Boşluğun kinayelerinde
yükümlü üç beş terennüm,
Saflığın muhatabı
gölgem,
Sükûtu ikrardan sayan
hak malikleri
Yine yorgun bir kıvamda
soğukluğu
Mezar taşımın;
İlk toprağı yine
ellerimle benim attığım.
Ölüm…
Muteber bir imge
Hele ki saf tutmuşken
en saf yanım;
Kâh kısık sesli bir
isyanda
Kâh söylemleri ağıt
yüklü nice yalanda.
İstifra edilesi muhatap
bellemediğim
Görgüsüzlüğü kocamış
yalanlarıyla
Bir cadı endamıyla
süzülen
Hanidir aydınlığımı
boykot eden,
Yalın ayak düşlerim;
Düşüşlerle
cebelleştiğim
Boyunduruğuna girmeyi
reddettiğim
Münafık baykuş;
Gündüzümü ve sevdamı
yalanlayan,
Geceleri hepten
karanlığa satan
Gölgeli konuklarım;
İndinde rahmetin nice
yoksunluğu
Tehir ettiğim
niyazlarımda saklı tuttuğum
Aklın batıl ve kır
saçları:
Teline dokunmamış anam
babam,
Sözde varlığıma rest
çeken bir imgeye mi teslim edeceğim
Yorgun sevaplarımı?
Yine de müşkülü ömrün,
Belli belirsiz payıma
biçilen karanlık döngünün
Bir hoyrat sancının
doğumu şafakta
Bakir kıyılarında şu
süklüm püklüm gönlün
Nasıl bir hikmetse
Yana yakıla yollarına
döktüğüm…
Dünsüz bir önsöz peyda
olan,
Kâfir bir gölge
hatıralarıma sahip çıkan,
Tetikteyim aklım sıra
üstelik bilip bilmeden
Reşit bir acıyı sır
bellemişken:
Gönülsüzüm mademki
riyaya,
Yansızım mademki
hayatın satında,
Tümden gelen bir
coşkuyu kıble belledim
Sırtladım da ölümü ve
yalnızlığı,
Çekip çekeceğimden
fazlasına da Eyvallah.