım kabarsa da kendimi tutmalıydım. 

Kadın bana döndü ve 

-Talat Bey?

Olamaz…Tam bir şok. Bu sesss. Evet bu ses biraz önce konuştuğum baş komiser Sipahi’nin sesi.

-Şeyy af edersiniz ben baş komiser Sipahi Bey ile görüşecektim. Bir ceset kimlik tespiti durumu vardı da. 

Afet, şuh bir kahkaha attı. O kahkahasıyla birlikte yanağındaki şark çıbanı izi daha da belirgin hale geldiğinde resmen eridiğimi söylememe gerek yok tabii ki. Yahu bir tarafta paramparça bir ceset, bir tarafta kıyma haline gelmiş bir insan kütlesi varken kalbimim böyle Ramazan davulu gibi gümbürdemeye başlaması resmen sapıklıktı ama şimdi Allah’ın bildiğini niçin kuldan saklayayım ki kadına o anda vurulmuştum

-Ha ha haaaaa. Siz de beni erkek sandınız değil mi? Baş komiser Sipahi benim. 

-Şeyyy. Sipahi baş komiserim. Bu sipahi tımarlı sipahi mi?

Sipahiciğim şaşırdı önce. Sonra anladı.

-Rahmetli babam at yetiştirirdi de. Erkek evladı olmayınca bana Sipahi adını vermiş. 

-Hımm anladım. Benim babam da atlara meraklıydı. O bakımdan benim adım Talat’tır. Kardeşlerim de Suat, Fuat, Rıfat, Vedat olarak sıralanır. En küçük kız kardeşimin adı da Finat’tır. 

-Neyse Talat Bey. Geç de olsa geldiniz ya sonunda. Şu cesede bir bakın bakalım sizin eski eşiniz Şayeste mi?

Beni kolumdan tutarak ikinci masaya doğru götürürken usulca sordu.

-Bakın ceset çok kötü halde. Bayılıp mayılacaksanız acil ekibini çağırayım odaya.

Cesaretle cevap verdim. 

-O konuda merak etmeyin. Mesleğim icabı çok ceset gördüm. Bayılmam.

Güzel gözlüm merakla sordu.

-Ne iş yaparsınız ki?

- Ben arkeologum efendim. Kazı filan yaparken sık sık karşımıza bir ya da birkaç ceset çıkar. Hatta toplu mezarlar filan da buluruz bazen. Zevkli bir iştir anlayacağınız.

-Anladım.. İyi o zaman bakın bakalım bu ceset Şayeste Hanımın cesedi mi?

Tam cesedin başına vardım ki şakk diye elektrikler kesildi. Her taraf zifiri karanlık. İşte o karanlık içinde canhıraş bir feryat tüylerimi diken diken etti.

- Hangi haysiyetsiz benim memelerimi elledi ulannn.

Bu, baş komiser Sipahi’nin sesiydi. Belli ki odada bir sapık vardı ve karanlıktan istifade kadıncağızın memelerini ellemişti.

El yordamı ile muhtemel sapığın kim olduğunu anlamaya çalışırken baş komiser Sipahi bir kez daha feci bir çığlık attı ki morg odası tam bir dehşet evine dönüştü bu çığlıkla.

-Ulan o kalçalarıma dokunanı bir yakalarsam Filistin askısında inim inim inletmezsem bana da baş komiser Sipahi demesinler.

İşte o anda elektrikler geldi. Ben öfkeyle Rıfkı’ya baktım.

-Ulan yaşından başından utan. Terbiyesiz herif. 

Rıfkı mahçup bir şekilde boynunu büktü.

-Vallahi billahi ben değilim. 

Odadaki diğer erkekler yani asistanlar da ‘’ Ekmek musaf çarpsın ki ben değilim’’ diye yemin ettiler. Ben ise ulu orta yemin etmeyi hiç bir zaman uygun bulmadığım için sesimi çıkarmadım. 

Evet ortam yine aydınlandığına göre bu basit teferruatın üzerinde fazla durmaya gerek yoktu. Rıfkı parçalanmış cesedin üzerindeki kandan kıpkızıl olan beyaz örtüyü kaldırarak tüm manzarayı olduğu gibi gözlerimizin önüne serdi. 

Manzara gerçekten de korkunçtu.

Tam leğen kemikleri hizasından kesilmiş iki adet ayak, köprücük kemiği ile tüm köprü bağlantıları koparılmış iki kol, bir adet gövde ve kestane rengi saçları kıpkızıl kana bulanmış bir kafa…

Komiser Sipahi merakla yüzüme bakıyor ve benim ne diyeceğimi bekliyordu.

-Komiserim işin doğrusu her kim yapmışsa temiz iş çıkarmış. Yani kesim işini oldukça profesyonel olarak halletmiş. Dikkat ederseniz kemiklerde hiç bir kırılma yok. Yani bu durumda balta ve satır kullanılmamış.

Sipahiciğim kızdı galiba.

-Yahu be adam işin o kısmı bizim konumuz. Sen cesedi tespit etmeye bak. Senin eski eşin mi bu?

-Valla komiserim bu şekliyle benim eski eşe benzemiyor. Şu yüzüne düşen saçları kaldırırsak sanırım daha net bir şey söyleyebilirim.

Rıfkı ve asistanlar cesedin kafa kısmındaki saçları toparlayıp geriye attıklarında artık emindim.

-Evet Şayeste bu.

Sipahi merakla sordu?

-Eminsin değil mi?

-Evet kesinlikle eminim. Dikkat ederseniz çenesi açık. Şayeste’nin de işte böyle çenesi hiç kapanmazdı. Bu kafa kesinlikle Şayestenin kafası. Ayrıca yine dikkat ederseniz gözleri de açık. 

- Yani? 

- Şayeste çok gözü açık bir kadındı ve ayrıca hiç gözü doymazdı.

-Beyefendi şimdi ölünün arkasından dedikodu yapmayalım lütfen. Yani kısa ve özet olarak bu ceset Şayeste hanım’ın cesedi diyorsunuz öyle mi?

-Evet kesinlikle onun cesedi. 

-Hiç de üzgün görünmüyorsunuz bakıyorum. Hatta sevinmiş gibi bir haliniz var.

-Yok..Aslında içim kan ağlıyor ama siz tabii ki içimi göremediğiniz için olayın farkında değilsiniz.

Sipahi dışarıdan iki polis çağırdı. Bu arada adli tıp görevlileri de geldiler ve bir başka odada cesedin Şayeste’ye ait olduğuna dair tutanak tutuldu. Altını imzaladık ve hep birlikte morgdan dışarı çıktık.

Dışarı çıkar çıkmaz Sipahi hafifçe tebessüm ederek sordu 

-Eski eşinizin telefonunun niçin bende olduğunu sormuyorsunuz bakıyorum? 

Yüzümde pembe bir mahcubiyetle cevap verdim:

-Artık önemi kalmadı. Neticede bir bayanın elindeymiş. Hem de sizin kadar güzel ve zarif bir bayanın elinde.

Bu sefer de baş komiser Sipahi’nin yanakları pembeleşti. Belli ki ona kompliman yapmam hoşuna gitmişti. 

-Neyse Talat bey. Şimdi benimle merkeze geliyorsunuz.

Morgda o dehşet evinde en ufak bir heyecan duymayan ben ‘’Merkez’’ lafını duyunca gerildim. Çünkü taa çocukluğumda tuvalet kapıları arkasında o merkezin nasıl bir yer olduğu şu veciz sözlerle net bir şekilde ifade edilirdi: ‘’ Yazı yazma helaya, başın girer belaya, götürürler merkeze, öptürürler herkeze’’ gerçi bu yazımda ‘’ Herkez’’ gibi bir imla hatası olup onun aslında ‘’Herkes’’ diye yazılması gerekse de netice olarak yine de merkez hakkında bir fikir sahibi ediyordu insanları. 

-Şeyyy. Merkeze gelmesine gelirim ama bir şartım var: Herkese öptürmeyin ne olur.

Sipahi tekrar şuh bir kahkaha atarak şark çıbanının bütün güzelliğini ortaya çıkardı.

-Ha ha haaaaa. Merak etmeyin Talat Bey. Sizi sadece ben öpeceğim.

Aman Allahım. Beni öpecek ha. O an sevinçten ölebilirdim. O neş’eyle başımı yukarı kaldırıp ‘’Oleeeeyy ‘’ diye bağırdığım anda bir ak güvercin tam ağzımın orta yerine bıraktı kakasını. Yani talih kuşu kafama değil resmen ağzıma etmişti. Bu gün benim çok şanslı bir günümdü.

Birlikte bir polis arabasına binerek Vatan Caddesindeki Emniyet Müdürlüğü binasına geldik ve kapısında ‘’ İşte o çok merak ettiğiniz merkez burası ‘’ yazılı bir odaya girdik. Odada bir masa, yukarıdan sallanan bir ampul ve oldukça geniş bir ayna vardı. 

Komiser Sipahi beni odaya soktuktan sonra ‘’ ben şu gördüğün aynanın arkasında olacağım. Birazdan buraya gelecek olan bir arkadaşım da sana sorular soracak. Sorulara makul ve mantıklı cevaplar ver. Evet ya da hayır kelimelerini kullanma ve de hepsinden önemlisi kafanı emme basma tulumba gibi aşağı yukarı sallamak yok. Şimdi İzmir Marşıyla arkadaşım gelip sorguya başlayacak, sorgu bitince Mehter Marşıyla yollayacağız seni. Anlaşılmayan bir şey var mı?

-Şeyyy Avukatım ne olacak? 

-Haa avukat..Yani sessiz kalma hakkına sahipsin, konuştuğun her şey aleyhine delil olabilir. Avukat tutacak paran yoksa sana barodan bir avukat bulalım olayı… Sen boş ver onları. Koskoca eşek kadar adamsın. Kendi kendini savunamayacak mısın?

-Yaaaaniiii… Evet haklısın. Eh madem başlayalım.

Az sonra Baş komiser Sipahi odadan çıktı ve İzmir Marşı eşliğinde odaya gözleri çelik gibi bakan, kafası ise tamamen anadan üryan bir vatandaş girdi ve kendisini tanıttı.

-Ben baş komiser yardımcısı Sezai. Memleket Zara, gözlerim kara, beni sokma zora, aksi takdirde sille tokat fora. Anlaştık mı?

Hımmm belli ki iyi polis, kötü polis durumu yapıyorlardı. Bu numaraları yiyecek göz yoktu bende elbette. Lakin fena halde de içerlemiştim. Hani beni Sipahi öpecekti. Bu Sezai’yi nereden çıkardı şimdi. 

-Tamam komiserim. Anlaştık.

Sezai komiser tam tepemdeki lambayı yaktı. Ben hemen atıldım.

- Komiserim o lambayı yakmasanız ha? Boşuna elektrik israfı. Hem kafanız sayesinde ortalık pırıl pırıl. Ne gerek var ki?

Allah Allah… Bu Sezai de asabi bir adam galiba.

-Kardeşim. Arıza mısın sen? Ulan hiç mi polisiye film seyretmedin. İşin raconu o. Hele dur bakalım. Daha etrafında dönmeye başlayacağım.

-Şeyyy. Komserim elimdeki mısır bitti. Koçanını atabileceğim bir çöp kutusu bulunur mu burada?

O ana kadar elimdeki mısırın farkında olmayan Sezai komiser gülmeye başladı.

-O koçanı sakın bir yerlere atma. Her an lazım olabilir.

-Her an lazım olabilir mi? Niye ki?

-Sorgu başlasın anlarsın nasılsa. Ha ha haaaaaa.

Resmen çatmıştım… Anlaşılan bu Seza bayağı dişli ve işinde uzmandı ama bana sökmezdi tabii ki. O değil de mısır koçanı ne işe yarıyordu acaba? Seyrettiğim hiç filmde böyle bir olay yoktu. Neyse, nasılsa sorgu başlayınca öğrenecektim

Tam karşımda durdu ve hiddetle bağırdı.

-Haydi öt bakalım.

Hayatta en güzel yaptığım şeydir hayvan taklitleri. Hemen başladım 

-Ü ürü üüüüüüüüü.

Hah bak nasıl da gevşedi. Karnını tuta tuta gülüyor.

-Ha haa haaaaa. Öyle değil. Şimdi söyle bakalım. Zavallı kadıncağızı niçin öldürdün? 
---------------------------------
Valla burada tıkandım. Yeni bir şeyler yumurtlayıncaya kadar bu günlük hoşça kalın. 



( Gerilim- Dehşet- Vahşet –hüzün- Aşk Ve Komedi. 2. Bölüm. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 23.10.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu