.
En kestirmeden
anlamaya çalışalım.
Başkanlık
sisteminin getirilmek istenmesi bugünkü mevzu değil. Sadece bugün elimize, iyi
değerlendirmemiz gereken büyük bir fırsat geçmiştir.
Mustafa Kemal,
devleti yöneten tek adamdı. İsmet İnönü mili şefti ve yine tek adamdı. Çok
partili sisteme geçilmesi için baskı yapan Amerika, halen yürürlükte olan
sistemi kuran akıldır. Milletin isteğini soran olmamıştı o günlerde.
Rahmetli Adnan
Menderes ve Turgut Özal da başkanlık sisteminden yanaydılar ama ikisi de
suikaste kurban gitti. Bu fikri savunan herkes tek tek öldürüldü. Muhsin
Yazıcıoğlu helikopteri düşürülüp katledildi. Rahmetli Recep Yazıcıoğlu,
"Bu Sistem değişmeli" adında bir kitap çıkardı, suikaste uğradı. Bu
gibi örnekler çoğaltılabilir. Neden öldürüldüler peki? Başkanlık sistemi neden
daima şiddetle red edildi üst akıl tarafından?
Süleyman Demirel,
Alparslan Türkeş, Necmettin Erbakan da Başkanlık Sistemi'nin
savunucularındandır.
Hayır diyenler,
Meclise girmeye milletin oylarıyla hak kazanmış olan bir vekili sırf başı
örtülü diye kovan Bülent Ecevit gibi laikçiliği, kemalistliği ağızlarına sakız
etmiş ancak içini yerlilikten boşaltmış, dış mihrakların doneleriyle bezemiş
olan sol zihniyettir. Bakın bugün de aynı güruh hayır diyor. Oysa ki izinden
gittiklerini iddia ettikleri Mustafa Kemal, bizatihi Başkanlık Sistemi ile
idare etmişti bu ülkeyi. Kendilerine tezat düşüyorlar.
Terörün siyasi
kanadı malum parti ise, kendisi sözde devlet içinde kurdukları illegal örgütte
başkanlık ile yönetiliyor ama görüyoruz ki Türkiye'nin yeni anayasasında mevcut
olan başkanlığa karşı çıkıyor. Kötü bir şey ise neden kendileri başkanlığı tercih
etmiş acaba?
Halen yürürlükte
olan sistem nasıl çalışıyordu? Geçmişe bir göz atalım. Cumhurbaşkanlığı
makamına dış güdümlü şer güçler, kendi adamlarını oturttukları zaman
hükümetlerin icraat yapmalarını rahatça engelleyebiliyor, darbelere zemin
hazırlayabiliyorlardı.
Gündem kısır
çekişmelerle meşgul edilirken, millet birbirine düşürülüyor, hortumcular
Türkiye'yi inek gibi sağıyor, hiçbir yatırım yapılmıyor, dış borçlarla kölelik
seviyemiz arttırılıyor, millet yokluk ve yoksulluk batağına mahkum ediliyor,
fikir ve vicdan hürriyeti baskı altına alınıyor, adalet mekanizması işlemez
hale getiriliyor, nesiller yozlaştırılıyordu.
Bakın Ak Parti
dönemlerinde, Cumhurbaşkanı ve Hükümet aynı eksende hareket edince, Türkiye,
ekonomi, yatırım, gelişme, büyüme, istikrar ve dünya siyasi arenasında şahlanış
yaşadı.
Bu sefer de terörü
başımıza bela ettiler. Şahlanmamızın önüne geçmek istediler.
Terörle baş
edilir, bitirilir bir şekilde ama bu sistem devam ederse, yarınlarda şu andaki
yöneticiler başımızdan gittiğinde ne olacak?
Yine eskiden
olduğu gibi, Amerika'nın, İsrail'in, AB'nin istediği kişiler başa gelecek ve
sistemi tıkayacaklar. Yine dış borçlar, yine yoksulluk, yine kölelik, yine
baskılar, yine darbeler, yine yolsuzluklar, hortumlamalar, yine yozlaşma geri
gelecek, Dışa bağımlı DERİN DEVLET, ve FETÖ gibi PARALEL DEVLET elemanları
bizleri yönetecek. O zaman ah, vah etmenin, pişman olmanın bir faydası
olmayacak.
O yüzden Anayasa
değişikliğine ve Başkanlık Sistemi'ne ""EVET" demeliyiz.
Mücella Pakdemir