Gülünç kelimelerin eksikliğinde,
sorgularken hayatın kıstas bilinen o dipsiz sürecini…
Mutlulukla kesişen yolun hangi
sapakta son bulduğu üstelik hiç başlama ihtimali olmadığını da göz önüne alıp.
Sıradan cümleler ne denli yansıtır ki
için hüznünü?
Hüzün ki sevincin zıttı belki de bu
yüzden mertebe arayışındayım duygularıma sonra da kapatmak üzere
dillendirdiklerimi bir kez daha okuma gereği bulmadığım ve bilsem de bunun
yanlış bir fiiliyat olduğunu.
Ara sıradanlıklar belki de mükemmeli
yakalama telaşım bu da en açık kanıtı, ben titizlendikçe hayat üstüme üstüme
geliyor.
Aklımda yok iken yeni biriyle
tanıştım bu gece belli ki abonesi olduğum edebiyat dergilerinden birinin zırva
niteliğindeki haykırışları öyle ya; kim kimi ne ölçüde doğru tanımlayabilmekte
ki?
Bana göre eşsiz bir sunum ve bir
diğerine göre saçmalığın daniskası işte bu yüzden özgüven ve şüphe arasında
gidip geliyorum: Kâh okurken kâh yazarken. Bu da benim eksikliğim aslında nice
olumsuz özellik diğerinin gözünde hele ki; insan kendini bildi bileli bu denli
yıpratsa da ruhunu, iyiyi ve güzeli yakalamak adına gelin görün ki; bir
yerlerden sızıyor köstebek ve allak bullak ediyor iç dünyanızı.
Satır aralarına gülücükler kondurmak
istiyorum bazen üstelik yaşların leke bırakma ihtimaline karşın temkinli
olduğum o akça pakça sayfada zaten birazdan illet bir terennüm hâsıl oluyor
görünmez yüzünde hayatın ve ben içtiğim sözcükleri süzgeçten geçirip demliyorum
gönül çayımı.
Buyurun sofraya, demenin de ilahi bir
yansıması şu şevkle yazdığım satırlar hele ki hiçbir zorlama olmadan yürek
hepten yüksek volüm ile atmaya meyilli iken üstelik.
Tansiyonumla da ilgilenmiyorum ya da
basıncını saptayamadığım o mutluluk dolu dakikalarda ben hemhal olmuşken o
sessizlikte kutsarken kelimeleri usul usul.
Okumak bu yüzden iyi geliyor ilk
etapta: Aniden rast geldiğim bir edebi değer ve yine adına ilk kez rastladığım
tıpkı dakikalar evvel konakladığım o merhumenin hayat hikâyesinde.
Genelde ebediyete göç edenleri anan
bir dergi keza benzeri portreler de alabildiğince yer tutuyor her sayısında.
Yaşamak ile yaşarken ölmek belli ki
dikkatimi çeken ve yine mutluluğun sırlı yansıması üstelik herkesin hayata
bakış açısı neredeyse anonim hale gelmişken…
Geçenlerde sıkı fıkı olduğum bir
diğer edebi metin ve yine kaleminin duygu ve düşüncelerinde kendime yakın
tınılar bulduğum.
Bu süreç yani konudan konuya
aktarmalı yolculuğum belki de karşımdaki insanda yarattığım kafa karışıklığı-ki
yakınlarım hep bundan yakınır: Daha demin ne diyordun ve şimdi?
Sanırım bu dağınıklık hayatımın da
izdüşümünde, edindiğim özelliklerime ve meraklarıma da ayrıca yansımış
bulunmakta.
Dağınıklık bir özür mü yoksa kıstas
mı?
Belki de her şeyi aynı anda yapma
isteğim ve derken peyda olan onca yarım kalmış hikâye: Hayır, hayır,
yazdıklarımdan bahsetmiyorum sadece yazmaya başladığım o güne kadar, geride
bıraktığım sayısız enkazdan dem vurmak istedim.
Aklı evvel coşkum: Siz deyin
mutluluk, bense özlem ve arayış olarak nitelendireyim.
Konu dağılmadan belki de özet
geçmeliyim ama inanın ki; içimden gelmiyor zira özgürlüğümü ilan ettim an
itibariyle ve kayıplarımın ardından sadece şükrediyorum yoksa onca kayıp bende
bu denli kazanıma nasıl yol açardı ki?
Birikintilerinde hayat denen
sağanağın, göçebe kuşlar gibi kundaklanırken besinim ve suyum, bir de ben
ekliyorum nemli gözlerimle, asla kurumasına izin vermeyeceğim onca illet kurak
düş ki bilfiil duyumsayıp yine yaşlarımla suladığım gerçi zaman zaman nadasa
bırakıyorum ama…
Sahi, ne diyordum az evvel?
Es geçiyorum zira aklım hala o
kadında. Genç yaşta vedalaştığı hayat denen ihanetin, artık kaçıncı kayıp
yazarı ise…
Farklı zaman dilimlerinden farklı
insanlar ve günümüzün modeline uymak adına hiçbir de kaygımın ve kaybımın
olmadığı. Yoksa benzemek adına hayli vakit geçirirdim: Kâh güzellik
salonlarında kâh saçımı renkten renge boyatırken bu yüzden gerektiğinde
gereğine denk düştükçe yolum ve içimden nasıl geliyorsa. Laf aramızda; kozmetik
özürlü bir şaşkınım her ne kadar zaman zaman dalsam da arasına bu mucizevî
ürünlerin.
Doğallığın bir kazanım ve bir prestij
olduğunu iddia etsem de biliyorum ki; çoğu insan benimle hem fikir olmayacak bu
yüzden pahalı ürünlere vereceğim paraya acırken gidip acımasızca ve son
kuruşuma kadar kitap ve türevi ne varsa stoklamak belli ki en belli başlı
maruzatım: Değil ay sonunu, hafta sonunu bile getiremediğim ve akabinde
müracaat ettiğim adresler.
İşin şakası bir yana; hayat kimine
göre çok pahalı kimine göre ise gereksiz harcamalara yer olmadığına dair
geliştirilen inancın da pay edildiği.
Sait Faik Abasıyanık an itibariyle
aklıma düşen zira kimine göre avare bir yazar kimine göre en kaliteli öykülere
imzasını atan bu yüzden kendimi illa ki birileri ile mukayese etmem
gerektiğinde mürekkebin dibine vurmuş yazarlarla içsel bir diyalog geliştiriyorum
her ne kadar kimsenin haberi bile olmasa da-hatta benim bile haberim yok iken.
Bir demde bir de dertte eşelediğim
geçmişime de nazire yapmam gerekirse en çok aileme müteşekkirim yoksa an
itibariyle koruduğum değerlere nasıl sahip çıkardım eğer ki başka bir anlayış
ile yetiştirilseydim?
Gerçi az da şikâyet etmem hani; ne
gerek vardı bunca baskıya üstelik eğitim hayatımın en dikte eğitimi veren yine
isim yapmış okullarda zaman zaman bir sürgün hayatı yaşadığıma dair bir inanç
geliştirmiş olsam da.
Bu yüzden belki de hayat ile arama
koyduğum mesafede bir o kadar esneklik sağlıyorum zamanın sunduklarına ve ben
tüm uyumsuzluğumla hala bir önceki yüzyılın izlerini taşısam da.
Belki’ler pekiştirirken zaaflarımı ve
yavaş yavaş öldürdüğüm keşke’lerim işte bu yüzden edebiyata ve gönül dostlarıma
çokça müteşekkirim neyse… dememe bakmayın siz hele ki bir başka konu da
öylesine yer etti ki ve bu yüzden öncelikle Rabbime inanılmaz borçluyum bu
sayede edindiğim ve edinmeyi arzuladığım sayısız nitelik ve hayal döküntülerimi
de plana geçirmek adına mücadelem: Ne olduğu bana kalsın…
Dertlenmekten uzak bir günün
gecesinde, ruhuna rahmet okuduğum sayısız insan geçmekte zihnimden; bu, belli
ki başlı başına bir farkındalık hele ki öğrenmek geniş ağızlı bir kuyu iken ve
ben her nasılda sayısız taş atıp çıkarmaya da yeltenmezken.
Yorgunluğu her ne kadar insanın
havsalası idrak edemese de bunun karşılığında bana dönen huzur ve mutluluğu
hiçbir şeye değişmem ve belki de sevgili T. Ö. nün dediği gibi:
‘’Neden yazılır? Dünya acılı olduğu
için yazılır. Duygular taştığı için yazılır. İnsanın kendi zavallılığından
sıyrılması çok güç bir işlemdir. Ama insan bir kez bu zavallılıktan sıyrılmaya
görsün, o zaman yaşamı kendi egemenliği altına alabilir. Ben, dünyaya egemen
olmayı edebiyatla öğrendim.’’