Körfez sanki ipini koparanlarla dolmuş taşmış. Bu çılgınca arbede, yaz kış oturan Akçay'ın yerli halkını çileden çıkarmaya yetiyor da artıyor bile. Yazlıkçılar geldi gelmesine de bir de bayram giriverince araya istila edildi adeta buralar.  Havası temiz, suyu soğuk, yeşili bir başka buraların, içi şen, yüzü güleç kendine has insanları.

Zeytin ağaçları ezelden günahkâr. "Kesiverem ne olcek bir yazlık ev olsa daha eyi değil mi?" diyenler oldukça fazla. Hele de konu miras ise hiç kaçarı yok. Bir de yalan yanlış kulaklara çalınan sözlere rağbet edenler türedi. Din adına safsata üretenler bu saf insanların beynini yıkayıp, bu ağacın mahsülleri içki masalarına meze oluyor diye ortalıkta cirit atıyor ya. Böylece yapılan ağaç katliamları da ülkem gündeminin içinde yerini alıp, üzüntülerimin üstüne tuzu biberi oluyor. Neyse ney beni ilgilendirmez diyemiyorum. Vurun baltaları vurun sonra da" Yandı keten helvası" diye dertleniverin emi.

Zaten her sene aynı tabloyla karşılaşmaya hazırız. Araba park edecek yer bul bulabilirsen, apartman sakinleri sandalye ya da koca su bidonlarını koyup kendilerince çare üretmişler. Balkonlarda, bahçelerde tetikte bekliyor konu komşu. Mazallah her an park yerleri gümbürtüye gidip, yabancılar tarıfından kapılabilir.  Zaman zaman da aralarında yardımlaşıyorlar kırgınlıkları unutup "Huuu Melahat abla benim çocuklar gelecek göz kulak oluver az" diye sesleniyor kayınvalidem. Bizim apartmanın yaşı kemale ermiş, gün görmüş Melahat teyzesi üst kattan cevap veriyor "Millet edepsiz ayol kim dinliyor bizi". Bu bir savaş aa komşu gardını alacaksın diyor bir diğer mahalle sakini. Her yıl bıkmadan usanmadan sürüp gidiyor kendi aralarında yaptıkları bu tarz lakırtılar. 

Neyse efendim yolculuk anında sık sık tekleyen şu emektarımızı kapımızın önüne sağ salim park ettik. Bu köşe kapmacada kayınvalidem galip. Madalyayı hakketti, bizim için canla başla uğraşmış kadıncağız. Tabii komşumuz Melahat teyzenin yardımını da es geçmemeli. 

Artezyen kuyularından su çeken santrfüj pompaları birer canavar gibi çalışıyor bahçelerde, buz gibi su çeşmelerden akıyor, daya ağzını kana kana iç. Mübarek bal gibiydi bir zamanlar lâkin şimdilerde yetmiyor tatilciler çoğalınca. Dinlenemeyen su acılaşıyor hey gidi eski günler diye hayıflanıyoruz için için.   

Asmanın altında yapacağımız kavaltıların, yemek sefalarının hayaliyle geldik Adapazarı’ndan. Mutfağa girer girmez büyülü kokular bizi baştan çıkarıyor off akşamki ziyafeti düşününce ağzımızın suyu akıyor. Sarmalardan güpletip geçiyoruz içeri. Rejim mejim aklımıza dahi gelmiyor, atın ölümü arpadan olsun.

Akşam serinliğinde ortancaların görkemli duruşlarına bakıp hanımellerin mis gibi kokusuyla adeta sorhoş oluyorum. Yan apartmanda oturan Metin amcanın tüm mahallenin duyacağı şekilde konuşmasına o kadar çok benimsemişim ki bu borazan sesli adamı duyamayınca bir eksiklik hissediyorum. Hemen soruyorum da bu sıralar keyifsizmiş meğer, kulakları ise gitgide daha az duyuyormuş. Sonra bir bakıyorun ki, bas bas bağıran bu yaşlı adamı farketmeden sevdiğimi, önemsediğimi anlıyorum. Oysa iki kelimeden fazla konuşmuşluğumuz bile yok. 

Asmanın altında, masanın etrafında toplaşıyor aile bireyleri. Yemek için hazırlık yapıyoruz harıl harıl. İş paylaşımını yaptık, kimimiz salatayı yapıyor kimi de tabağı çanağı götürüp sofra düzeni alıyor. Bazı anlar işten kaytaran kızımı bizim buraların deyimiyle dürtüklüyorum, hadi yardım et diye.  Birbirinden lezzetli yemekleri pişiren kayınvalidemin sevinci malum evlatları, torunları yanıbaşında. Sohbet konuları birbiri ardına açılıyor, hele şu komşuluk ilişkilerindeki fırtına dinip tükenmiyor.  

Hayvan sevgisini zaman zaman sorguladığım kayınvalidem eltimin deyimiyle "Nebahat Sultan" yine içindeki çocuk haylazlığının kurbanı olmuş. Komşularının baktığı sokak kedisini bir başka bahçeye bırakmış, açıklaması ipe sapa gelir türden değil. Ee haliyle küsüşüyorlar Melahat teyzenin kızlarıyla. Zere diyorum bu yüzden selam sabah yok bize de, hımm anlamalıydım bu soğuk rüzgârın sebebini. Anne senin yaptığın hatalı diyor benim karakaş, ben de bu davranışını çocuklar yapmaz diye kızıyorum. Bir an için çıt çıkmıyor masada.  Suçunu kabul edip özür dilediğini söylüyor yılların komşusundan, ama nafile pek faydası olmamış. Tam konu yeni kapanmışken hazırda bekleyen su şişesini alıp bahçe sınırına yavaşça yaklaşan tekir kediye su sıkıyor. Haylazca parlayan yeşil gözlerini görüyorum Nebahat Sultanın. Masanın etrafındakiler kahkahalara boğuluyor, anladık huylu huyundan vazgeçmeyecek. 

H. Çiğdem Deniz.
( Nebahat Sultan başlıklı yazı çitlembik tarafından 16.07.2017 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu