Makale / Güncel Makaleler

Eklenme Tarihi : 26.01.2017
Okunma Sayısı : 12115
Yorum Sayısı : 1

.

En kestirmeden anlamaya çalışalım.

Başkanlık sisteminin getirilmek istenmesi bugünkü mevzu değil. Sadece bugün elimize, iyi değerlendirmemiz gereken büyük bir fırsat geçmiştir.

Mustafa Kemal, devleti yöneten tek adamdı. İsmet İnönü mili şefti ve yine tek adamdı. Çok partili sisteme geçilmesi için baskı yapan Amerika, halen yürürlükte olan sistemi kuran akıldır. Milletin isteğini soran olmamıştı o günlerde.

Rahmetli Adnan Menderes ve Turgut Özal da başkanlık sisteminden yanaydılar ama ikisi de suikaste kurban gitti. Bu fikri savunan herkes tek tek öldürüldü. Muhsin Yazıcıoğlu helikopteri düşürülüp katledildi. Rahmetli Recep Yazıcıoğlu, "Bu Sistem değişmeli" adında bir kitap çıkardı, suikaste uğradı. Bu gibi örnekler çoğaltılabilir. Neden öldürüldüler peki? Başkanlık sistemi neden daima şiddetle red edildi üst akıl tarafından?

Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan da Başkanlık Sistemi'nin savunucularındandır.

Hayır diyenler, Meclise girmeye milletin oylarıyla hak kazanmış olan bir vekili sırf başı örtülü diye kovan Bülent Ecevit gibi laikçiliği, kemalistliği ağızlarına sakız etmiş ancak içini yerlilikten boşaltmış, dış mihrakların doneleriyle bezemiş olan sol zihniyettir. Bakın bugün de aynı güruh hayır diyor. Oysa ki izinden gittiklerini iddia ettikleri Mustafa Kemal, bizatihi Başkanlık Sistemi ile idare etmişti bu ülkeyi. Kendilerine tezat düşüyorlar.

Terörün siyasi kanadı malum parti ise, kendisi sözde devlet içinde kurdukları illegal örgütte başkanlık ile yönetiliyor ama görüyoruz ki Türkiye'nin yeni anayasasında mevcut olan başkanlığa karşı çıkıyor. Kötü bir şey ise neden kendileri başkanlığı tercih etmiş acaba?

Halen yürürlükte olan sistem nasıl çalışıyordu? Geçmişe bir göz atalım. Cumhurbaşkanlığı makamına dış güdümlü şer güçler, kendi adamlarını oturttukları zaman hükümetlerin icraat yapmalarını rahatça engelleyebiliyor, darbelere zemin hazırlayabiliyorlardı.

Gündem kısır çekişmelerle meşgul edilirken, millet birbirine düşürülüyor, hortumcular Türkiye'yi inek gibi sağıyor, hiçbir yatırım yapılmıyor, dış borçlarla kölelik seviyemiz arttırılıyor, millet yokluk ve yoksulluk batağına mahkum ediliyor, fikir ve vicdan hürriyeti baskı altına alınıyor, adalet mekanizması işlemez hale getiriliyor, nesiller yozlaştırılıyordu.

Bakın Ak Parti dönemlerinde, Cumhurbaşkanı ve Hükümet aynı eksende hareket edince, Türkiye, ekonomi, yatırım, gelişme, büyüme, istikrar ve dünya siyasi arenasında şahlanış yaşadı.

Bu sefer de terörü başımıza bela ettiler. Şahlanmamızın önüne geçmek istediler.

Terörle baş edilir, bitirilir bir şekilde ama bu sistem devam ederse, yarınlarda şu andaki yöneticiler başımızdan gittiğinde ne olacak?

Yine eskiden olduğu gibi, Amerika'nın, İsrail'in, AB'nin istediği kişiler başa gelecek ve sistemi tıkayacaklar. Yine dış borçlar, yine yoksulluk, yine kölelik, yine baskılar, yine darbeler, yine yolsuzluklar, hortumlamalar, yine yozlaşma geri gelecek, Dışa bağımlı DERİN DEVLET, ve FETÖ gibi PARALEL DEVLET elemanları bizleri yönetecek. O zaman ah, vah etmenin, pişman olmanın bir faydası olmayacak.

O yüzden Anayasa değişikliğine ve Başkanlık Sistemi'ne ""EVET" demeliyiz.

Mücella Pakdemir

( Neden Evet Demeliyiz? başlıklı yazı M.Pakdemir tarafından 26.01.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.