Hani o meşhur Kemal Sunal Şener Şen filmi Tosun Paşa'da geçer. Kemal Sunal
paşa gibi hareket etmeye çalışır da, göğsünü kabartır, kafayı yukarı kaldırır
da bir tek ''Gözlerimden ateş çıkartamıyorum.'' der Şener Şen'e... Hem vallahi
hem de billahi benim gözlerimden şu an da ateş de çıkıyor, hem de ne ateş
yakıyor etrafı her bir tarafı hem de vücudumun her bir yerini... Anlayın işte
da hastalandım, ateşlendim. Gripal durum yani kısaca özetleyecek olursak.
Hasta hasta oturmuş ben de mizah öyküsü yazmaya çalışıyorum günün gecenin bu
saati hem de... Zamanlar torbaya girdi ya... Hanım da oradan sesleniyor ''Yat
da dinlen a kocam yat da dinlen, bu gün de yazmayı ver, edebiyat dünyası yerle
bir olmaz merak etme Ahmet bu gün bir şey yazmadı diye.'' Doğru diyorsun be
Hatun. Biraz dinleneyim...
Hanım da şöyle bol acılı bir şehriye çorbası yapmış. Üstüne de bastım mı pul
biber ile karabiberi iyice ateş basacak sonrasında. Bir de üstüme kalın hırka,
terledim mi hiç bir şeyciğim kalmaz diye geçiriyorum içimden ama nereye varır
bu hastalığın sonu onu da bilemiyorum... En iyisi bir duşa girsem de azıcık
ıslansam fayda eder mutlaka...
Gözlerimden ateş çıkmaya devam ediyor. Bu ateşi söndürmem lazım bir şekilde. Ya
da en iyisi unutmaya çalışmak. Takma kafana Ahmet diyorum. Hasta değilmişsin
gibi yap, mikroplar anlamasın senin kötü durumda olduğunu. Vay be bu mikroplar
da hakikaten çok mikroplar. Öyle de pis bir hastalıktır ki bu grip halk
arasında hep söylenir durur ''Grip bu ne öldürür ne de oldurur.'' derler. Hele
bir de uzun sürdü mü bir hafta, on gün kadar iyice perişan oluyor insan.
Aaaaaaaaaah, oooooooooooof, üüüüüüüüüüüüüüüf! Değişik ses tonlarında ve re
minörden fa majörden, sol minörden inleyip duruyorum. Tesadüfe bak radyo da da
''İnleyen nağmeler.'' adlı parça çalıyor. Nağmeler inlemiyor dostum, inleyen,
ağlayan, zırlayan benim. Bu gözlerimden çıkan ateş iyi ki sağı solu ya da
başkalarını yakmıyor, sadece ben yanıyorum içten yanmalı motorlar gibi.
Yaptığım hesaplamalara göre ikinci üçüncü gün hastalığın şiddetinin biraz daha
azalması lazım ama bir de şu mikrop kardeşlere mi sorsam ''Birader benim vücudu
en erken ne zaman terk edersiniz?'' diye... Onlarda ''Abi takma kafana bizi,
seni biraz hırpalayıp sonra çeker gideriz giderken de fazla gürültü yapmayız
Abimmm benim.''
Bu mikroplar arasında da iyi dayanışma var ha! Birbirlerini çok tutuyorlar.
''Abi bak biz Ahmet Abinin sol tarafına yerleşiyoruz siz de sağ tarafını tutun,
ortaya da başkaları gelir, dört koldan hücuma geçelim de hiç olmazsa beş altı
gün yatırırız da kalkamaz.'' Teker teker gelseniz ya ulan mikroplar. Buldunuz
benim gibi halim selim bir adamı, durmadan saldırıyorsunuz, sonra da yüreğimi
kaldırıyorsunuz... Görürsünüz siz şimdi Doktor Erhan Beye söylemezsem sizi...
Doktor Erhan Bey aile hekimimiz onu da bu arada belirtelim. Yaptığım
hesaplamalara göre iki gün daha yatarım, üçüncü gün ayağa kalkmam lazım ya hadi
hayırlısı... Özlemiştir beni şimdi iş yerinde ki kediler, köpekler, kuşlar...
Yollarımı gözlüyorlardır, nerede kaldı bu Ahmet Ağabey diye. Bir gelse de yine
haşır neşir olsak... İşte böyle bizim hastalık durumları...