Sondan başa güdümlü bir havan topu adeta ifa etme gayreti ile yanıp tutuştuğumuz ve hayli de sitem yüklü bir martaval insanların kıyama duracaklarına birbirlerine kıymayı göze aldığı.

 

Muteber sancıları var evrenin ve en metruk bildirge yine beşerin asılı isyanlarına nazire eden şeytan ki kılı kırk yarmaktan da öte anlam olma kaygısı ve derken sipere konuşlu bir varlık adına da yeni yetme bir nazla insanlara sunuma hazırladığımız ama hayatın sunumunun da fazlaca adil olmadığı yine de…

 

Devamı olmayan bir cümle tebliğ ediyorum madem ve mademki hayatın buyurgan ve doğurgan iklimlerini de görmezden geliyoruz neyin derdi ola ki tüm varlığın hezimete uğratılıp arabuluculuk yapan kaderin de uzamında en gönülsüz rota iken nükseden o vazgeçme dürtüsü.

 

Neyden kaçtığımız mı sindiremediğimiz mi?

 

Sevip sevmemek arasında ne çok git-gel yaşamayı düşünmeksizin nefrete odaklı bir buhran mı Tanrılar zamanında kutsamışken evreni ve yine tek Tanrılı bir dinin sunumunda biz aklı evvel faniler kendimizi erişilmez sanırken. Hâşâ, deyip hala nasıl şu noktayı koyamıyorsak?

 

Zıvanadan çıkıp hala hidayete erme hayalleri kurarken ya da kundaklanan insanlığımızın şeceresini çıkarıp bir mızrap ararken içimizdeki yarayı kazımak ya da seslendirme gayreti içersindeyken hani olur da aldım sazı elime, misali.

 

Gündönümünde batan ya da çıkan debdebeli ve varsıl gölgeleri boyutsuzluk sancımız kadar da kıymete bindirdiğimiz egomuz ve peşrevi anlık bir ikrar iken iç sesin bağımsızlığında bizler tüm eşkâlimizi saklayıp birbirimize tuzaklar kurarken ve içine kıstırıldığımız o kapan yine kendi ellerimizle kazdığımız dipsiz kuyu.

 

Şafağa kaç kaldı, demek kadar da manidar hani varlığımızın idamesinde varlıksızlığımız iken kıymete binen ama her nasılsa toz konduramadığımız maskelerin gerçek sahibi idimiz iken inkâra yeltendiğimiz…

 

Bir kuş kadar ürkek ve kırılgan ve makber bellediğimiz gecenin fısıltılarında kaybolmayı meziyet bilmişken ve yeniden hükümranlığında varlığımızı tescilleme gayreti ile güme giden hayal ve umutlarımız.

 

Oysaki deyip de başladığımız cümlenin sonunu getiremezken.

 

Belki de deyip, başı kayıp bir hikâyenin saklı kahramanlarının peşine düşmüşken ve istiflediklerimiz kadarıyla yetinemeyip tamahımızın ardı arkası kesilmeyen isyanını Tanrı’nın görmezden geleceği yanılgısıyla en hâkim eda iken müşkülümüz bir uzamda sileceklerini çalıştırmaktan imtina etmişken vicdanımızın ve derken büyüyen günahlarımız; büyüdükçe günahlar küçülen sevap hacmimiz yine de engin bilip dar alanda kısa paslaşmaların peşine düşüp de sicilimize yansıtmaktan imtina etmenin ötesinde ifa etmekte zorlandıklarımız ve her nasılsa muteber bir mutluluğu peşkeş çektiğimiz iblisin varlığı ve töhmeti yine evrenin üstelik kayıp bir rotada geçit vermez bir tünelde hapsolmuşluğumuz…

 

Sonlardan üreyen rahvan yanılgılar aslında sonsuzluğun titreşimlerini duyumsamaktan aciz kılınıp acziyetimizi kabul etmemek kadar da akla zarar fıtratımız sanırım bu da göreceli bir ifşa yine elden geldiğince ama sunumunda gölgelere rast gelip kaçtığımız kuytularda en dokunaklı sağanak benliğin vicdanla olan birlikteliği ve belli ki fazla da rahat değil yattığımız döşek zira kabusların peşimizi bırakmadığı ve düşkün mizaçların pek de muteber olmadığı yine de hak yemez zihniyetler olma kaygımız pek o kadar önem arz etmese de teamül bildiğimiz ama görmezden geldiğimiz.

 

Bir yere kadar demeyi bilmek mi aslolan yoksa yarım bırakıp kaçmak mı yalın ayak üstelik tamtakır bir varlığı idame ettirmek mi muteber Yaradan’ın asla kale almasını gerektirmeyecek ne de olsa hür iradelerimiz ve zihinsel melekelerimiz aralıksız iş başında.

 

Yoksa vakit çok mu geç bu düzeni infilak ettirme noktasına gelen sürüncemeleri de bir noktada görmezden gelip kendimizi ulaşılmaz addedip mütereddit ruhumuzun kaygılarını da yok sayarken yine de…

 

Yine de tüm göreceli kehanetlerin canı cehenneme!

 

Sunumu ya da ifşası hele ki arşı alaya çıkmış bir boykotu da israf ederken aralıksız kayıt altına alındığımız gerçeğini nasıl ihlal edebiliriz belki de hiçliğimizin coşkusunu her şeyiz ibaresi ile silerken tek kalemde ve en muteber dokunulmazlığımız üstelik ilk günden beri değil mi sevginin ve bilginin boyutsuzluğu hadi ne duruyorsunuz: Çıkarın hayatın ve sevginin tadını hele ki arındığımız egolar iken kundaklandığımız o şaşalı bildirgelerinde patavatsız bir istem olsa da varlığımızın tek muhatabı alt bilincimiz ve tek yapmamız gereken; saf tuttuğumuz insanlık kıyısında sadece iyiyi ve güzeli arayıp yine iç sesimize odaklandığımız her satır başı ve her yeni başlangıç tıpkı ilk günkü saflığımızla evren tarafından kucaklanmayı beklediğimiz ve hak ettiğimiz.

 

( Muteber Sancıları Var Evrenin... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 22.11.2016 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu