Zamanın ayraçları var
bir de ince ayarı; ötesizliğin de cumhuriyeti var sandık sandık defo dolu. Bir
de mücbir sebepleri var yas denen mutluluk ihlalinin. Hani, olur da içinizden
gelen kahkahaya eşlik eder çevrenizdekiler sonra da ayrık otları bakarlar
mütecessis bir tebessümle ve kınarken esef yüklü bir yüklem eklentisi ile
benliğinizin tozuttuğuna dair.
Zamanın büklümlerinde
var da var yansıması belirsiz bir zarf niteliğinde; bir de nicelik belirteci
ayrımcı isyanları var büklümlerin her izdüşümünde, yorgun tanıları var evrenin
ve çok da yorgun bir Tanrısı var evsizliğin evcilliğine doldurduğunuz onca
oyuncağı kırarken şeytan… gel de mutlu ol şimdi!
Soytarı bazen ve
yanardöner bazı bazı: ha, bir de sakıncalarını gözünüze sokan yansımalarında
düşüncelerin, düş ihlalleri var yine kınında kin; kininde nam; nam-ı diğer
zamansız ve aylak oyalanmalarla geçerken ömür.
Dingin ruhların da
kralı hani ölüm, hele ki huzurun tınısında hep yeknesak ve bayat bir tat var
iken, yokluğun da varlıkla kıstası ve derken var olduğunuza inandığında
yoklukla imtihanınız ya da yokluğa alışıp, ansızın varlığınıza delalet iken
dostane bir dokunuş.
Zanlı zansız.
Yerli yersiz.
Durağan ama kıpraşan
hücrelerini de yok sayamadığınız.
Açık tenli bir aşka
rağbet edip, açık ara ile karanlığın tozunu dumanına katarken hele ki manevra
bilip, aşkın tok sesine hürmeten, gerisin geri kaçtığınız…
Ürkek bir ceylan gibi
ve asla da yaş almayan ruhunuzun yasına hürmeten onca iç çekişi de yok
saydığınız hele ki tek bir kelimesine heba ettiğiniz günler belki de yıllar ve
kaygıların dibe vurup, baloncuklarla dolu haznesinde mutluluğun, ifrata kaçıp
ve ansızın fark edip gerisin geri kaçtığınız…
Aşk ki hoyrat bir
duygu.
Zaman ki zamansızlığın
mucidi.
Yar ki; yaren olmaya
aday yine de içselleşen bir beste iken davudi sesi şiir yürekli kanılarda
tokalaşan o İlahi Güç ile kanıksadığınızdan ziyade kanmaya dair hele ki
kandırılmaya müsait bir yapınız varsa.
Andıkça unutulmak ya da
unutmaktan yorgun hafızanın dipçiği ile derinlere nüfus eden en bayat espriyi
bile mükemmeliyetçi bir yaklaşım ile zafere dönüştürdüğünüz, korkusuzca
güvenmenin tadı iken adı olmayan adamların ve kadınların mükellef gönül
sofrasında bir yudum su olmaya aday.
Karalar bağlayıp
akladıkça günü sonra da akın tadını çıkarıp, korumak adına anlık mutluluğunuzu
ve anbean depreşen bir melankolik özne olma yolunda sığındığınız şiirsel sunumu
ile imgelerin, kenetlendiğiniz bir dizede diz dize yattığınız özlemin vuslat
kaygılı kehanetlerine toz konduramazken, kâhin görünümlü şarkılarda ilahi bir
tat olarak duyumsamanın verdiği şevkin de kulu kölesi olmuşken.
Bir mertebe belki de
yalnızlık ya da basit bir kuram Freud’dan miras gölgeleri kutsarken Tanrı,
demekle de eş değer doğrusu yanılmamışlığın hoş görüsüne sığınıp,
kanıksadığınız minvalde dolduruşa gelen bir hezeyanı da ötelerken benlik.
Zamansız bir mısrada
doğurgan bir kadın adına, yüklenmek aşkı üstelik sebepsiz bir fiiliyata
sığınıp, özne babında kullanıma sunmak senli benli kayıtsızlığın zincirinde
hangi önyargı ise hak ihlaline gitmemek adına.
Sonrasızlığın
günlüğünde, dip acıların da en haşmetlisi belki de aşkı yordamadan sadece
yaşama hibe ettiğiniz ve dizlerinizin bağının çözüldüğü üstelik yüksünmeden
hele ki masumane tınısını da kaybetmediğinize dair gelişen inancın da bir
yansıması adına varlığın mutlulukla dansı ve sonra da… öncesiz hükümlerde
kerelerce ölmenin verdiği hezimeti unutmadan ve yeniden ölmekse maruzatınız
sadece tahayyül edin sevgisiz ve aşksız kayıp dünyaların hengâmesinde yorgun
bir melek tadında ama yoksunluğun da bilincinde üstelik devingen bir mahremiyet
kadar kutsal hükümlerin korunduğu o çıtada asılı kalmak nasıl da mutlak bir
rota çizip sizi mutlu kılıyorsa…