Her deli yolculuk binbir yeni hazineler yüklenmek demekse aşka dair, yol olup bekledim, koynumda mücevherler, ruhumda şah damarım kadar mesafeler, gözlerimde sunduğum cennetlerle.
Bekledim.
Görünseydin gözlerime, o an girecektin birlikte kovulduğumuz cennetin en güzel firdevs bahçelerine...
Cennete dönmek için Allaha yalvarmak yerine, gözlerime görünmekti emelin Adem, ve kavuşmak cennetine...
Bekledim.
Serendipten yüreğime gelesin diye.
Ve geldin, yüreğimin en boş yerine, geldin de ben azınlık kaldım.
Ve Havva kadar hücrene daldım.
En kadim hazların, en derin ıztırapların, en taze aşkların ve bu ölümlü dünyanın serabında, balçıkla sıvanmış hücremde kaldım. Toprak ve su ile yoğrulan Ademde, Havva kadar kadındım. Aşkımı işlediğim ilk ağbani kumaştı yüreğin. Örtündüm...
İlk günahı işlediğin afaki kelam değildi benim yüreğim. Örtüldüm. Yüzyıllarca kötülüğün müsebbibi, mel'un gibi görüldüm. Diri diri topraklara gömüldüm.
Gömüldüğüm toprak Ademdir deyip vatanıma öykündüm.

Ağlıyor musun? Dedi Adem yitirilmiş cennetten o gün torunlarını seyrederken.
Hayır dedi Havva gözlerim terliyor derken, damlalar düştü toprağa, bir çocuk Ömerin kolunda ilerlerken...
Ve çocuk başını kaldırarak bulutlara
"Baba!.. mevsim yağmur için çok erken" derken...
Çocuk çukura düştü. Örtüldü.
Yıllar sonra Ömer Faruka dönüştü.
Cennet Kadim kadının kademine düştü.

Her deli yolculuk binbir yeni hazineler yüklenmek demekse aşka dair, keşfedilmedik kıtaların kaşifi Kolomb'un yüklendiği en büyük hazine haz. İlk olmanın letafeti. Ve her yeni yolculuk dünyamı alt üst eden, ve altı üstünden daha fazla haz veren iç içe geçmiş kişiliklerin cezbeden karmaşası. Etnik kökeni önemsiz rengarenk kadınlardım zamanın imbiğinde, etnik kökeni olmayan aşklar taşırdım zemheri yüreğimde.

Şarjörlere konulmuş kelimelere, kelimelere doldurulmuş barut kokulu anlamlara ve namlusu doğrultulmuş cümlelere siper olan kadınım. Ademin hangi kıtasında vurulmadık konuş, yalvarırım...
Kelimeler saklıyorum yüzyıllardır fermuarlı ağzımda.
Sevgilik sızlıyor her susuşumda.

İlkel dönemlerde, kocası ölen kadının saçlarını kestiği gibi, dökülüyor önüme birbir hatıralarım. Kefaret törenlerinde ölen erkeğinin günahları yerine yirmi yıl konuşması yasaklanan kadınım.
Avusturalyada saçları çamurlara bulanan,
Yunanda şeytani varlık sayılan ve tüm felaketlerin kapatıldığı kapağı açan ilk kadının ismi Pandorayım.
Romada vatansızım.
Erkeğin dilerse kadınını öldürebildiği topraklardayım. Babamın ayakları önüne bırakılan, kundakta kız çocuğuyum. Ve kucağına alırsa babam, yaşamı bahşederdi yaradan.
Romada bir kız çocuğuysan... Sırtını dönmüşse baban, bir bebeğin ıngalarına karışırdı zaman...
Açlık ve susuzluktan.
Ve Hindistan...
Tanrıların hoş tutulması için kurbanlık kadınım. Kocam öldüğünde onunla birlikte yakılırım.
Mısırda ağabeyimle evlenir, küçük kardeşime miras kalır, ardından satılırım.
Babilde sevilirim, sevildiğime sevinirim.
Babilde kadınım!..
Evcil hayvan sayılırım.
Kadim İranda kadın olmak, yok olmakla eş değerdi. İranda anne kokmazdı kadınlığım.
Adımyoktu eski Çinde, numaralanırım. Bir, iki, üç diye çağırılırım.

Kucağımda büyüyen yavrum.
Ve sıcağımda eriyen asi mum.
Yaralandım.
Kızıl islere bulandım
Kan damladı ellerinden.
Ellerine kandım.
Ellerinden kandım.
Karalandım.
Yandım.
Yangınıma yüreğinden kar alandım.
Ve şimdi Ademle kovulduğumuz cenneti, Ahmetle ayaklarımın altına aldım.

Yahudinin her sabah ki duasında "Rabbine kadın olarak yaratılmadığı için şükreden nidaydım"
Sokrat'da adım zehirli bir ağaçtı. Eflatun benim için erkeğin bütün rezaletlerinin sebebidir diye söylerdi.
Yuhanna şerrin çocuğu, huzurun düşmanısın derdi. Ve isa gibi beni de çarmıha gererdi.
Montesqueu, Voltaire, Diderot, Schopenhawer güzelliğin olmasa değerinde kalmayacak derken Avrupada hürriyet ve medeniyet şarkıları söylerdi.

Söyle bana Adem erkekliğin timsali...
Kadın yani ben, yani kızlarımız,aldatıcı birer put muyuz? Ve öyleyse siz yeni dünya erkekleri, kendine helvadan yaptığı putu acıkınca yiyen çöl bedevisinden farklı mısınız?
Tanrıdan korkmuyorum artık, sizden korktuğum kadar.

MÖ. 8000'li yıllardı.
Anadolu, beşiğinde medeniyetler büyütürken, kadınlar ayın gök yüzündeki konumuna göre belirledikleri zamanlarda duygusal ve bedensel olarak, arınıp dinlenmek için Ay evleri dedikleri kadın evlerinde buluşurlar en bilge kadınlar annelik, aşk, doğa ve iklim üzerine bilgi verirler, tecrübe nakli yaparlardı.

Erkekler güneşin ekinoks dönemlerinde güneş evi dedikleri alanlarına en uzun gün ve en kısa günde, güneşin doğuş ve batış noktalarına birer sütun dikerlerdi. Sütunlar her zaman bir daire oluştururdu. En bilge erkekler, avcılık, kadınlar, babalık, savunma ve tarım ile ilgili bilgilerini aktarırdı.
Anadolu, salladığı beşiğinde medeniyetler büyütürdü.İnanışlarına göre kadınların bedensel, ruhsal, zihinsel ve duygusal olarak doyurulması iklimi ve toprağı etkiler, kadınlar ve erkekler mutlu olabilirse ekinlerde muhteşem olurdu. Kadın mesut ise Kibele adeta bereket sunuyordu.
Ve zamanla mutluluk, refah ve işbirliği erkekler arasında rekabet ve savaşa neden olunca, kadınlar yalnızca Krallığını ilan eden erkekleri mutlu eder oluyor, ancak çocuk doğuruyordu.
Çok geçmeden Hz. Musa 10 emri İsrail halkına sunuyor,yozlaşmış dönemin barbar çocuklarını kadınlara zulmetmemesi için uyarıyordu. Beşiğini sallayan medeniyet bu kez Hz. İsa'yı büyütüyor, Kuantum fiziği ve çekim yasası bilgilerini insanlığa getiriyordu.
12 Havarinin yanında bir kadın Maria Magdalena...

Sağlıklı nesiller için kadının mutlu olmasını söylüyordu. İsadan öğrendiği bilgileri sunuyor, kilise kurmak ve İsadan kalan bilgileri parayla satmak isteyen erkekler tarafından iffetsiz ilan edilerek Fransaya sürülüyordu.

Maria Magdalena...
Öğrendiği yüce bilgileri Avrupa kadınlarına öğretmek isterken, kilise daha fazla güç ve daha fazla para elde etmek istiyordu.
Hristiyan olunca Roma, geniş topraklarda yakıldı İsadan kalan tüm yazıtlar...
Yakıldı Maria Magdalena'nın öğretileri ile eğitilmiş tüm kadınlar. Cadı avı altında Avrupada, biraz okumuş,başarılı olmuş,iki milyon kadın yakıldığı sırada, Alparslan ordusuyla yürüyordu Malazgirt ovasında... Dudağında anasından öğrendiği duasıyla... Atının eğerine bağladığı karısının al yazmasıyla...

Zen merde, civan pîre, keman da tirine muhtaç
Ecza-i cihan cümleten bir birine muhtaç

Söyle bana Abelard son kez sen söyle
"Düşünüyordum, hatta korkuyordum.
Uzun süren suskunluğun ya benden çalınmış bir huzursa
Ya beni unutacak kadar güçlenmişsen."

"Peşine taktım gözlerimi
Beni burada bıraktığında da öyle
Şimdi aynı gözlerle satır satır acını okuyorum."

Sus Heloise...
Sus!...
Maria gibi...
Her kadın gibi...

Sönmez Korkmaz
( Kadın Ruhundan Erkeksi Terennümler başlıklı yazı SönmezKORKMAZ tarafından 1/3/2010 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.