Sömestri tatili gelip çatınca haliyle
hanım ve çocuklar doğru ananelerinin yanına giderse sen de ev de yalnız yaşamak
zorunda kalıyorsun mecburen, başına ilginç ve kayda değer olaylar geliyor
insanın. İşte bu yazı o sebep ile kaleme alınıyor...
Sabah zaten hemen işe gidiyoruz saat
06.55 yola koyulma vaktimiz. Tabi bunu için saat 06.30 da ayakta olmalısınız.
Saat çalar, kızarım, bir daha çalar, bir daha kızarım. Çizgi filmlerde ki gibi
saati ayağımın altına alıp gebertsem o da olmaz, kırıldı mı dünyanın parası.
Yok yok ben bunun ile başa çıkamayacağım en iyisi kalkmak. Esneyip durmasam.
Git önce şapır şupur yüzünü yıka Ahmet. Buzdolabına bak dişe dokunur acil
atıştırmalık bir şey var mı? Hanım giderken abur ve cubur bırakmıştı. Aburları
akşam yemişim azıcık cubur kalmış. Ama ne yalan söyleyeyim akşam ki aburlar
daha lezzetliydi...
Gündüz mesaisi belli olmuyor, insan
bazen fazla bazen daha az yorulabiliyor bir önceki güne nazaran. Yorgun olsan
da olmasan da akşam varınca ılık bir duş insanı her zaman kendine getiriyor.
Pijamaları giy ve önce kendi kendine, sonra da duvarlar ile konuşmaya başla
Ahmet. Niye cevap vermiyor ki bu duvarlar bana ya! Ha bir de çiçekler var tabi
ki... Cevap vermedikleri aşikâr, olsun ben yine de dertlerimi anlatırım hem
duvarlara, hem de çiçeklere. Cevap vermeseler de, hiç dinlememezlik etmezler
keratalar. Yemekleri ısıtırken cam açıksa, kedi tayfasından illa ki bir iki
tanesi kokuyu alır ve pencerede miyav miyav sesleri kulağımı tırmalamaya
başlarsa, dayanamam yemek artıklarından azıcık onlara da kıyak yaparım. Bak şu
sağdaki minnoş hemen yanında ki haydut, ben taktım isimlerini her ne kadar
çağırınca gelmeseler de...
Bilgisayar ve televizyon aynı anda
açılır. Böyle olunca da insan ikilemde kalıyor. Özlü bir sözün dediği gibi ''Ne
yârdan geçiyoruz ne de serden.'' İki üç gündür çiçekleri sulamamıştım, acaba
küsmüşler midir bana? Yok be, benim çiçeklerim iyidir öyle kolay kolay küsmezler...
Dün evden çıkarken yatağı dağınık bırakmıştım, hayret kimse düzeltmemiş. Ya
dostum evde kimse yok ki kim düzeltecek, unutmuşum hay Allah! Hanım giderken üç
beş günlük yemek bırakmıştı. Yavaş yavaş onları yerim, biterse de fast food
takıl Ahmet her ne kadar sevmesen de...
Kendime bir iki konser vereyim mızıkam
ile. Repertuvarını aç baştan başla aşağıya doğru çal Ahmet. Akşam akşam fazlada
çalma, on beş yirmi dakika yeterde artar bile. Of haberlerde üzücü olaylar,
yine saçma sapan diziler, görüntü ve bilgiler dolu beyaz cam da. Hiç
seyretmesem bu televizyonu daha iyi. Dışarı çıkıp eşofman ile bir iki yürüyüş
yapayım yarım saat kadar.
Kendi kendime satranç oynasam, o da hiç
tat vermiyor. Hamle yapıyorum, sonra karşıya geçip kendimin rakibi oluyor başka
bir hamle daha yapıyorum. Bu karşıda ki de hiç beceremiyor hep ben kazanıyorum
sonunda. Ya kardeşim nerede öğrendin sen bu satrancı hep yeniliyorsun bana,
yoksa mahsustan mı yapıyorsun...
Yahu bu bulaşık makinesini çalıştırmayı
ben niye doğru düzgün öğrenmedim ki? Banyoda da çamaşırlar birikti onu da
hafızaya kayıt etmemiştik. En iyisi bulaşıklara su geçirip makineye atayım
hanıma telefon edip öğreneyim, tarif eder o bana telefonda.
Çoraplarımı çıkarsam iyi olacak
herhalde. Çoraplar basket olarak karşı koltuğa gider, niye hiç kimse
alkışlamadı basketleri mi, yine unuttum evde kimsenin olmadığını. En iyisi bir
şiir, bir de gülmece kitabı duruyor masada dünden kalan onlara bir göz atayım,
vakit geçer hem de... Yahu bu Aziz ustada müthiş. Ben bunları otuz sene önce
okumuştum, sekizinci, onuncu okuyuşum yine gülüyorum arkadaş. Bir de Leman ile
Gırgır vardı şurada masanın üstünde, azıcık da onlara bakayım, her ne kadar
eski mizah dergilerinin güzelliği ve kalitesi yoksa da idare ederler...
Bir iki hapishane voltası atayım
evimdeki koridorda, nasıl olsa gidip gelirken omuz vuracak kimse de yok, başım
derde girmez. Anlatıyorum kendi kendime bir şeyler, duvarlara konuşuyorum,
hanımın bir iki tablosu var duvarda onlar dinliyor, ama şimdi fark ettim
onlarda da insan yok ki hep manzara tablosu, ha bir tabloda atlar vardı,
onlarda at işte duymazlar, anlamazlar...
Ne diyor Özdemir Asaf ''Yalnızlık
paylaşılmaz paylaşılsa yalnızlık olmaz.'' en iyisi daha fazla kafayı yemeden
anneme gideyim orada kalayım bir iki günde, zaten bizimkilerde gelirler az
kaldı. Allah'ım eksikliklerini göstermesin başta hanımın, sonrada çocukların.
Ne yaparız sonra nice olur halimiz perperişan...