VATİKAN’DAKİ
TÜRK CASUSU KARDİNAL ARAP MAHMUT’TAN HACI
WİLHELM’E BİZİM GİZLİ
MÜSLÜMANLARIMIZ(!) 1. BÖLÜM.
Efendim, bilindiği gibi
Barack Obama ABD ye başkan
olarak seçilince biz
Türk Milleti pek
sevinmiş, pek bi
memnun olmuştuk. Çünkü
ABD nin ilk siyah derili
Başkanı Müslümandı(!) Hele hele adının
başında bir de
Hüseyin olması dolayısıyla
adamın seceresini getirip Türklere
dayadık. Hiç unutmam
o günlerde Barack
Obama bizim meşhur
Barak Türklerinden oldu bir
anda. Ataları Kahramanmaraş’ta yaşıyorlarken
I. Dünya Savaşı
sırasında Fransızların bu
toprakları işgal etmesi üzerine Kenya’ya kaçmışlarmış
da daha sonra
Hüseyinciğimizin babası
Kenya’da aşiret reisi
bile olmuşmuş.
Hüseyinciğimizin atalarının Fransız işgalinden, niçin yine
Fransız işgalinde olan
bir ülkeye kaçtığını sormak tabii
ki aklımıza gelmedi.
Ama öte taraftan öyle
çok da etkili ve
yetkili ağızlar onun Müslüman
ve Türk olduğunu
söylemedikleri için zamanla çok
da üzerinde duran olmadı.
Daha sonra etkili
ve yetkili ağızlar başka
zât-ı muhteremler için
konuşmaya başladılar. Nazım
Kıbrısi adlı bir
Şeyh İngiliz veliaht Prensi Charles’in
gizli Müslüman olduğunu
açıkladı. O böyle
açıklayınca bizim Püskülîzâde Kadir Efendi
adlı tarihçimiz de olayın
peşine düşmüş ve
Prens Charles’ı takibe
almış. Bakmış adam
her Ramazan ayında
Londra’dan ayrılıyor. Neden?
Çünkü adam oruç
tutuyor. Londra’da kalsa
oruç tuttuğu belli
olacak. O bakımdan
ülkenin ücra bir
köşesine gidiyor. Bu arada
sık sık Şeyh
Nazım’ın yanına gelip el
öpüp Kur’an okuyormuş.
Hatta İngiliz Kraliyet
ailesinden Mason olmayan,
senelerdir Masonların ‘’ Gel
Mason ol ‘’ tekliflerine tek karşı
çıkan bu Prens
Caharles imiş. Kısacası
Prens Caharles bir Müslümanmış.
Daha da sonra Vladimir
Putin çoktı ortaya…Onun
durumu hepsinden müthişti
ve işin acayibi Püskülîzâde Kadir Efendi
de Merhum Yaşar
Nuri Öztürk de
Vladimir Putin’den mümin kokusu
alma konusunda ortak
paydada birleşiyorlardı.
Yaşar Nuri Öztürk
her ne kadar niçin
mümin kokusu aldığını çok
da net açıklamasa
bile Püskülîzâde onu da
açıklıyordu: Putin bir Ramazan
bayramında Müslüman cemaatin
karlar üzerinde namaz
kıldığını görünce ‘’
Bunlara kocaman bir
cami yaptıralım. Olmuyor
böyle, yazık bu
Ümmet-i Muhammed’e’’ Demiş ve Moskova’daki o kocaman
camiyi yaptırmış. Kısaca
Vladimir Putin de
Müslüman.
Eeee çağımızda bu
kadar çok yaşayan
gizli Müslüman yabancı
devlet adamı olduğuna
göre acaba tarihimizde de böyle
gizli ya da açık
Müslüman Devlet adamları
olmuş mu?
Şöyle bir araştırdığım
zaman karşıma ilk çıkan çok
daha değişik bir olay oldu:
Sultan İbrahim döneminde
( Ki bizde İlber Ortaylı
Hoca’nın bile ‘’Asla
deli değildi’’ Demesine rağmen
adamın adı deliye
çıkmıştır. ) adı Mehmet ya
da Mahmut olan
bir Türk casusu Vatikan’a
yerleştirilir.( IV. Murat
döneminde diyenler de
var. ) Bu casus kısa
zamanda kardinalliğe kadar
yükselir. Hatta Öyle ki
eğer papadan önce
ölmemiş olsaymış bir
sonraki papanın o
olacağına kesin gözüyle
bakılıyormuş. İşte bu kardinal
Mahmut seneler boyu
Vatikan’ın tüm sırlarını Osmanlı Devletine
iletmişmiş. Bu adamın casus
olduğu seneler sonra
onun İtalya’daki evini
satın alan birilerinin
evi yıktırdığı zaman
duvarlar içindeki gizli
bölmelerde bulduğu ve
daha sonra altı
cilt kitap haline getirilen
ve şu anda
Fransa’da bulunan mektuplardan
anlaşılmış.
Ancak Mahmut Efendinin
kim olduğu anlaşılamasa
da yani yakayı
ele vermese de
neticede şüpheler oldukça fazlaymış.
Çünkü bu dönemde altında
‘’Bir Türk Casusu ‘’Yazan pek çok mektup
ele geçirilmiş. Ve hatta Papalık. ‘’Ulan
bu sırları bizim buralardan olmayan
birinin bilmesi mümkün değil,
köstebek içimizde’’ Diye düşünerekten Papanın bazı
uygulamalarına şiddetle muhalif
olan Molinas adlı
bir rahibi tutuklatmış ve
akabinde öldürmüşler ama
mektupların ardı arkası
kesilmemiş.
İşte bu noktadan sonra
olay biraz Arapsaçına
döner.Çünkü bu ‘’Türk
Casusu ‘’ kod adlı
ajan’ın Vatikan’dan değil
de Paris’te Kral Lui’nin
sarayından bu mektupları
gönderdiği iddiaları olduğu gibi
Mahmut da Kahire
doğumlu Osmanlı vatandaşı
bir Araptır.
Bizim Arap Mahmut, Kral
Lui’nin sarayına Titus
Durlach Nieski takma adıyla girer
oradan devamlı mektup
yollar Osmanlı ülkesine…
Hatta öyle ki
Kraliçe’nin günde kaç
defa tuvalete gittiğini,
kral ve kraliçenin kimlerle
düşüp kalktığını, her
şeyi yazar.
Veee asıl bomba:
Bu ‘’Türk casusu
daha sonra kim
çıkar biliyor musunuz?
Sıkı durun:
Altında ‘’Türk Casusu’’Yazılı olan
bu mektuplar 1684
yılında kitap haline
getirilince görülür ki
kitabın 6. Cildi
tamamen ünlü Fransız
yazar Daniel Defoe’nun
yazdığı mektuplardan ibarettir. Yani?
Yani ‘’Türk Casusu’’ Daniel
Defoe’nin ta kendisidir.
Daniel Defoe aslında Romanya asıllı olup
bu topraklar Osmanlı
hakimiyetindeyken ailesi buralardan sürülmüştür ve
dahi bu şekilde
sürülenlere devlet ‘’Def-i
Husumet ‘’Demektedir. Yani Defoe
soyadı bu ‘’Def-i
Husumet’’ten gelmektedir. Eh bir
de ben ilave
edeyim: Büyük ihtimal
asıl adı da
Daniel değil Danyal’dır.
Dedim ya
karışık kuruşuk bir
olay. Hatta bu
arada ünlü Matematikçi
ve Fizikçi Isaac Newton’un
da bu Türk
Casusu olduğu söylenir.
Aslında üzerinde biraz
daha araştırma yapılması
gereken bir konu
ama ben çok da fazla
teferruata dalamadım. Zira değişik
kafalardan değişik sesler çıkıyor
bu konuda… Öyle
ki bizim Murat
Bardakçı’nın babası İlhan
Bardakçı’dan, Püskülîzâde Kadir Efendi ‘ye,
ondan Aytuntç Altındal’a, bir yazar
olan Şebnem Şenyener’e
kadar herkes değişik
bir hikaye anlatıyor.
Evet..Asıl konumuz Müslüman
olmuş (!) yabancı devlet
adamlarıydı değil mi?
Şimdi sıkı durun
yine. Çünkü çok
çok tanınan ve
Türkiye’de en cahil insanın
bile en azından
ismen bildiği bir yabancı
devlet büyüğünün gizli Müslümanlığından bahsedeceğim.
‘’Para, para, para’’ Desem
aklınıza kim gelir?
Benim kadar yaşlıysanız
Rüçhan Çamay ya
da Cici Kızlar
gelir ama aynı
zamanda da tabii
ki Napolyon Bonnaparte gelir
değil mi? İşte
bu ‘’ Para, para,
para’’ Özdeyişinin sahibi Napolyon Bonnaperte de
gizli Müslümanmış.(!)
‘’Yok deve’’ dediğinizi
duyar gibiyim ama
öyleymiş işte.
19 Mayıs 1798 sabahı
Toulon’dan demir alan 600 gemilik Fransız donanması, 40 bin asker ile 1 Temmuz
sabahı İskenderiye önlerine ulaştı. Napolyon, askerlerine yol boyunca “Mısır’ın halkı Müslüman’dır. İnançlarına ve âdetlerine hürmet
edin”demişti.
İstanbul’un tayin ettiği Mısır Valisi Ebubekir Paşa’nın işgal karşısında yapacağı pek
birşey yoktu. Mısır, o dönemde Osmanlı toprağı idi ama askerî güç, ülkeye
asırlardır hâkim olan Memlükler’in elinde idi ve Memlük kuvvetleri de Napolyon’un askerleri karşısında bir hayli zayıf kalıyordu.
Napolyon’un
karaya çıktıktan sonraki ilk işi, gemide hazırlatmış olduğu Arapça bir
beyannameyi halka dağıttırmak oldu.
Beyannamede şöyle deniyordu:
“Kafkas dağlarından ve Gürcistan’dan getirilmiş olan Memlükler, dünyanın bu en
güzel yerini çoktan beridir zulüm altında tutuyorlar fakat her şeye kaadir olan
Allah artık bu hükümranlığın son bulmasını emretti.
Ey Mısırlılar! Size, benim buraya dininizi yıkmak için geldiğim söylenecektir.
Bu açık bir yalandır, inanmayınız. Zalimlere benim buraya gasp edilmiş
haklarınızı iade için geldiğimi, Allah’a Memlükler’den daha fazla inandığımı ve
Hazreti Muhammed ile hayranlığımı celbeden Kur’an-ı Kerim’e hürmetkâr olduğumu
söyleyiniz. Nerede verimli arazi, kıymetli elbiseler, güzel esirler ve mükemmel
evler varsa, hepsi Memlükler’e ait. Eğer Mısır onların çiftliği ise Allah’ın
bunu onlara verdiğine dair tapu senetlerini göstersinler. Allah âdildir ve
merhametlidir. İdareye bundan böyle herkes ortak olacak ve mutlu bir şekilde
yaşanacak.
Ey şeyhler, imamlar ve diğer önde gelenler! Fransızlar’ın da hakikî birer
Müslüman olduklarını ve Osmanlılar’ın şevketli padişahı ile her zaman dost
bulunduklarını halkınıza anlatınız. Maksadımız, padişaha âsî olan Memlükler’i
ezmektir. Bize hemen destek verecek olanlar müsterih bulunsunlar fakat
Memlükler’e katılmaya kalkanların vay haline! Onlar için selâmet yoktur ve
dünyadan izleri silinecektir”.
(
Bu belge ve konuyla ilgili resimler
Murat Bardakçı’dan alıntıdır.)